2024’te okuduğum kitaplardan biri John Updike’ın “The Centaur” (İnsan Başlı At) adlı romanıydı. Kitapta bir bölüm emekli bir öğretmen olarak bayağı ilgimi çekti. Okulda öğretmen George Caldwell odasında öğrencisi Judy Lengel ile konuşmaktadır. Judy babasından baskı gören, dersleri de pek iyi olmayan bir kızdır. Odada öğretmenin oğlu Peter da vardır.
“Yarınki sınav, merak ediyorum, hangi konulardan olacak?” diye sorar Judy.
“Sınıfta dedim ya, sekiz dokuz ve onuncu bölümlerden.”
“Ama çok fazla.”
“Tarayarak oku, önemli yerleri not al, italik kelimeleri ara” der öğretmen ve elindeki kitabı açar.
“Bak mesela magma. Magma nedir?” diye sorar.
“Bu sorulardan biri mi olacak?”
“Soruları söyleyemem. Söylersem adil olmaz.”
“Volkanlardan gelen şey mi magma?”
“Bunu doğru kabul ederim. Üç kaya türünü söyle.”
“Bunu soracak mısınız?”
“Bunu söyleyemem. Hadi üç türü söyle.”
Buna yanıtı Judy Lengel değil öğretmenin oğlu Peter verir:
“Püskürük kaya, tortul kaya, metamorfik kaya.”
“Her birinden bir örnek ver bakayım.”
“Granit, kireçtaşı, mermer” diye yanıtı yine Peter verir.
Öğretmen kendini kaptırır “İlginç bir şey bilmek istiyor musun Judy?” diye sorar ve yanıtı beklemeden devam eder: “Damtaşının (sleytin) en zengin yatakları bize komşu olan Pensilvanya’da, Northampton’da. Her karatahta ordan gelir.”
“Bunları bilmemizi beklemiyorsunuz, değil mi?” diye sorar öğrenci Judy Lengel.
“Hayır, bunlar kitapta yok” der öğretmen. Daha bir sürü soru sorar öğretmen, kız öğrenci tabletine “Sorulacak…Sorulmayacak…Sorulabilir” gibi daireler içinde notlar alır. “Bu kadar çok şeyi aklımda tutamıyorum, babam bana kızacak yine” diye sızlanır. Kız odadan çıktığında öğretmen George Caldwell:
“Sınavdan sonra bunları unutur. Çok geçmeden de evlenir, altı çocuklu biri olur” der oğluna.
Bu bana kendi öğretmenliğimde yaşadığım bir olayı anımsattı. 1975 yılı aralık ayında Muş Lisesi’nde öğretmendim. Okula tayin olalı üç ay, evleneli de bir ay olmuştu. Ortaokullar sabahçı, liseler öğlenciydi. Aralık ortasında bir gün saat on sıralarında kapı zili çaldı. Açtım merakla, karşımda Lise 2’de okuyan kayınbiraderim ile yine aynı sınıftan eşimin bir akrabasını gördüm. Onları içeri davet ettim, “Yok girmeyelim, yarın İngilizce’den sınav yapacaksınız, soruları alalım dedik, onun için geldik” dedi kayınbiraderim. Biraz mahçup bir edayla arkadaşına baktı. O da “Evet, onun için. Kusura bakmayın, sabah sabah rahatsız ettik” dedi tedirgin bir ses tonuyla. Kayınbiraderim mahçup, diğeri tedirgin bense şaşkınlık-kızma-gülme bulamacı bir duygunun etkisi altındaydım. Ne diyeceğimi toparlamaya çalıştım önce. Cevap vermekte geciktiğimi görmenin onları da rahatsız ettiğini farkettim.
“Bu sözlerinizi duymamış olayım, benden yapamayacağım, yapmayacağım bir şey istediniz. İşlediğimiz konular belli, daha yılın başı, fazla ilerlemedik, gidin çalışın!”
“Kimsenin haberi olmazdı, verseydiniz iyi olurdu” dedi eşimin akrabası.
“Bunu niye yapayım ki?” diye sordum vereceği yanıtı merak ederek.
“Bizim eniştemizsiniz, yardım edersiniz diye geldik” dedi.
“Hadi gidin çalışın, öyle girin sınava. Sizin kendi çabanızla üç veya beş almanız diğer türlü yedi veya sekiz almanızdan daha kıymetlidir” dedim kararlı bir ses tonuyla. Başları eğik, moralleri bozuk bir halde merdivenden indiler. İlk yarı karneler alındığında akrabanın İngilizcesi zayıf gelince onun sağda solda “Güya eniştemiz olacak, bana zayıf vermiş!” diye konuştuğunu duydum…
Eğitim düzeyleri yüksek ülkelerde sınavlarda kopya çekilmesi, buna göz yumulması büyük suç addedilir. Konuya o denli vurgu yapılır ki bu durumu öğrenciler de içselleştirir ve sınavlarda gözetmenlerin bile olmadığı, kimsenin başkasının kâğıtlarına bakmadan sınav kâğıtlarını teslim ettiği bilinir. Ülkemizde birden çok kere Fetocuların üniversite giriş sınavlarındaki soruları çaldıkları, haksız yere kendi adamlarını okullara soktuklarını, devletin çeşitli kademelerinde mevkiler işgal ettirdiklerini, böyle yaparak da pek çok kişinin haklarını yediklerini biliyoruz. Eğitimde bunu yapmak çok büyük bir yanlış. Bugün işe alımlarda siyasi görüşü “bizden değil” denilerek yazılılarda yüksek not alanların kendilerinden daha düşük not alanlar karşısında mülakatta kaybetmeleri de “hak yeme” adına bir başka büyük yanlış…