Türkiye çözmesi gereken akut sorun birikimi yaşıyor.
Öncelikli konu piyasa istikranın sağlanması.
Çünkü aşırı oynak döviz kuru ve faiz oranları ekonomiye zarar veriyor.
Neticede yüksek enflasyon ve işsizlik gibi kronikleşme eğilimi gösteren sorunlarla boğuşmak durumunda kalıyoruz.
Tabii ki artan borçluluk ve bütçe açıkları ile düşük milli gelir artışı da hem makro hem de mikro bazda Türkiye’yi sıkıştıran bir tablo sergiliyor!
Piyasa istikrarını sağlayıp yapısal reformlara bir an önce odaklanmamız lazım.
Ama İstanbul seçimlerinin tekrarlanması gibi belirsizlik oluşturan iç gündemlerin çok ötesinde bir dış baskı gündemi oluşmuş durumda.
Neticede seçim iptali ve yoğunlaşan dış günden TL’nin yıl başından bu yana dolar karşısında yüzde 15 değer kaybetmesine yol açtı.
Lira böylece dolara karşı en çok düşüş yaşayan gelişen ülke parası oldu!
Yani Türkiye’nin ekonomide yol alması içte atacağı adımlar kadar dış konjontürün de daha güzel bir manzara içermesi gerekiyor!
Çünkü hem küresel çapta hem de doğrudan Türkiye’yi hedef alan dış gelişmelerin sayısı her geçen gün artıyor.
ABD ile S-400 füze sistemi nedeniyle aylardır yaşadığımız ve piyasalarca kısmen fiyatlanan bir gerilim rezerv olarak durmakta.
Ama bunun üzerine üstelik de son bir haftada üç ana gerilim başlığı daha eklendi.
Öncelikle ABD ile Çin arasında yaklaşmış görünen barışın bir anda bozulması tüm küresel piyasaları vurdu.
Başkan Donald Trump’ın tweet mesajıyla duyurduğu yüzde 25’lik ek vergi gerçeğe dönüşünce ortalık karşıtı!
Trump, 200 milyar dolar değerindeki Çin ürünlerine uyguladığı yeni vergilerle savaşın fitilini yeniden ateşledi.
Yeni duvarların da sinyalini verdi.
Pekin yönetiminin misilleme hazırlıkları da gecikmeden başladı.
En büyük iki ekonominin gümrük duvarlarını karşılıklı olarak yükseltmesi bütün dünyayı da sıkıntılı bir döneme sokmuş durumda!
Çünkü sadece küresel ticareti daraltmakla kalmayıp azalan risk iştahı yoluyla piyasalar üzerinden de özellikle gelişmekte olan ülkeleri vuruyor bu savaş.
Kısacası firmalar kadar bireyleri de olumsuz etkileyen bir süreç işliyor!
İran ve Akdeniz’de sular ısınıyor
Diğer tarafta özellikle Ortadoğu’yu germekle kalmayıp dünyayı da riske atabilecek İran faktörü bu hafta gündeme oturdu.
Artan yaptırımlara misilleme olarak nükleer silah kartını oynamaya başlayan Tahran yönetimi, ABD ile restleşme aşamasına geldi.
Ve Trump yönetiminin “İran bizi tehdit ediyor” diyerek bölgeye silah yığmaya başlaması da tansiyonu yükselten faktörler arasına girdi.
Bu atmosferde yaptırımlar nedeniyle İran’dan petrol ithalatına dair belirsizlik yaşayan Türkiye’nin tam anlamıyla arada kalması gibi bir risk var!
Diğer taraftan bölgemiz açısından doğrudan Türkiye’yi hedef alan enerji kapışmasının da kızışmaya başladığı günlerdeyiz.
Doğu Akdeniz’deki doğalgaz paylaşımında Türkiye’nin dışlanma çabaları gerilimi tırmandırmış durumda.
Kıbrıs etrafında ısınan suların yarattığı bir risk primi var neticede.
Amerika ve Avrupa Birliği’nin arkasına alan Güney Kıbrıs ve Yunanistan, Türkiye’nin sondaj çalışmalarını baltalamaya çalışıyor.
Türkiye ise sondaja ara verilmeyeceğini yineleyip ikinci bir sondaj gemisini de denklemin içine alma kararlılığında.
Sözün özü; piyasaların da ekonominin de kısa vadede rahatlayacağı bir dış ortam görünmüyor ufukta.