Küresel pazarlarda bir yandan düşen taleple…
Diğer yanda da kur savaşlarının yıpratıcı baskısıyla boğuşuyor ihracatçılarımız.
Bu sıkıntılar yetmiyormuş gibi!
Bir de içteki siyasi belirsizlikler ve ekonominin başıboş kalmasıyla uğraşmak zorundalar.
Kur, faiz ve talep konusunda önünü göremeyen işdünyasının…
Zorlu dış pazarlarda başarıyla rekabet etmesi de kolay değil.
Aslında son 3 yıldır adım adım kan kaybediyor ihracatımız.
Ama bu yıl hepsinden zor geçmekte!
Dünyanın küresel krizden bu yana en sert pazar daralmasını 2015’in ilk yarısında yaşadığını söylüyor son veriler.
Küresel ticaret hacmi ilk çeyrekte yüzde 1,5 gerilerken…
İkinci çeyrekteki düşüş oranı yüzde 0,5 olarak kayıtlara geçmiş.
Ve ne yazık ki; düşen petrol fiyatları ve Çin‘deki yavaşlama nedeniyle…
İkinci 6 ayda küresel talebin önüne yeni engeller çıkacak.
Peki kalıcı döviz girişinin en önemli ayağı olan ihracatı canlandırabilmek için ne yapmalı?
Daha rekabetçi teşvik ve kur mekanizmalarıyla…
Uygun koşullu Eximbank kredileri ilk akla gelenler.
Ancak, bir kısmı sonuç açısından zaman isteyen bu tedbirlerin…
Türkiye’yi hedef rakamlara ulaştırabilmesi için…
Özellikle KOBİ statüsündeki ihracatçı firma sayısının artırılması,
pazar çeşitliliğinin sağlanması ve katma değeri yüksek inovatif ürün ihracatının tırmanması gerekiyor!
Bu 3 kategorideki gelişmeleri gösteren rakamlar; son yıllarda yol alınmakla birlikte…
Önümüzde hala çok uzun bir mesafe olduğunu gösteriyor.
İhracatçı sayısı ve profili yetersiz
Mesela TÜİK’in son verilerine göre 2014 yılında 62 bin 987 firmanın ihracat yaptığını görüyoruz.
Oysa 66 bin 585 olan ithalatçı sayısı ihracatçıları aşıyor!
İhracatın yüzde 56,5’inin KOBİ’lerce gerçekleştirilmesiyse sevindirici bir gelişme.
Ancak, bu oranın büyük ihracatçı ülkelerde yüzde 80’ler civarında olduğu unutulmamalı.
Ve özellikle sanayi sektörü ihracatının yüzde 65,2’sinin büyük ölçekli işletmelerce gerçekleştirimesi de…
İhracatçı sayısı ve profili açısından…
Tablonun henüz tatminkar olmaktan uzak olduğunu gösteriyor.
Keza pazar çeşitliliğinde de zayıf halkalar dikkat çekmekte!
Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi geleneksel pazarlarımızı elde tutmakta zorlanırken…
Yeni pazarlarda da tutunma zorlukları yaşanıyor.
Üstelik dünyaya geniş çapta açılan sektör sayımızın da düşük düzeyde kalması gibi bir engelimiz var!
Patent liginde yolumuz uzun!
Ama bütün bunların ötesinde…
Yükte hafif pahada ağır ürün satışımızın hala dipte seyretmesi en büyük problemlerimiz arasında.
Yüksek teknoloji ihracatının yüzde 5’i bulmaması düşündürücü!
Ar-Ge harcamaları ve patent başvuruları son 10 yılda katlanarak artmış görünse de…
Dünya standartlarının hala çok gerisindeyiz.
Örneğin Türkiye’de patent başvurularının 12 bin 375 adetle zirve yaptığı 2014’te…
Dünyadaki patent başvuruları 3 milyona dayanmıştı!
Yani dünyadaki patent başvurularının ancak yaklaşık binde 4’ü Türkiye’de gerçekleşmekte.
Yerli firmalarca yapılan başvuruların 4 bin 800 civarında olduğunu dikkat alırsak…
Daha gerçekçi oranın binde 2 bile olmadığı rahatlıkla görülmekte.
Ekonomi liginde yaklaşma hayali kurduğumuz…
Almanya’da 60 binin, Güney Kore’de ise 200 binin üstünde yerli patent başvurusu yapıldığını unutmayalım.
Ve maalesef tescil oranımız da yüzde 10 seviyesinde… Geçen yıl sadece bin 250 patent tescili gerçeleşmiş Türkiye’de!
Büyük ekonomilerdeki tescil oranıysa yüzde 40 – 50 aralığında değişiyor.