Önceki gün, bölgeden Bursa‘ya izne gelmiş bir güvenlik görevlisi ile sohpet ederken, duyduklarımız, Batı‘dan bakılanlarla Doğu ve Güneydoğu‘da yaşananların çok farklı olduğunu gösteriyor.
Üst düzey güvenlik görevlisinin anlattıkları tüylerimizi ürpertti.
Diyarbakır başta olmak üzere bölgenin kimi yerleşimleri adeta ateş çemberi.
1 Kasım seçimleri sonrası her geçen gün bölgede bölücü örgüt teröristlerinin artık çatışma alanını kent merkezlerinde daha da yaymaya çalıştıkları görülüyor.
Televizyon ekranlarından görebildiklerimiz, terörün kent merkezlerine kadar inip, ülkenin geleceği için büyük bir tehdit olduğunu ortaya koyuyor.
Silvan‘da günlerdir çatışmalar yaşanıyor.
Eylül ayında Beytüşşebap‘da yaşanalar kan dondurucu türden.
Kaymakam lojmanına kadar inip, el bombası atmalar işin şirazesinin kaçtığına en net örnek.
Teröristlerin ilçeleri kalabalık silahlı militanla ele geçirip, buralarda alan hakimiyetini ele geçirme ve kamu otoritesinin kalmadığını göstermeye dönük hainliklerini şaşkınlıkla izliyoruz.
Askerlerimiz, polislerimiz şehir eşkiyaları ile artık bir kaç metre mesafeden çatışıyorlar.
Operasyonların hedefinde bölücüler var.
Ateş, kimi zaman işgal edilmiş konutlar kimi zaman okullar kimi zaman ibadet mekanlarından geliyor.
Peki, bölgedeki şu mehşur hendek kazma, tuzaklama olayı niye bitirilemiyor?
Batı’daki MOBESE sistemi terörün yaygın olduğu yerleşimlerde neden yaygınlaştırılamıyor.
Teknolojinin bunca yaygınlaştığı bir dönemde hendek kazıcılar daha baştan niye etkisiz hale getirilemiyor?
Konuştuğumuz güvenlik görevlisi, hendek kazım işlerine, bizzat bölgedeki kimi belediyelerin ve su kanalizasyon idarelerine ait iş makinelerince lojistik destek verildiğini söylüyor.
Yenilir yutulur türden iddia değil.
Batı kentlerimizde Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüklerine ait iş makinelerinin bu tür hainlikler için kullanılmasını aklımızın ucundan bile geçiremeyiz.
Kamuya ait iş makinelerince kazdırılan hendekler tuzaklanıyor, zırhlı iş makineleriyle kapatmaya giden güvenlik güçleri tuzağa düşürülüp, en yakın mesafedeki evde pusuya yatmış teröristlerce ateşe tuluyor.
Şehirleri mekân tutmuş tetöristlere dönük son dönem topkyekün bir operasyon başlatıldı.
Örneğin, Silvan’da 10 günden fazladır sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.
İlçenin kimi mahallelerinin dış çeperlerinde tanklar nöbet tutuyor.
Sivil yurttaşlarımız konutlarını terk edip, yakınlarının yanına taşındı.
Hasılı, bölgede terör sadece devleti ve güvenlik güçlerini hedef almıyor.
Masum yurttaşlarımızı da yerinden, yurdundan ediyor.
Çocuklar okullarına gidemiyor, sağlık kurumlarımız hedef olabiliyor.
Diyaliz tedavisi gören bölge insannın cihazları zarar görebiliyor.
Zaman zaman ekrarlarda rastlıyoruz.
Terörden bıkan bölge insanı Batı kentlerine göç etmek zorunda kalıyor.
Konuştuğumuz üst düzey güvenlik yöneticisi, bir kaç ay evvel Batı’dan bölgeye tayini çıkanlardan.
Batı yerleşimlerinde en ufak bir eylemin orada kendileri için çok basit geldiğini, şimdi en az 15-20 olay bildirimi yaptıkları günler olduğunu anlatıyor.
Son günlerde terörstlerden güvenlik güçlerinin üstüne havan mermisinin de düştüğünü, bunun da bölgede ilk kez yaşandığının altını çiziyor.
Aynı güvenlik görevlisi, içimizi ferahlatan bir tespitini de aktarıyor.
Terör örgütünün, Diyarbakır ve civar ilellerle bazı ilçelerde Kobani benzeri bir ayaklanma için halktan destek bulamadığını, bunun, üniter yapıyı koruma adına sevindirici olduğunu da söylüyor.
Operasyonları ve çatışma ortamını bizzat yaşamış bir devlet görevlisinin tespitleri bunlar.
Hiçbir şey, uzaktan atıp tutmak gibi değil.