Ramazan ayının son günlerinde köyleri bayram telaşı sarardı.
Kadınlar evlerin duvarlarını kireçle boyar, her yer bembeyaz olurdu.
Tıpkı o duvarlar gibi insanların kalbi de tertemizdi.
Birlik, beraberlik üst düzeydeydi.
Dayanışma da…
Birçok iş imece usulü yapılırdı.
Bayram öncesi en yakındaki ihtiyaç sahibine fitre ve zekat verilirdi.
Bu şekilde onların da gerekli alışverişi yapması sağlanırdı.
***
Bayramlık ihtiyaçlar için mutlaka şehre gidilirdi.
O gün çocuklar, genç kız ve erkekler için erken bayram gibiydi.
Çünkü yeni giysiler alınırdı.
Ayrıca şehirde yemek yenirdi.
Genelde menüde ‘kasaba köftesi’ olurdu.
‘Pazar ekmeği’ ile yanına konulmuş bir tutam tuz ve kekikle tadına doyulmazdı.
Anadolu’da ve Balkanlar’ın farklı coğrafyalarında değişik isimlerle farklı lezzetler öne çıksa da, bizim Gümülcine’de durum böyleydi…
Ama Karadeniz’de de fırından alınan ekmeğe ‘pazar ekmeği’ denildiğini bilirim.
Bursa’nın Keles ilçesinin Kemaliye Köyü’nde ise ‘akça ekmek’tir bunun adı.
Değerli büyüğüm Sadık Asa söylemişti.
***
Neyse…
İnsanlar bir iki dilim ekmek, üç beş köfte, bir pantolon veya bir çift ayakkabı ile mutlu olabiliyordu o zamanlar.
Mesela bayramlık elbise dedik ya…
Öyle ayakkabıdan gömleğe ve pantolona her şey yoktu çoğu zaman yeni kombinde…
Eskiden nasıl ‘misafir odası’ varsa ve evin bu bölümünde sadece ziyaretçiler ağırlanıyorsa; bayramlık pantolon, gömlek ve ayakkabı da sadece düğünde, bayramda giyilirdi.
O nedenle elbiseler genelde bir beden büyük alınır, çok sayıda düğün ve bayram çıkarılırdı onlarla…
Eskiyen ne varsa onun yerine yenisi alınırdı.
***
Her konuda tasarruf öncelikliydi.
Örneğin kadınlar aldıkları kumaşlarla bayramlık elbiselerini ya kendileri dikerlerdi ya da köyde o işi iyi yapan arkadaşlarına diktirirlerdi.
Para varsa peşin verirler, yoksa şu cümleyi kurarlardı sıklıkla….
“Ödemeyi ‘tütün satımında’ (tütünler satıldığı zaman) yapacağım.”
Aynı cümle veresiye defterinin eksik olmadığı esnafa da sıkça söylenirdi.
***
Arife gününün de ayrı bir telaşı vardı.
Mutlaka mezarlığa gidilir, ebediyete intikal etmiş atalara dua edilirdi.
Ayrıca ramazanın son günü etrafı kızarmış yağ ve hamur kokuları kaplardı.
Her evde lokma (bizim oralarda çörek denirdi) dökülür komşulara ve akrabalara dağıtılırdı.
Ama mezarlık ziyaretlerinin etkisiyle olsa gerek arife gününe ilişkin bende kalan hep hüzün olmuştur.
Galiba bu bana has bir şeydi.
Küçük yaşta kaybettiğim babamın mezarına gitmek ve annemin orada döktüğü gözyaşını görmek çok zordu benim için…
***
Bayram sabahına gelince…
Sanki o gün evlerin içi bir başka güzel kokardı.
Bayramlıklar giyilir sabahın erken saatinde erkekler camiye gider, kadınlar kahvaltı hazırlığına başlardı.
Bayram namazının ardından da evi bir heyecan kaplardı.
Sıraya dizilen büyüklerin elleri öpülür, çocuklara ve gençlere bayram harçlıkları verilirdi.
Ardından bayram sofrasına geçilirdi.
Elde açılmış yufkalar, evde yayıktan çıkmış mis gibi tereyağı, yine ağaçtan toplanarak kırılmış cevizle hazırlanmış ve odun ateşi ile ısınan fırında pişirilmiş baklava bu ziyafetin tacıydı adeta…
Bayram boyunca mis gibi tatlılar yenir ve ‘tatlı’ konuşulurdu.
Ağızlardan kolay kolay kötü söz çıkmazdı.
***
Bayram sabahı bahçedeki kuş cıvıltıları ile karışan çocuk sesleri 3 gün boyunca devam edecek Ramazan Bayramı ziyaretlerinin başladığına işaret ederdi.
Harçlıklarını alan çocuklar sokakları karnaval yerine çevirirdi.
Kiminin elinde çikolata, dondurma…
Kiminin ise güzel bir oyuncak ya da rengarenk balon.
Genç erkekler ve kızlar ise en güzel elbiseleri ile aşka yelken açarlardı.
O bakışmalar, gülüşmeler uyku kaçırır, gece boyunca değerlendirmeler yapılırdı.
***
Yaşlıları atlamayalım.
Onlar da çocuklar gibi şendi…
Hatırlanmış, elleri öpülmüş, çocukları ve torunları ile kucaklaşmış olmanın verdiği tarifsiz mutluluk yansırdı yüzlerine…
***
Ve bugün…
Yine bir Ramazan Bayramı…
Hem de çok anlamlı.
Nasıl olmasın?
İki yılı aşkın süredir hayatımızı esir alan ve özel günlerimizi zehir eden salgının ardından ilk gerçek bayram.
Yıllarca evinde hapsolan yaşlılar, evlatlarını, torunlarını, komşularını bekliyor.
Çocuklar doyasıya eğlenmek için harçlıklarını…
Sessizliğe bürünen evler de tatlılarla lezzetlenen uzun bayram sohbetlerini…
Ne duruyorsunuz o zaman?