Faiz, kapitalist ekonominin vazgeçilmez enstrümanıdır.
Bazen havuç, bazen de sopa niyetine kullanılır.
Faizlerin ne düzeyde seyretmesi gerektiği ise amaca göre değişir.
En kaba tabiriyle finansal kaynak maliyetini belirleyen faizlerin düşüklüğü teoride üretkenliği ve tüketimi teşvik eder!
Yüksek faizlerse enflasyonu dizginleme konusunda bir fonksiyona sahiptir.
Neticede merkez bankaları fiyat istikrarıyla büyümeyi gözeten ince ayarlı stratejilerle faizleri kullanmak durumundadır.
Para otoriteleri tam da şu sıralarda böyle bir sınavdan geçiyor.
Son aylarda faizin havuç olarak kullanılması modası tüm dünyada öne çıktı.
Çünkü küresel ekonomide net bir yavaşlama trendi mevcut.
2019 itibarıyla neredeyse tüm ekonomilerin ivme kaybettiğine şahit olduk!
Ve ticaret savaşlarının artçıl etkisi olarak 2020 için de pek iyi beklentiler yok.
Bu nedenle de para politikalarıyla ekonomilerin canlandırılması yolu seçilmiş durumda.
Küresel merkez bankaları ya faiz indirmekte ya da para basmakta.
Yani ucuz kredilerle ekonomiler canlandırılmaya çalışılıyor.
Peki bu gevşek para politikası ne kadar devam edecek?
Bu hafta atılan adımlar ve yapılan açıklamalar bir süre daha kredi maliyetlerinin aşağı yönlü olacağını ortaya koydu.
En güçlü ve sürpriz mesajı Amerikan Merkez Bankası Fed verdi.
Fed politika faizini yüzde 1,50 – 1,75 aralığında bırakırken Başkan Jerome Powell, faiz artırımlarının gelecek yıldan sonrası için konuşabileceğini söyledi.
Oysa piyasa beklentisi 2020’de ABD’de faiz artışına gidileceği yönündeydi.
Faizlerde beklemede kalınacağı ve 2020 sonrasında faiz artırımının düşünülebileceği ifadesi doları gevşetti.
Ve Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin de eli rahatlamış oldu
Dün gözlerin çevrildiği Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da politika faizini rahatlıkla 200 baz puan indirimle yüzde 12’ye düşürdü!
Faizlerdeki düşüş hızı azalacak
Fed’in güvercin duruşuyla oluşan MB’nin faiz indiriminin 200 baz puanı aşabileceğine dönük beklentilerin boşa çıkması dikkatli adım atma isteğinin bir işareti.
Keza MB’nin açıklama metnindeki ipuçları da bundan sonra temkinli bir seyir olacağının işaretlerini vermekte!
Çünkü enflasyondaki düşüş baz etkisiyle yerini yükselişe bırakmış durumda.
Ve TÜFE en azından nisan ayına kadar çift hanede kalmaya devam edecek.
Böylece reel faizde minimum seviyeler gündeme gelecek.
Gerçi 2020 yıl sonu TÜFE hedefinin yüzde 8,5 olması reel faiz için bir opsiyon oluşturmakta.
Ancak hedefin inandırıcılığı piyasalar adına önem taşıyor!
Özellikle ülke risk primini gösteren 5 yıl vadeli CDS kağıtlarının 300 puanın üzerinde seyrediyor olması da bir başka handikap niteliğinde.
Ve Türkiye’nin ABD yaptırımları ve Doğu Akdeniz ile Libya bağlamındaki jeopolitik riskleri de özellikle yabancılar tarafından fiyatlanmakta.
Üretim ve ihracat desteklenmeli
Dolayısıyla siyasetin gelecek yıl adına gösterdiği tek haneli faiz hedefi kısa vadede ve kolayca gerçekleşmeyecek.
Yani vatandaş ve işletmelere yansıyan kredi ucuzlama hızı artık daha düşük bir seviyeye inecek!
Ancak dün yapılan son indirimin pozitif yansımalarını yılbaşına kadar tüm kredi türlerinde görmemiz mümkün.
Böylece yılbaşına daha düşük borçlanma maliyetleriyle girme şansımız doğdu demektir.
Ama unutmayalım ki; ekonominin canlanması için sadece kredilerin bir miktar ucuzlaması yetmez!
Üretim ve ihracatın da acilen teşvik edilmesi gerekiyor sağlıklı bir canlanma için.