Bugün sizlere ilgi ile okuyacağınıza inandığım bir masal anlatacağım!
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Pire berber iken, deve tellal iken…
Bulgaristan’da Todor Jivkov’un zulmünden kaçanların, Ankara’nın öncülüğünde Bursa’da kurdukları bir dernek varmış.
Kısa adı Bal-Göç olan Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği.
Balkan insanı gibi…
Güçlü mü güçlü.
Çalışkan mı çalışkan.
Sözü dinlenen.
Önemli işlere imza atan.
On binleri anında ayağa kaldırarak, Sofya’ya ve dünyaya istediği mesajı veren.
Hatta…
Kurucusu Mümin Gençoğlu’nu TBMM’ye gönderen.
Ertuğrul Yalçınbayır’ın Başbakan Yardımcılığı ile gururlanan.
Son seçilmiş başkanı Yüksel Özkan’ı milletvekili yapan.
Türkiye ve Bulgaristan’da kalan soydaşların haklarını sonuna kadar savunan.
Sosyal konuttan çifte vatandaşlığa kadar önemli kazanımlarda harcı olan.
Sofya’da birçok konuda iade-i itibara öncülük eden…
***
Ancak…
Zamanla işler değişmeye başlamış.
Bulgaristan’da bir dönemin güçlü koalisyon ortağı Türklerin kurduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) gibi bu dernek de güç kaybetmeye başlamış.
Hem de kavuştuğu yeni şubeler, yöre dernekleri ile federasyon ve konfederasyon statülerine rağmen.
Onlar güç kaybettikçe Bulgaristan’da soydaşlar Avrupa’nın farklı ülkelerine işçi olarak gitmiş.
Bir dönem Todor Jivkov yönetiminin yapamadığı ‘kendi kendine’ olmuş.
Bu durum da Sofya’nın ekmeğine yağ sürmüş.
***
Sonra…
Türkiye’de yerel seçimlerde değişim rüzgarları esmiş.
Genel seçimler yaklaşmış.
Sessiz sakin Bal-Göç bir anda hareketlenmiş.
Yüksel Özkan’ın ardından koltuğa oturan Veli Öztürk’e genel kurul çağrısı yapılmaya başlanmış.
Ancak araya pandemi molası girmiş.
Derken…
Salgın bitmiş ve genel kurul startı verilmiş.
***
Adaylar bir bir ortaya çıkmış.
Eski başkanlardan Emin Balkan, Mestanlılar Derneği Başkanı Hasan Öztürk ve Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu (BGF) Başkanı Kader Özlem.
Ardından…
642 yeni üye tartışmaları eşliğinde Merinos’ta er meydanı kurulmuş.
Herkes yeni bir efsane çıkar mı diye hayaller kurarken…
Cazgır, pehlivanlardan önce hakemleri davet etmiş alana…
Ama o da ne?
Pehlivanlar başlamış homurdanmaya…
Covid’e yenilen Kırkpınar cazgırı merhum İznikli Pele Mehmet’in şu dizeleri gelmiş o anda akıllara…
“Gün oldu Aliço, gün oldu bülbül.
Okyanusta Yusuf, karada Emin.
Beklerken Katrancıyı Kara Ahmet’im.
Pirler hanesinden çıkageldi.
Kurtdereli Mehmet’im.
“Öyle güzel güreşler yapın ki sizi alkışlamayan eller utansın.”
***
Ama ne çare…
Ne alanı terk eden hakemler durdurulabilmiş.
Ne de pehlivanların ‘yeni üye’ atışması.
Herkes birbirine sormaya başlamış.
Kimdir bu üyeler, nedir sorun?
Soydaş soydaşı sorgular olmuş.
Tartışmalar…
Er meydanı bozulmuş haliyle…
Sonra da bir türlü kurulamamış.
Oysa soydaşın ata toprakları Koca Yusuf’u, Kurtdereli Mehmet’i yetiştirmiş.
Nereden nereye…
***
642 yeni üyenin akıbeti her yerde sorgulanmaya başlanmış.
Mahkeme ve kayyum bile işin içinden çıkamamış.
Pehlivanlar kapışmış.
Gariban soydaşın çilesi ise arttıkça artmış.
Kimi Hollanda’nın kimi İngiltere’nin yolunu tutmuş.
Bu arada kriz de patlamış.
Euro uçtukça uçmuş.
Kaçan kazanmış…
Bunu gören anavatandakiler de düşmüş mü Avrupa hayali için çifte vatandaşlık peşine…
Kimi Bulgaristan Konsolosluğu önünde, kimi işleri hızlandıracak torpil peşinde…
Bal-Göç’e ise ne giden varmış ne gelen…
Masal da şimdilik burada bitmiş.
***
Dün adaylardan Hasan Öztürk’ün belgelerle haklılığını ortaya koymaya çalıştığı basın toplantısında camianın önemli isimlerinden Mithat Kırayoğlu, ‘Bir varmış bir yokmuş’ diyerek masal benzetmesiyle olayları anlatmaya kalkınca aklımdan böyle bir yazıyı kaleme almak geçti.
Zaten Sayın Kırayoğlu da, sancılı kongre sürecini anlatırken, masala başlar gibi başladığı konuşmasını yine masalı bitirirmiş gibi noktaladı.
Hem de çarpıcı şu cümleyle:
“….Altı ayda bir arpa boyu yol gittik.”
***
Hala merak ediyorsunuz değil mi?
642 üye?
Onu da aynı toplantıda yer alan dönemin yöneticisi Gülver Deniz’den dinleyelim:
“Süreç 128 yeni üye başvurusu ile başladı. Bulgaristan’daki seçimler nedeniyle yoğunluk olduğundan karar defterinde iki sayfa boş bırakıldı. Geçen zaman içinde uygun görülen 128 üye Nasreddin Hoca’nın kazanı gibi doğurmuş; olmuş 642 üye.”
Ben de merak ettim sordum.
“O dönem Bal-Göç Genel Sekreteri kimdi?”
Cevap:
“Gökhan Sözüçetin.”
Yani tartışmaların odağında olan bir isim.
Akıl almıyor gerçekten.
Saflar değişmiş, kararlar değişmiş.
Bir gün karara imza atan sonra geri çekmiş.
Sorduğunda…
Herkes kendi çapında haklı.
***
Ama şu gerçek gün gibi ortada…
Yaşananlar tam bir Nasreddin Hoca masalı.
Oysa ortadaki dava bu düzeye indirilemeyecek kadar büyük ve yüce…
Yazık.
***
Hasan Öztürk, konuşmasında camianın mahkemelerle anılmasını istemediklerini ifade etti ve ekledi:
“Mevcut kayyumla tarafsızlık mümkün değil. Bu nedenle her başkan adayına aynı mesafede olan bir kongre yüksek istişare kurulu oluşturularak, genel kurul öncesinde tartışmalı konular incelenip, camiamızın bilgilendirilmesi gerekiyor. Tüm konuların aydınlatılarak, yaz aylarında yapılacağı açıklanan seçime eylül-ekim aylarında gitmemiz ve o salondan el ele çıkmamız lazım.”
***
Bence yaz olur kış olur hiç fark etmez.
Üç başkan adayı oturup konuşmalı.
Milli dava için el ele vermeli.
1300 kişilik hazirun listesi ve içindeki 642 yeni üye tartışması bir kenara konulmalı.
Tüm üyeler sandığa davet edilmeli.
Ne yani…
Koskoca Bal-Göç 600 üye ile seçim mi yapacak?
Ayıp.
Derneğin asıl sahipleri üyeler değil mi zaten?
3-5 kuruşluk aidat yüzünden o insanların seçme ve seçilme hakkı elinden alınmamalı.
Devlete borcu olan vatandaş yerel ve genel seçimlerde oy kullanamıyor mu?
Bir de sormak istiyorum…
Hazirun dışında kalan kişilerden aidat talep edildi mi?
Yoksa gelip ödemeleri mi beklendi?
Özetle…
Herkes oyunu kullansın.
Kazanan Bal-Göç ve soydaş olsun.
Alın size çözüm.
***
Aksi takdirde…
Bu iş Kemal Sunal’ın Yenişehir’de çekilen Davacı filmine dönecek.
Davalıların, davacıların ömrü bitecek ama keşifler ve davalar hiç bitmeyecek.
Olan ‘Milli Dava’ya olacak.