İnşaat sektörü sadece çimento, demir, tuğla ve camdan ibaret bir dünya değil.
Mobilyadan tekstile, beyaz eşyadan iklimlendirme sektörüne uzanan çok geniş yelpazedeki onlarca sektörün ürettiği yüzlerce kalem ürünü de temsil ediyor inşaat.
Akıllı binalarla bilişimin dahi kendine alan bulduğu finans dünyasının en uzun soluklu kredilerinin bağlandığı inşaat sektörü büyümenin lokomotifi olma konumunu her daim sürdürecektir!
Tarihsel perspektifteki dünya örnekleri de bu tezi kanıtlamakta.
ABD’nin de Çin’in de Avrupa’nın da büyüme öykülerinde inşaatın rolü yadsınamaz.
Ancak, tabi ki ülkedeki finansmanın büyük bölümünü bu sektöre yüklemek gibi bir hataya düşmemek gerekiyor!
Çünkü bu tarz hataların yapıldığı dönemlerin yüklediği ağır faturalar var.
Örneğin 2008’de patlak veren küresel krizin tetikleyicisi, sermayenin fazlaca ve kuralsızca aktığı Amerikan konut piyasasıydı.
Neticede mortgage krizi olarak başlayan süreç finans piyasalarını altüst ederek tarih sayfalarındaki yerini aldı!
Yani hiçbir sektöre haddinden fazla yüklenmemek lazım.
Türkiye’de de özellikle konut piyasası bir dönem hem kamunun hem de özel sektörün kendini fazlaca kaptırdığı bir alan oldu.
Ve sonuçta “Bu kadar parayı taşa toprağa yatırmak ne kadar doğru?” tarzında eleştiri sesleri yükseldi.
İnşaata giden para Ar-Ge ve inovasyona ayrılsaydı Türkiye’nin kazancı ne olurdu?
Akıllara bu tür sorular da haklı olarak takılmakta.
Ama net bir ayırımı burada ortaya koymak şart.
Bilim ve teknolojiye yatırım yapmak her daim şart olan bir mesele.
Iskalama şansımızın olmadığı bir alan yani.
Ve zararın neresinden dönsek kar yazacağımız fırsat söz konusu bu cephede!
Kısacası yüksek teknoloji odaklı kalkınma herkesin önceliği olmalı.
Özel bir önemi hak ediyor
Ama bu stratejiyi benimsemek inşaat gibi emek yoğun ve katma değerli sektörleri ihmal etmemizi gerektirmez.
Özellikle de bu ülkede en temel sosyal hak olan barınma ihtiyacını kendine ait bir konutla giderememiş milyonlar olduğu düşünülürse!
Ciddi bir kentsel dönüşüme ihtiyacımız olduğu da unutulmamalı.
Yabancı sermayenin de çekilebileceği yatırım amaçlı emlak projeleri de göz ardı edilmemeli.
Neticede yeni fabrikaları, iş merkezlerini, otelleri, hastaneleri, okulları, yolları yani ekonomik ve sosyal hayatın yapıtaşlarını da üreten bu sektöre özel bir önem vermek şart.
Elbette ki mimarisiyle ve çevresel değerleriyle bir bütün olarak şehirleşme kriterlerine tam olarak uyulması şartıyla.
Yeni model ne getirecek?
Zorlu bir dönemden geçen inşaat sektörünün destekler ve faiz indirimleriyle nefes alma çabası gündeme damgasını vuruyor.
Dolayısıyla hem vatandaş hem de sektör adına yeni çözümlerin gündeme gelmesi şart.
Bu çerçevede özellikle dar gelirlileri hedefleyen yeni konut modeli bir fırsat sunmaya aday görünüyor.
Nasıl mı?
Asgari ücretli ve dar gelirli vatandaşları ev sahibi yapacak modelin finansman altyapısı tamamlanmış.
Bu modele göre vatandaş 20 yıl vadeyle ve tarihin en düşük faiz oranı ile kira hatta kiradan daha ucuz bir maliyetle ev sahibi olabilecekmiş!
Yılda en az 100 bin vatandaşın ev sahibi olması hedeflenen modelin detayları henüz belli değil.
Elbette ki TOKİ liderliğinde ve kamu bankalarının desteğiyle böyle bir adım atılabilir.
Ancak, bu çaptaki bir projede hem finans kuruluşları hem de inşaat firmalarının rolünün ne olacağı de büyük önem taşımakta.
Bir de şehirleşme üzerindeki etkilerini unutmamakta fayda var.