Günümüzde bilgi edinme, haber alma, öğrenme olanakları eskiye göre onlarca, yüzlerce kez arttı. Eskiden insanlar bilmediği bir konuda bir bilene veya bir ansiklopediye, kitaba başvururdu. Şimdiyse başta akıllı telefon, internet, google olmak üzere pek çok başka yollar var. Anında istenirse görüntülü birine ulaşabilir, mesaj iletebilir, haber alabiliriz. Bunlar büyük kolaylıklar. Ama bu imkanlar hep iyi anlamda kullanılmıyor, kötü amaçlar için de kullanılıyor. Dezenformasyon yoluyla yalan haberler üreterek kişileri veya kurumları karalamak, zor duruma düşürmek de olası. Dolayısıyla “İnternet, sosyal medya bir yerde ayıklamasını bilmeyenler için tuzaklarla dolu bir bilgi çöplüğü haline geldi bile!” diyebiliriz. Bunu kişilere indirgeyecek olursak benzeri bir durum söz konusu. Tanıdıklarımız arasında “çok güvenilir…güvenilir… az güvenilir…güvenilmez…hiç güvenilmez” gibi sıfatlar yakıştırdığımz kişiler vardır. Aynı cümleyi söyleseler dahi çoğunlukla bu cümlenin hangi ağızdan çıktığına bakarız. Aynı cümle “çok güvenilir” birinin ağzından çıktığında ona inanmakta, onu kullanmakta çok da fazla duraksamayız ama “güvenilmez” birinden çıktığında “Bu doğru mu şimdi? Ya asparagas bir haberse? Yine abartıyordur, yalandır!” diye düşünürüz genellikle. Kısaca aynı cümlenin “hangi ağızdan çıktığına bağlı” olarak bir değerlendirme kafalarımızda gerçekleşir. Bunu iki örnekle açıklamak istiyorum:
Birincisi geçen yıl oldu. Bir arkadaşımla buluşmak için randevu yerine gitmiştim. Beklerken bir başka tanıdığım kişiyi gördüm, geldi masama, şundan bundan konuşmaya başladık. Bu arkadaşın pireyi deve, deveyi pire yapma tarzı işine hangisi geliyorsa öyle konuşma gibi bir huyu vardı. Bir şey anlatıyorsa, rakamlar veriyorsa mutlaka onları bir filtreden geçirmek gerekirdi, örneğin üç yüz diyorsa siz onu yüz anlamalıydınız veya on diyorsa bu kırk veya elli olabilirdi. Arkadaşımı beklerken o bir konu hakkında rakamlarla ilgili bir açıklama yaptı. Söylediklerini benim de onaylamamı bekliyordu ama huyunu bildiğimden yorum yapmadım. Kendisine inanmadığımı düşünmüş olmalı ki üstüme soğuk ve kötü bakışlarını boca etti durdu. Yarım saatlik bir gecikmeden sonra beklediğim arkadaşım geldi. Çayları tazeledik. Önceki arkadaşın bahsettiği konuyu ondan habersiz bu arkadaşım da açtı. Bu arkadaşım son derece objektif, hiç abartmadan, küçültüp büyütmeden, işine gelmese de doğruyu konuşan biriydi. Hemen inandım ona ve bunu onaylayacak tarzda tepki verdim. Bunu görünce önceki arkadaş bana daha fazla bozuldu. “Ben de az önce aynısını söyledim ama bana inanmadın!” dedi. Haklıydı, bu kez abartmamıştı ama kötü sicili beni öyle düşünmeye sevk etmişti. “Kusura bakma, beni şaşırttın” demek zorunda kaldım. Kızdı, “Şaşırttım demek?” diye söylenerek masadan kalktı gitti…
İkincisi havaların iyice soğuk olduğu Ocak 2024’te geçti. Sabah 08.30-09.40 arası yetmiş dakikalık yürüyüşümü yaparken beremi ve eldivenimi takmış olarak gayet sıkı giyiniyor, öyle yürüyordum. Ama benim ve başka herkesin sıkı giyinişinin aksine kısa kollu forma giyen, eldiven ve bere takmayan, düzlükte yürüyen, yokuş çıkarken koşan, spor aletlerinde güç gerektiren hareketleri kolaylıkla yapan biri vardı. Onu yokuşu koşarak çıkarken gördüğümde alkışlamış, spor aletlerinde çalışırken de yanına gitmiş, bir süre yaptıklarını izlemiştim. Oturur durumda barfikste kollarını indirip kaldırıyordu, zor hareketler olduğu belliydi. Bitirince sormuştum:
“Yirmi beş kez mi yaptınız bu hareketi?”
“Otuz kez yaptım, üç kez de tekrarlıyorum.”
Pazularını ve forma altından baklava dilimi karın kaslarını görür gibi olmuştum:
“Ben ve diğer yürüyenler sizin gibi giyinmeye ancak Nisan’da başlarız. Soğuğa karşı dirençlisiniz herhalde?”
“Evet soğuğa karşı dirençliyim. Şimdi bile ısıtılmamış havuza girer, iki üç dakika havuzda kalırım.”
“Yaşınız kaç?”
“Yaşımı söylemiyeyim, sizin yaşınız kaç?”
“Yetmiş dört,” demiştim.
“Benden on iki yaş büyüksünüz. Başta yaşımı söylemedim, içimden sizin benden en çok iki yaş büyük olacağınızı düşündüm. Siz de gerçekten iyisiniz, yürüyüşünüz, duruşunuz, maşallahınız var. Sigara içer misiniz?”
“Hayır, içmiyorum. Hakkımdaki sözleriniz büyük iltifat, teşekkür ederim.”
“Hayır, iltifat değil, onlar samimi ve gerçek düşüncem.”
“Her ağızdan çıkan söze inanmaz insan, hangi ağızdan çıktığına bakar. Bu sözlerin sizin ağzınızdan çıkmış olması benim için değerli, tekrar teşekkür ediyorum.” Sonra adını sordum, Fethi Yıldız dedi…
İşin türü farketmez, severek yapılıyorsa, devamlılık ve istikrar varsa, işine gönül verenler yeni beceriler yanında “kendine güven” duygusu kazanırlar. “Şimdiye kadar bunları yaptım artık sıra şunları yapmaya geldi” düşüncesi alanlarında yıldızlaşmış isimlerin yıllar boyunca yaşadıkları, hissettikleri bir duygudur, bu “kendine güven” duygusudur. Elli dört yıldır yurt içinde ve dışında dağlara tırmanan, doğa turları yapan çocukluk ve mahalle arkadaşım Ömer Faruk Gülşen “Önce dağlara tırmanırdım, sonra dağlarda gördüğüm çiçeklerin, bitkilerin, böceklerin, hayvanların fotoğraflarını çektim, binlerce fotoğraflık bir arşivim oldu, sonra dağlarda yaşadıklarımı kitaplaştırdım, dağcılık bana yeni kapılar açtı!” diye özetler…