Tatilimi, yoğun çalışma temposu ve pandemi nedeniyle bir yıldır uzak kaldığım memleketim Batı Trakya’da geçirdim.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginliğin gölgesinde başlayıp biten iki haftada, bir yandan nefeslenirken, diğer yandan bölgeyi gözlemledim.
Öncelikle iki ülke arasındaki huzursuzluğun yansımalarının, İpsala’nın karşısındaki Kipi Sınır Kapısı’ndan itibaren hissedildiğini vurgulayayım.
***
Türkiye kadar olmasa da pandeminin etkileri ve önlemler orada da devam ediyor.
Sokakta zorunlu değil ancak kapalı ortamlarda maske şart.
Kafe, restoran ve eğlence mekânları saat 24.00’te kapanıyor.
Sosyal mesafe kuralı mevcut.
Sahillerde önceki yıllarda görülen yoğunluktan eser yok.
Avrupa’dan gelen turistlerle vakalar artsa da Covid-19 testi pozitif çıkan hasta sayısı ve bundan kaynaklı ölümler oldukça düşük.
Yunan nüfusun bir numaralı gündemi Doğu Akdeniz ve Ayasofya.
Türkiye ile yatıp Türkiye ile kalkıyorlar.
***
Batı Trakya Türkleri’ne gelecek olursak; yüzlerinin güldüğünü söylemek maalesef zor.
Toplumun büyük bölümünün geçim kaynağı tütün cazibesini iyice yitirmiş durumda.
Buğday, pamuk vb. ürünlerde de durum farklı değil.
Meyveciliğe doğru bir geçiş var ama bunun da çok planlı ve programlı yapıldığını söylemek mümkün değil.
Zira kuzenimin 8-10 yıllık elma ağaçlarını söktüğüne şahit oldum.
Üreticiye bir dokunup bin ah işitiyorsunuz.
***
Olumsuz genel gidişata bu yıl dolu gibi doğal afetler eklenince çiftçi soydaşın keyfi iyice kaçmış.
Kara kara düşünüyorlar.
Bölgedeki Türk esnafın durumu da hiç iç açıcı değil.
Çarşıda ‘yaprak kıpırdamıyor’ desek yanlış olmaz.
Gümülcine’de cumartesi günleri kurulan pazarında tezgah açmayan esnaflar var.
***
Türkiye’nin Balkanlar’daki karakolu konumundaki Batı Trakya’da soydaş göç ediyor.
Yunanistan tarihinin en ağır ekonomik krizinden sonra bir türlü kendine gelemeyen Batı Trakya Türk Azınlığı, çareyi Almanya ve Hollanda’da arıyor.
Gümülcine ve İskeçe’de soydaşların yoğun olduğu mahalleler ile Türk köyleri boşalıyor.
Almanya’da yaşayan bir büyüğümün söyledikleri beni şaşkına çevirdi.
“Tatil bitti. Yarın dönüyorum. Bir iki gün sonra sokağımızda babam ve iki yaşlı teyze dışında kimse kalmayacak. Köyde genç sayısı hızla azalıyor.”
***
Maalesef bölgede intiharlar da devam ediyor.
Aileler dağılıyor.
Sigorta primini bile ödeyemeyen kişi sayısı o kadar çok ki…
Hatta sosyal yardımlara rağmen elektriği kesik haneler var.
Binlerce aile devlet yardımları ve büyüklerin emekli maaşları ile ayakta kalmaya çalışıyor.
Kısacası…
Batı Trakya’da alarm zilleri çalıyor!
***
Lozan’la Türkiye’nin korumasında Yunanistan’a emanet edilen Batı Trakya Türk Azınlığı’nın bir ferdi olarak bu gerçekleri aktarmak boynumun borcu.
Mevcut durum, Türk Azınlığı yıllardır asimile etmeye çalışan Yunanistan’ın ekmeğine yağ sürüyor.
Ayasofya ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler de, Batı Trakya Türkleri’nin huzurunu kaçırmaya yönelik uygulamaları beraberinde getiriyor.
İskeçe’nin Gökçepınar Köyü’ndeki tatbikat ve Kipi Sınır Kapısı’ndaki keyfi uygulamalar bunun en açık örneği!
Yunanistan’da Türk plakalı araçların da hiç bu kadar ‘dikkat’ çektiğine şahit olmamıştım.
Bu konuda başka detaylar da var ama hiç girmeyeceğim…
***
Acizane önerim şu:
Türkiye bölgeye her zamankinden daha fazla yoğunlaşmalı!
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamaları Azınlığa fazlasıyla güven verdi.
Ama zaten soydaşın bu noktada en ufak bir şüphesi yok.
Bana göre öncelikli sorun aile bütçelerinde ve eğitimde.
Bu ikisi olmadan bir toplum geleceğe nasıl güvenle bakabilir ki?
Batı Trakya’da bu kış her açıdan çok zor geçecek…