Son bir haftadır gazete ve televizyon haberlerini takip ediyorsunuzdur.
Devri geçmiş gazetecesinden siyasetçisine, eski askerine kadar herkeste bir ‘darbe’ arzusu göze çarpıyor.
Boğaziçi Üniversitesi’ne yasal yollardan yapılmış rektör ataması üzerinden de, terör örgütlerinin mensuplarıyla ikinci bir Gezi kalkışması denemeleri yapılıyor.
Kimileri, demokratik yollarla işbaşına gelmiş iktidardan ve sandıkta halkın yarısından fazlasının desteğini arkasına alan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı görevden uzaklaştırmak için darbe, salgın hastalık, ayaklanmaya kadar bir çok beklenti içindeler.
Bakanlık da yapmış bir siyaset eskisi ise başörtülü yargıçların vereceği kararlardan kuşku duyduğunu söylüyor. Irkçı, ayrıştırıcı, nefret içeren bu dili kabullenmek mümkün değil.
Türkiye darbelerden cuntalardan, cunta heveslilerinden, ötekileştirici dilden, eylemlerden, fiillerden çok çekti.
Tek tipçi beyinlerin ülkeyi germe çabaları bitmiş değil.
Yüz binlerce insan bu yüzden mağdur oldu, anayasal hakları ellerinden alındı, gasp edildi, eğitimden, memuriyetten yoksun bırakıldı.
Ülkemizin demokrasisi defalarca kesintiye uğratıldı.
2021’e gelindiğinde halen darbelerden medet ummak, işbaşındaki iktidarı değiştirmek için demokratik yolların dışına sapmak, afet, kalkışma, halk ayaklanması beklentisine girmek, orduyu, ‘darbe kabiliyeti yok’ diye kışkırtmak, azmettirmek ne utanç verici bir durum.
Sanki, darbeden kendisi/kendileri zarar görmeyecek.
İstanbul’da son bir kaç gündür de Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne getirilen akademisyenin siyasi kimliği sorgulanıyor.
İyi de birader, bu memlekette Türkiye’nin en silik cumhurbaşkanı, kaos ve kriz mimarı Ahmet Necdet Sezer’in yaptığı rektör atamalarına ve vetolarına niye aynı tepkiyi vermediniz?
Bu şahsın rektör atadığı akademisyenlerin, üniversite kapılarındaki ikna odalarının mimarlarının, kapılarda Nazi subayı gibi başörtülü öğrenci avlayan öğretim üyelerinin, yüksek yargıya atadığı yargıçların sonrasında hangi siyasi partide görev aldıklarını unuttunuz galiba.
Siz unutsanız da 28 Şubat’ın mağdur kitlesi unutamıyor.
Bütün bunlar hafızalarda yerini korurken, halkın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği atama yetkisini kullanmasının neresi antidemokratik bir girişimdir?
Bütün bu olup bitenlerin AK Parti saflarını daha da sıklaştırdığını görüyoruz.
Hatta, partisine şu ya da bu sebeplere küsen, kırılan AK Partililerin de darbeci zihniyetin bu açıklamalarıyla yeniden kenetlendiğini düşünüyoruz.
Nitekim hem sosyal medya hesaplarından hem de il ve ilçe örgütlerinden sert tepkiler yükselmeye başladı.
Türkiye genelinde iktidar partisinin il başkanlıkları darbe hevesli üç isim için adliyelere giderek suç duyurusunda bulundu.
Bursa’da da AK Parti’nin çiçeği burnunda İl Başkanı Davut Gürkan demokrasi dışı yollara saparak iktidar değiştirme arzusu içindeki üç isim hakkında dün Bursa Adliyesi’ne giderek suç duyurusu yaptı.
Demokrasilerde iktidar değişikliğinin yolu sandıkta aranmalı.
Bunun dışındaki çabalar Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi yapar. Toplumu kutuplaştırır, ayrıştırır, kamplara böler, birlikte yaşama arzusunu zedeler.
Milli iradeyi yok sayan her beyan ve girişim Türkiye’nin gelişimine, büyümesine, demokrasisine verilecek en büyük zarar olacaktır.
Osmangazi HEM’den bilgilendirme var
Dün bu sütunlardan kimi Halk Eğitim Merkezi müdürlüklerindeki kurslardaki pandemi yasağı tutarsızlığına dikkat çekmiştik.
Kimi kurslar devam ederken bazı kursların salgın hastalık nedeniyle yüz yüze eğitimlerinine ara verildiğini, bunun da tutarsızlık olduğunu aktarmıştık.
O yazımız üzerine Osmangazi Halk Eğitim Merkezi Müdürü Mehmet Köse arayıp bilgilendirdi.
Halen ülke genelindeki kurs faaliyetlerinin Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü ve Valilik onayı ile sürdüğünün altını çizdi.
Bunun dışında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ile yürütülen proje kapsamında Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nün direktifleriyle dil ve meslek edinme kurslarının devam ettiğini, diğer kurslara ara verildiğini anlattı.
Türkiye genelinde 76 alanda genel ve mesleki olmak üzere 3 bin 616 kurs modülü bulunduğuna dikkat çeken Köse, “Halen sadece uluslararası proje kursları ile hijyen ve doğalgaz, kalorifer ateşleme kursları devam ediyor” dedi.
Koruma Kurulu kararına yargıdan önce itiraz hakkı
Korumacılık iyidir, hoştur, güzeldir ama mevzuatı soğuk ve sevimsizdir.
Tarihi yerleşimlerde, halk arasında Anıtlar Kurulu olarak bilinen, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge kurullarının izni olmadan çivi çakamazsınız.
Hele bir de tescilli yapınız var ise, üstelik SİT bölgesinde kalıyorsa, orayı boşaltın, binanızı yıkılmaya ve kaderine terk edin, daha mutlu olursunuz.
Çünkü; yıpratıcı, yorucu, bıktırıcı mevzuat ve bürokrasi sizi çileden çıkarır.
Resmi gazetenin dünkü sayısında Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları Yönetmeliği’nde değişikliğe gidildi. Yönetmeliğin 15. maddesinin üçüncü fıkrası şu şekilde değiştirildi:
“Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge kurulları kararlarına karşı idari yargıda açılan davalarda idari yargı tarafından iptal veya yürütmenin durdurulması kararı verilmedikçe, ilgili Koruma Bölge Kurulu ve Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları ve bunların korunma alanları ile SİT alanlarına yönelik başvuruları değerlendirebilir.”
Açıkçası bu değişiklikle, yargı kararı kesinleşmeden kurul kararlarına karşı itiraz hakkı getirilmiş oluyor. Benzer uygulama belediye meclislerinde de var.
Yurttaşın, yargıya gitmeden önce, meclise plan tadilatları ve planlarla ilgili itiraz hakkı bulunuyor.