Artan hayat pahalılığı ve geçim zorluğu çocuk okutmayı da sıkıntıya soktu. Büyük metropollerdeki ev kiraları, yurt ücretleri de aldı başını gitti.
Dar gelirli bir ailenin üniversitede çocuk okutması artık mucizeden öte bir şey.
Hele, devlet yurdu çıkmamışsa üniversite kazanan çocukların başka şehirde okuma ve barınma masrafları ailelere büyük yük olacak.
Devlet, yurt ve yatak sayısını artırsa da her yıl yüzbinlerce gencimiz barınma, iaşe ve harçlık sıkıntısı çekiyor.
Bütün bunlara rağmen çocuklarımızın iyi bir üniversitede eğitim görmeleri hepimizin beklentisi.
Önceki gün Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü camiasından bir dostumuz ile konuşurken, Bursa‘daki lise son sınıf öğrencilerinin yüzde 22‘sinin örgün eğitimden çıkıp, açık liseye kayıt yaptırdıklarını söyledi.
Bu, Bursa‘daki lise son sınıflardaki dersliklerin de yüzde 22 oranında boşalması demek.
Peki, o çocuklar niçin son sınıfa kadar geldikleri okullarını terk ediyor?
En görünen nedeni, evde ya da kursta üniversiteye daha bol zamanda hazırlanmak.
Fakat, eğitimci dostumuz devlet okullarındaki eğitimin yetersiz olduğu için açık liseye kaçmanın daha baskın bir neden olduğunun altını çiziyor.
Bundan ne kadar sonuç alınabilir bilmiyoruz ama Bursa‘da böylesi bir tablo varmış.
Okulları terk edip üniversiteye hazırlanmak için özel kursları tercih edenleri sayısı her yıl artarken buna da bir çözüm bulunmalı.
Devlet okullarında başarılarını kanıtlayanları son sınıflarda, zaten özel okullar bünyesine katarak iyi bir üniversite kazandıklarında, o öğrenciyi kendi ticari çıkarı için reklam objesi olarak kullanıyor.
Devletin son sınıfa kadar okuttuğu başarılı öğrencilerin kaymağını da özel kolejler yiyor.
Eğitim yöneticileri açık liseye kaçışların nedeni iyi araştırılmalı.
Devlet, takviye kursları açıyor ama demek ki, öğrenciler bunu da yetersiz buluyor.
Yüzde 22 oranında boşalan son sınıflarda derse giren eğitimcilerin de boşa çıkması söz konusu.
Liselerdeki bu probleme müfredat ve üniversiteye hazırlama babında el atmakta fayda var.
Bursa‘daki bu tablonun Milli Eğitim Bakanlığı‘na da rapor edildiği, durumdan bakanlığın da haberdar olduğunu ekleyelim.
Merak edilen bir başka konu da, acaba açık liseye kaçarak üniversiteyi kolay kazanma peşindeki çocuklarımızın yüzde kaçı hedeflerine ulaşabiliyor?
Bunun geri bildirimi de önemli.
Bursa‘daki bu tablo gerçekten hepimiz için düşündürücü.
Okul müdürlerinin ve son sınıf öğretmenlerinin de düşünmesi gereken acı bir tablo.
Öğrenciler, okullarındaki eğitimi üniversite kazanabilecek kadar yeterli görmeyip, hazırlık için örgün eğitimin dışına çıkarken, eğitim yömeticilerimiz ve öğretmenlerimiz de bunun nedenleri ve çözüm yolları üzerine kafa yormalılar.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer‘in de akademisyenlere bu vahim sonuçla ilgili bir rapor hazırlatması gerekir.
Liseler, son sınıftaki en az her 4 öğrenciden birini mezun edemeden neden kaybediyor?
Üzerinde 3 yıl emek verilen öğrencilerin son sınıfta açık liseye kaçışlarını durduracak çözümlere ihtiyaç var.
Bunu da yine eğitimciler çözebilir.
Durum ülke genelinde de bu oranlarda.
Celil Hoca’nın son kitabı Süvari Ertuğrul Alayı okunur
Düzce Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Celil Bozkurt Bursalı akademisyen bir hemşehrimiz.
Tarihçi kimliğiyle yaptığı araştırma ve yazdığı kitaplarla biliniyor.
Doç. Dr. Bozkurt’un en son, ‘İmparatorluğu Yıkan Örgüt NİLİ’ isimli kitabını keyifle okumuştuk.
Celil Hoca şimdi, yine sürükleyici bambaşka bir eserle karşımızda. Osmanlı Arşivleri‘ndeki üç yıllık taramanın ürünü olan, ‘Sultanın Öz Hemşehrileri Süvari Ertuğrul Alayı’ da bir solukta okunacak türden.
Sultan 2. Abdülhamit‘in 1886 yılında Anadolu‘daki Türkmen aşiretlerden oluşturduğu, sonrasında ağırlıklı Karakeçili aşiretinin Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Balıkesir ve Bursa‘daki binicilik, yüksek ahlak ve cesurlulukla öne çıkanları topladığı Alay’ın birinci vazifesi, Sultan’ın ikamet ettiği Yıldız Sarayı‘nı korumak ve İstanbul‘un asayişini sağlamaktı.
Hemşehrimiz o alayı kitabında tüm yönleriyle yeniden okura aktarıyor.
Alıp okumanızı tavsiye ederiz.
Atalım artık maskeyi
Pandemi çok canımızı aldı. Çin kaynaklı Covid-19 virüsünün yayılmaya başladığı 2020 Mart‘ından bu yana büyük sıkıntılar yaşadık. Canlarımızı kaybettik, yaşam konforumuz bozuldu, maske vücudumuzun bir parçası olmuştu. Vaka sayılarındaki düşüşle birlikte kısmen kalkan maske zorunluluğunun toplu taşıma ve sağlık kuruluşlarında devam eden uygulamasından da kurtulmanın vakti geldi.
İki gündür vaka sayısı 1000‘in altını gösteriyor. Yazıyı tamamladığımız saatlerde henüz açıklanmadı ama 3. gün de sayı binin altında gerçekleşirse Sağlık Bakanı Fahrettin Koca‘dan maskenin tümüyle hayatımızdan çıkacağı o müjdeyi bekliyoruz.