Cephanelik Yürüyüş Parkuru bitmek üzere olan cami ve karşısındaki okul hariç Bursa Beşevler’in en yüksek yerindedir. İki kilometrelik uzunluğa sahip parkur bir korunun etrafında yol alır. Geometrik olarak daireden çok elipse benzeyen koruyu boyu bir metreye yakın duvarlar, duvar üstünde demir ve dikenli tel örgüler dış tehditlerden korur. Koru daha önce askeriyeye ait bir alandı, askeriyenin ordan çekilmesiyle kendi başına kaldı. Bazı kısımları “balta girmemiş bir orman” görünümünde olsa da ağırlığı çam değişik tür ağaçlar barındıran koru çevre için bir oksijen deposu işlevi görür. İnişleri, yokuşları ve düzlükleriyle toprak parkur doğu ve kuzeyi dışında ağaçlarla çevrilidir, caddeyle arasında belli bir mesafe olduğundan araç trafiği yürüyenlerin dikkatini dağıtmaz. Toprak parkurda yürümek istemeyenler caddeye yakın taş kaldırımda yürürler…
Cephanelik yürüyüş parkuru sadece evi oraya yakın olanların değil arabayla uzaktan gelenlerin de gözdesidir. Parkur atletler ve başka sporcular için de idealdir, zaman zaman antrenörleri nezaretinde koşan atletler görülür. Sabah ve akşama yakın saatler en çok yürüyenlerin olduğu zaman dilimidir. Zayıfı, şişmanıyla değişik yaşlardaki kızlar, kadınlar ve erkekler parkurda renkli bir görüntü oluşturur. Çoğunluk tek yürür, sohbet ederek ikili yürüyen birkaç kişiyi ender olarak üçlü yürüyenler takip eder. Parkurdakilerin onda dokuzu daha kolay olduğundan yokuşun az, inişin çok olduğu yönde yürürler. Bu yöne saatin işleyişi yönünde yürümek dersek ben atacağım iki turun ilkini bu yönün, yani saatin işleyişinin ters yönünde yaparım. Böyle yapmakla ilk turda herkesle karşılaşır, karşılaştıklarımın da kadın erkek çoğuyla selamlaşırım, bazılarıyla arada bir iki laf ederim. Yürüyenlere bakarım sık sık, bazıları çok rahattır, yürümekten mutludur. Bazılarıysa düşünceli ve sıkıntılıdır, sıkıntı ve düşüncelerinden uzaklaşmak, bir çözüm bulmak için yürümeye sığınmış gibidirler. Yürüme iyi bir sığınaktır, en azından sigaraya, alkole, kumara sığınmaktan çok daha iyidir…
Yavaş tempomdan dolayı hemen herkes beni geçer. Benden daha yavaş tempolu yürüyen ancak bir iki kişi vardır. Bunlardan biri Bursaspor forması ve şortu giyen yetmişlerin içindeki sevimli adamdır. Her sabah yirmi dakika eksersiz yapsanız, zayıf olsanız, sigara ve içki kullanmasanız dahi yaş yetmişlere gelince bu geçilme normal, bu nedenle hiç yarışma moduna girmem. Dışarda görsem benimle aynı yaşta veya daha yaşlı olduğunu sanacağım kişilerin Cephanelik Yürüyüş Parkuru’nda beni geçtiklerini ve tempolarını görünce hemen “Hımm, demek ki bunlar benden küçük!” diye düşünürüm. Böylelikle kişilerin görüntülerinden çok yürüyüşleri ve tempoları yaş belirleme konusunda bir terazi, bir ölçü yerine geçmiş olur. Ama bazen de ayakları pek yerden kaldırmadan koşar gibi yapıp tempoyu biraz artırmam iyi olur diye düşünüyorum…
Kediler de bu parkurun demirbaşlarındandır. Duvarların üstlerinde veya altlarında su kapları ve mamalar vardır. Kediler yerden çok duvar üstünde dururlar, mama için yürüyenlere miyavladıkları kadar dikkatle baktıkları, kaçmak için tetikte bekledikleri de gözden kaçmaz. Bir ikisi dışında parkurda köpek yoktur ama köpeğini gezdirenler vardır. Erhan Bey’in Daisy (Papatya) adlı tazı türü köpeğini görünce ille durur, onu severim. Köpeğin üstüme bir atılışı, bir sarılışı vardır “Ne hakikatli, ne sevimli bir köpek bu!” demekten kendimi alamam. O zaman Erhan Bey dudaklarını sıkıp başını sallayarak “Keşke komşulardan biri de senin gibi düşünseydi! Korkuyormuş beyefendi!” der…
“Her güzelin bir kusuru vardır!” sözünü hepimiz biliriz. Bu parkurun da bir kusuru var. Parkurun büyük bir kısmında toprağın üstü kiremit tozuyla kaplıdır, küçük bir kısmındaysa ufak çakıl taşlar, o tozlu toprağı örter. O kiremit tozlu toprakta yürürken ayakkabılar, paçalar toza bulanır. Eve girmeden önce ayakkabıları, paçaları fırçalamak gerekir. Parkurun bu yönü ona puan kaybettiren en önemli unsurdur. Yağmurlu günlerden sonraysa yürüyenlerin ayakkabı ve paçaları hiç toza bulanmaz, dolayısıyla fırçalama gereği de olmaz…
Lisede öğrenciyken okuduğum Alain’in Mutlu Olma Sanatı adlı kitabında geçen bir paragraf hiç aklımdan çıkmadı. “Eğer psikolojik yönden kendinizi iyi hissetmiyorsanız bunu çözmenin yolu kara kara düşünmekten geçmez. Bedeninizi çalıştırın, onu hareket ettirin, yorun, yorulun, çözüm bundan ibarettir!” diyordu o paragraf. Bu paragrafın yararını çok gördüm, hala da görüyorum, hem kendimde hem de çevremde. Örneğin dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal her gün uzun yürüyüşler yapar, yazacağı sayfaları bu yürüyüşler esnasında kafasında evirip çevirir sonra gider oturur yazarmış…