CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu günlerdir merakla beklenen seçim vaatlerinin kalan kısmını dün açıkladı.
Daha evvel emekliye iki maaş ikramiye vaadi heyecana yol açmıştı.
Sokakta, kahvede, cami lokalinde, otobüste, trende hemen her yerde bu vaat konuşulur oldu.
İktidar, kaynağı belli olmadığı ve popülizm koktuğu gerekçesiyle CHP’nin emekliye iki ikramiye vaadini inandırıcı bulmamıştı.
Vaatlere şöyle bir göz attığımızda, gerçekten kulağa ve sandığa gideceklere hoş gelenleri var.
İktidar partisi, bunları da ‘gerçekleştirilemez’ ve ‘hayali’ bulabilir.
Ancak, 13 yıldır emekliye enflasyon oranı dışında akılda kalıcı bir maaş zammı yapılmadığını hatırlıyoruz.
En son merhum Başbakan Necmettim Erbakan’ın emekli ve memura bir defada yaptığı yüzde 50’lik zam akıllarda.
CHP’nin bu vaadi, asgari ücret kadar emekli maaşı alanlar için yabana atılacak türden değil.
Seçim barajı ve Anayasa’daki darbe ürünü maddelerin ayıklanması vaadi tek başına iktidarın bile yapamadığı bir söz.
Özellikle, muhalefetin darbe anayasasını değiştirme konusunda iktidar partisine yeterli katkıyı sunmadığı biliniyor.
Başkanlık dayatması gerekçesiyle ne CHP ne de MHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda AK Parti’ye destek olmadığını hatırlıyoruz.
Buna rağmen, Kılıçdaroğlu’nun başbakan olması halinde bile muhalefetten destek almadan tek başına bu vaadini gerçekleştirebileceğini sanmıyoruz.
Yüzde 10’luk seçim barajını kaldırılmasıyla birlikte bize göre Türkiye’de siyasi istikrarın devamı mümkün olmayacaktır.
Temsilde adalet iyi hoş ama, Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan tipi sık sık genel seçimlerin tekrarlandığı, siyasi kaos ortamının giderilemediği bir demokrasi ile tanışacaktır.
Koalisyon dönemleriyle birlikte istikrarın kaybolduğu ülke tablosuyla da karşı karşıya kalınabilecektir.
Milletvekillerini, halkın kendi seçeceği bir ortamda siyasi partilerde çalışacak yönetici bulmak da zorlaşacaktır.
Yurtdışı seçmenlerinin Parlamento’da temsili her partinin seçim beyannamesinde olması gereken bir vaattir.
Kılıçdaroğlu’nun medyayı özgür kılma ve baskıyı kaldırma vaadi, Gürsel Tekin’in 7 Haziran gecesi ‘yandaş’ ve ‘havuz’ diye tanımladığı medyaya ‘el koyma’ çıkışıyla çelişmektedir.
Üniversitelerdeki, ‘ikna odaları’nın mimarlarını Parlamento’ya taşımış bir liderin, “Hiç kimsenin inancına, siyasal düşüncesine müdahale etmeyeceğiz” vaadinin, o dönem çile yaşamış seçmen kitlesine yine inandırıcı gelmeyeceğini söyleyebiliriz.
‘Kanın akmadığı, herkesin barış türküleri söylediği yaşanacak bir Türkiye’yi biz inşa edeceğiz’ vaadini de hepimizin istediği bir gelecek olarak değerlendiriyoruz.
13 yıllık zorunlu eğitim vaadiyle de, 28 Şubat darbecilerinin kapılarına kilit vurup, AK Parti iktidarının yeniden açtığı imam hatip ortaokullarının tekrar hedeflenmesi olarak algılanabilir.
4 yılda yoksul bırakmama vaadi de çok iddialı.
AK Parti hükümetleri taşeron işini abartmıştı.
800 bin taşeronu kadroya alma vaadini keşke CHP’li belediyeler önceden başlatabilseydi.
O zaman bu vaat seçmene çok daha inandırıcı gelebilirdi.
Asgari ücretin net bin 500 lira çıkarılması, çiftçiye mazotun bir buçuk liraya verilmesi vaatleri ise bize Cem Uzan ile Haydar Baş’ı hatırlatıyor.