Ekonomide 2019’un moda terimlerinin başında “ticaret savaşları” gelmekte.
Ama ABD Başkanı Donald Trump’ın fitili ateşlemesiyle küresel boyuta dönen ticaret savaşları; adeta yeni bir dünya savaşını çağrıştırıyor.
Büyük güçlerin ticari kapışması dünya ekonomisi üzerinden ülkeleri vurmaya başladı çünkü!
Özellikle ABD ile Çin arasında kalanlar hırpalanma riskiyle karşı karşıya.
Bugünlerde ‘barış görüşmeleri’ yapılsa da kısa vadede savaş baltalarını gömdürecek bir uzlaşmanın ufukta görünmediği de net bir gerçeklik.
Çünkü mesele sadece Amerika’nın ekonomisini koruması ya da Çin ve diğerlerinin kendini savunması değil.
Küresel çapta bir hegemonya savaşının sadece bir yüzünü oluşturuyor ticaret savaşları!
Neticede kapışmalar bir şekilde devam edecek.
İthalattan korunmak için gümrük duvarlarının dikilmesi uzun yılların geleneğidir aslında.
Yani teknik tabirle “korumacılık” faktörü dünya ticaretinde aşina olunan bir kavram konumunda.
Ama 6 Temmuz 2018’de başladığı kabul edilen Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşı küreseler ticaret savaşlarının da bir nevi resmi başlangıç tarihi haline geldi.
Savaşın artçıl etkileri ise Türkiye dahil dünyadaki çoğu ülkeyi bir şekilde vurmakta!
Mesela Doğu Asya ülkeleri ve Avustralya ciddi biçimde zarar görmeye başlayan ülkeler arasında.
Çünkü bu ülkeler hem Çin’e hem de ABD’ye göbekten bağlı konumda.
Diğer yanda Avrupa ekonomisi de bu gelişmelerden nasibi almakta.
Türkiye’nin de en yakın ve önemli pazarı Avrupa olduğundan son ihracat rakamlarına da yansıdığı üzere ticaret savaşlarından olumsuz yönde etkilenme sürecimiz kendisini gösteriyor demektir.
Üstelik Avrupa Birliği’nin ticaret savaşları dışında Brexit’in yanısıra İtalya, Portekiz, Yunanistan ile İspanya’nın sorunlarıyla boğuşmak gibi zorunlulukları da mevcut!
Neticede yavaşlama sürecine giren dünya ticaretinin etkileri ve olası jeopolitik riskler Türkiye’yi daha ciddi ekonomik sorunlarla başbaşa bırakabilir.
Peki çare ne?
Stratejik sektör analizi
Çarelerden bir pazar çeşitlendirmek.
Bu yöndeki gayretler yoğun biçimde devam etmekte.
Ancak Türkiye’nin asıl ihtiyacı daha yüksek katma değerdeki ürünleri sahaya sürebilmek!
Çünkü dünya mal ihracatı içindeki payımızı son yıllarda yüzde 0,90’ın üstüne çıkamamasının temel nedeni kg başına düşük ihracat birim değerlerimizin olması.
İhraç birim fiyatın 1,3 dolar seviyesinde olması ve artış hızımızın hayli düşük seyretmesi gelecek adına kafa yormamız gereken başlıca alana işaret ediyor aslında.
Türkiye’ni ortalama ihracat birim fiyatı 2017’de yüzde 0,43, 2018’de ise yüzde 0,90 artış kaydetmiş durumda!
Yerimizde saymıyoruz. Ama ilerleme de görüldüğü üzere zayıf.
Yani yüksek teknolojiye daha fazla yatırım yapmadan ihracatımızı ve ekonomimizi büyütmemiz zor görünüyor.
Çünkü toplam ihracatımızda yüksek teknolojinin payı sadece yüzde 3,5 seviyesinde!
Buradaki püf nokta ise Türkiye’nin dünyada rekabet edebileceği potansiyel sektörlerin öne çıkarılarak yatırım yapılması.
Kısacası önemli bir tespit meselemiz var.
Bu anlamda Bursa Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ayberk Şeker’in bulguları kayda değer.
Geniş bilimsel analizin kısa özetinde hedef sektörler olarak kimya, elektrikli makineler, ilaç endüstrisi, elektrikli olmayan makineler ile havacılık ve uzay sanayi öne çıkmış!
Yani Türkiye bu sektörlere planlı biçimde daha fazla para ve beyin yatırımı yaparsa hem ihracatı hem de ekonomisi çok daha hızlı büyüyebilecek.