Ekonomik gidişat yine kafaları karıştırdı.
Beklentileri içeren güven endeksleri mayısta ciddi bir bozulmaya işaret etmeye başladı.
Tüm alt endekslerin gerilediği mayısta ekonomiye duyulan güven yüzde 8,5 azaldı.
Oysa şubattan itibaren güven endeksleri bir toparlanma içerisine girmişti!
Öncü veriler de dipten çıkışa işaret etmekteydi.
Ancak, piyasa oynaklığının yeniden tırmanışa geçmesi özellikle artan dış risk algısıyla da birleşince gelecek kaygıları ekonomi adına yeniden yükseldi.
Güven endekslerinde hem vatandaşa hem de iş dünyası temsilcilerine çok sayıda detay soru soruluyor.
Tüketim ve harcama eğilimleri, talep ve yatırımların seyri, ihracat ve istihdam beklentileri gibi birçok kategoride sorulan sorular, hassas bir anket sonucuna dönüşüyor.
Ancak sorulmayan bir sorunun yanıtı güven tayininde başrolde!
Dolardaki gidişata dair görüşlerin sorulmuyor anket katılımcılarına.
Oysa ki güven endekslerinin seyri ile dolardaki gidişat arasında güçlü bir bağ olduğunu söylüyor veriler.
Teknik ifadeyle ters bir korelasyon var güvenle kur arasında!
Bire bir yansımasa da dolar düştüğünde ekonomiye duyulan güven yükseliyor.
Ya da tersi yansıyor verilere.
Bankalardaki mevduatın yüzde 54’nün döviz cinsinden olması da “dolarize toplum” olarak gidişatı kur üzerinden ölçmemizin kaçınılmaz bir sonuç olduğunu gösteriyor.
Enflasyondaki kur duyarlılığı da vatandaşın dövize endeksli haraket etmesinin bir başka nedeni!
Kısacası pratikte çift para sisteminde yaşıyor Türkiye.
Dolayısıyla ekonominin canlanması ve duyulan güvenin de kalıcı biçimde artması için piyasa istikrarı öncelikli şart konumunda.
Oynaklığın azalması öngörülebilirlik anlamında hayati önem taşıyor.
Makul kur ve faiz seviyeleri de hem talebi hem de yatırımları tetikleme vazifesi görecektir!
Sözün özü; destek paketlerinin işe yaraması stabil ve mümkün olduğu kadar öngörülebilir piyasa koşullarına bağlı.
Özellikle de paketlerin finansörü konumundaki kamu bankalarının kaynak ihtiyaçları yüksek ve pahalıyken uygun kur ve faizin önemi bir kat daha artmakta!
Sanayicinin finansmanla imtihanı
2018’in sanayi devleri belli oldu.
Tüpraş, petrol ve dövizdeki yükselişin etkisiyle rahatlıkla şampiyonluk koltuğuna oturdu.
Aslında İstanbul Sanayi Odası’nın “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2018” raporunda kimlerin yer aldığından ziyade oluşan genel tabloya odaklanmakta fayda var.
Çünkü sanayi devlerinin üretim, ihracat, karlılık, borçluluk, katma değer ve istihdam gibi kritik göstergelerinin oluşturduğu manzara gidişata dair ipuçları vermekte!
Üretimden net satışlar yüzde 34,5 artmış.
Temel nedeni ise fiyatların artmasını sağlayan enflasyonist yükseliş ve kur kaynaklı ihracat gelirlerinin artması.
Yani enflasyon ve kur kaynaklı maliyet faktörü dikkate alındığında ciro artışlarının çok da anlamlı olmadığı görülebilir!
Üstüne bir de yükselen faiz yükü ve döviz borçlarını eklediğimizde tablo daha olumsuz hale gelmekte.
Finansman giderlerinin faaliyet karı içindeki payının yüzde 49,8’den yüzde 88,9’a yükselmesi en net örnek konumunda.
Borç/özkaynak dağılımında borçların payı yüzde 67’ye yükseldi.
Neticede İSO-500’de kar eden kuruluş sayısı 422’den 381’e düştü.
Zarar edenlerin sayısı 78’den 119’a yükseldi!