Farkında mısınız çevremizdeki çember gittikçe daralıyor.
Koronavirüs her yerde artık.
“Bana bir şey olmaz” diyenler bile artık yakınlarından birinin hasta, koronavirüse yakalandığını söylüyor.
Tehlikeyi ensemizde hissetmemize rağmen maalesef bir o kadar da hâlâ vurdumduymazlık, rehavet hâkim toplumda.
Ülkemizde olduğu gibi şehrimizde de rakamlar hiç iç açıcı seyretmiyor ne yazık ki.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca her gün ısrarla uyarıyor: “Ağır hasta sayımız artarak devam ediyor. Artan hasta sayısını düşürecek olan, hareketliliği ve teması azaltarak tedbirlere beraberce uymaktır. Maske ile virüs yükünü düşürelim.”
Peki, bu vurdumduymazlık ve rehavet niye?
Hâlâ maske olayına alışamadık bir türlü.
Çevremizde maskesiz şekilde dolaşan insanlar görebiliyoruz.
Çarşı pazarda esnaf olsun, vatandaş olsun maske ya hiç yok, ya çene altında.
Uygun şekilde maske takan görmek zor.
Semt pazarlarının, minibüs taşımacılığının durumuna hiç değinmiyorum bile.
Ve hâlâ biz tüm uyarılara rağmen, -ki bu uyarılar bizim sağlığımızı, hayatımızı korumak için- inatla maskeyi bir fazlalık gibi görüyoruz.
Neden?
Az biraz güneş yüzünü gösterdiği gibi çay ocaklarının önündeki taburelerde ve hatta kaldırımlarda mesafesiz, maskesiz bir şekilde sohbetlerimizi yapabiliyoruz.
Ve bir yandan da oturduğumuz yerden ambulansların acı verici siren seslerini duyuyoruz.
Ama umursamıyoruz.
Kendimizin de o ambulansta olabileceğimizi veya bir yakınımızın, sevdiğimiz bir insanın hastaneye yetiştirilmekte olduğunu düşünemiyoruz.
Ve hâlâ farkında değiliz, insanlık olarak bilim kurgu filmlerindeki gibi olağanüstü bir dönemden geçtiğimizin.
Önceki gün metroyla işe gelirken, bir vagon dolusu insanın arasında iki küçük çocuğun maskesiz bir şekilde yolculuk yaparken, insanların duyarsızlığını görünce şaşırdım desem yalan olur.
Çünkü, rehavet o kadar almış başını gitmiş ki, uyarma ihtiyacı bile duymuyor kimse artık.
Gerçi uyarsan da çok şey değişmiyor, üstüne üstlük uyardığınız kişi size kızgın bir bakışla bakabiliyor, ‘niye uyarıyorsun, sanane’ gibisinden.
Metro istasyonlarında sosyal mesafe ve maske konusunda uyarılar yapılıyor ama yetmiyor.
İstasyondaki görevlilerin bu konuda çok hassas olmaları ve hiçbir şekilde taviz vermemeleri, maskesiz kimseyi platforma sokmamaları önemli.
Metro istasyonlarında platformda yapılan anonslar tren içerisinde de, her durakta veya seyahat sürecinde vatman tarafından sık sık yapılmalı.
Uyarılar sürekli yapılmalı ki vatandaş durumun ciddiyetini artık anlamalı.
Öte yandan, otopark sorunu şehrin en önemli sorunlarından biri olduğu aşikar artık.
Yollarımız, caddelerimiz sağlı sollu park eden araçlarla dolu.
Özellikle bu pandemi sürecinde ambulansların trafikte ilerlerken daha doğrusu ilerleyemezken yalvarırcasına siren sesleriyle yolu açın demesi, trafikte seyreden araçları da zor durumda bırakıyor.
Çünkü fermuar sistemini uygulayacak imkân kalmıyor park eden araçlardan.
Bunun en bariz örneğini Teyyareci Mehmet Ali Caddesi’nde, İncirli, Prof. Tezok, Selçukbey caddelerinde gözlemlemek mümkün.
Şehrin birçok yerinde de durumunu çok farklı olduğunu söylemek zor.
Bu caddelerde ve mahallelerde katlı otoparka çok ihtiyaç var.
Bir o kadar da ambulansa yol vermemekte direnen sürücüleri de unutmamak gerek.
Bunun da bir yaptırımı olmalı sanırım.
Bir diğer konu, hastanelerimizdeki sağlık çalışanları.
Onlara büyük bir minnet borçluyuz.
Kendi canlarını tehlikeye atarak bizleri hayata bağlamaya çalışıyor.
Kendi sevdiklerini günlerce görmeden, bizlerin, sevdiklerimizin, yakınlarımızın hayatlarını kurtarmaya çalışıyorlar.
Ama biz hâlâ nedense rehavet içerisindeyiz.
Gün geçmiyor ki, bir yakınımızın koronavirüse yakalandığını duymayalım.
Lütfen vatandaş olarak bizler de teyakkuz halinde olup kendimize dikkat edelim artık.
Çok zorunlu olmadıkça ev ziyaretlerini erteleyin, kalabalık ortamlardan uzak durun. Mecbur kalmadıkça dışarı çıkmayın.
Şu maske takma olayına da artık alışın. Çünkü, bu rehavet devam ettiği sürece daha önümüzde maskeli günler, aylar çok olacak.
Sağlıkla kalın… Evde kalın…