Emekli İngilizce öğretmeniyim, haftada bir siyaset dışı, hayatın içinden, öncelikle Bursa’da geçen öykü tarzında kısa yazılarım olacak.
Olay Gazetesi okurlarına merhaba diyorum.
Kedi, köpek, kuşlardan herhangi birinin bizlerle birlikte yaşadığı ev sayısı hiç de az değildir. Şu günlerde sokak köpekleri konusu ülke gündemini epey meşgul ediyor.
Ama aşağıdaki yazı köpeklerle değil kedilerle ilgili.
***
Öğleden sonraları oturduğum Konak Olimpik Yüzme havuzunun bünyesindeki Bilardo Cafe’de iki yıl önce Mart sonunda iki kedi aynı günde doğum yaptılar. Biri dört, öbürü iki yavru doğurdu. Dört yavru doğuran kafenin oturma grubunun olduğu köşede yavrularıyla bir koltuğa yerleşti, iki yavru doğuran da tuvaletin bitişiğindeki kapılı ufak bölümde üstü açık bir kutuya yerleşti. Her gün geldiğimde ilk işim kedilere bakmaktı. Koltuğun üstündeki kedi yavrularıyla hep yerindeydi, yavrular süt emiyor, uyuyorlardı. Tuvaletin bitişiğindeki kapalı alanda yatan kediyse tuhaftır hep yavrularının yanında olmuyordu. Günde ortalama üç kez onları kontrol ediyordum. İki yavru bir kez anneleriyle birlikteyse iki kez de yalnızdılar. Onları yanlarında anneleri olmadan görmek her defasında içimi acıtıyordu.
Bunu kafeye bakan Hüseyin’e sorduğumda, “Anne yavruları bırakıp gidiyor sonra çıkıp geliyor, anlamadım ne iştir!” dedi. Birkaç gün bu böyle devam etti. Daha sonraki bir gün tuvaletteki bölmeli alana baktığımda kutu boştu, iki yavru da yoktu. Oradan oturma grubunun olduğu yere gittim. Baktım, iki yavru da koltuktaydı. Hep yavrularının başında olan kedi bu kez dört değil altı yavruyu emziriyordu! Koltukta düzen içinde beslenen dört yavru, kutuda çoğunlukla yalnız kalan iki kediye göre daha hareketli, daha iriydiler, bu hemen fark ediliyordu.
”Hüseyin bu ne iş?” diye sordum.
”Hocam, akşam kaçak kedi bırakıp gitmiş, tüm gece yalnız kalmış iki yavru, ben de sabah geldiğimde onları kutularından alıp getirdim, diğer yavruların yanına koydum. Ama bu kediye de yazık, dört yerine altı kediye süt vermek kolay değil” dedi.
İlerleyen saatlerde kaçak kedi geldi. Hüseyin iki yavruyu aldı tekrar kutuya götürdü, kaçak kedi de yanlarına gitti. Akşama doğru kafeden ayrılmadan önce son kez kutuya bakmak için kapılı bölmeye girdim, iki yavru yine yalnız başlarınaydılar! Ertesi gün kafeye gittiğimde önce koltuğa baktım, koltukta yine bir kedi kalabalığı farkettim, anladım ki kaçak kedi yine yaptığını yapmıştı.
Hüseyin “Bir bunun anneliğine bak, bir de diğerininkine, o hain bir kedi!” dedi. Kaçak kedi artık gelmez diye düşündük, bunu konuşurken o çıkageldi.
“Hüseyin, yavrulardan birini önüne koy, bakalım ne yapıyor” dedim. Kedi Hüseyin’in elindeki yavruyu görünce huysuzlandı, hareketlendi. Yerdeki yavruyu önce kokladı sonra ağzına alarak tuvalete doğru sürüklemeye başladı ama zorlanınca Hüseyin diğer yavruyla birlikte onu kutuya götürdü, kaçak kedi de yanlarına gitti. Bu durum üç gün böyle devam etti, dördüncü gün kontrol için kapılı alana girdiğimde kaçak kedinin yanında iki değil dört yavru görmek beni az şaşırtmadı. Sonra koltuğa gittim, orda da yine dört kedi vardı.
“Hüseyin bu ne iş?” dedim bir kez daha.
“Hocam, hiç sorma. Biz o kaçak kediye hain demekle haksızlık etmişiz!”
“Yok ya. Niye ki?”
“Onun iyice şişkin karnına bakıp çok yavru doğuracağını düşünürken iki yavru doğurması zaten tuhafıma gitmişti. Hep bunda bir gariplik olduğunu düşünüyordum. Meğerse bu da dört yavru doğurmuş. Öteki iki yavru bitişikte tadilat geçirmekte olan fitness salonunda kalmış. Yani kaçak kedi burdakileri bırakıp bırakıp onları emzirmeye gidermiş, kısaca iki arada kalmış zavallı. Biz de bilmeden ona kaçak kedi, hain dedik. İşçilerden biri haber verince gittim onları da getirdim kutuya koydum” dedi.
Sonraki günlerde ne zaman kutuya baksam kaçak diye nitelediğimiz kedi hep dört yavrusunun başındaydı. Bazı anneler doğurdukları bebekleri cami avlusuna, çöp kutularına bırakıp gidiyorlar ama kediler, hayvanlar öyle yapmıyorlar…