Türkiye ‘fazla’ vermeye fazlasıyla alıştı.
Yıllarca verilen açıkların ağız alışkanlığı haline getirdiği cari açık artık gündemde yok.
Yani Türkiye’nin kazandığı döviz harcadığına yetmekle kalmayıp artıyor.
Cari denge eylülde 2,5 milyar dolar fazla verdi!
Ve 2 milyar dolarlık piyasa beklentisinden yüzde 25’lik bir sapma gösterdi.
Ayrıca 12 aylık birikimli cari fazla ağustosa göre 0,6 milyar dolar artışla 5,9 milyar dolara çıktı.
Özellikle enerji ve altın gibi iki temel ithal kalemi devredışı bırakılarak hesaplanan 12 aylık birikimli çekirdek fazlanın 0,7 milyar dolar artarak 47,7 milyar dolara ulaşması ekonomik gidişata dair ipuçları vermekte.
Nasıl mı?
Kayıtlara geçmekte olan cari fazla net bir durgunluk meselesi!
Özellikle çekirdek fazladaki seviye; ara ve sermaye malı ithalatındaki zayıflığın teyidi.
Yani eylül sonu itibarıyla son bir yılda üretim kaynaklı ithalat talebinin gerilemesi cari açığı fazlaya döndüren temel unsurlar arasında yer alıyor.
Çünkü bu süreçte önce iç talep dibe vurdu, ardından da dış talep zayıfladı!
Neticede 3. çeyrek sonunda yıllık bazda gerileyen üretimin ithalatı aşağıya çekmesi; cari fazla vermemizi sağladı.
Kısacası ekonomik büyümenin bu dönem itibarıyla sıfırın hafif altında seyretmesi döviz ihtiyacımızı da yönetilebilir hale getirdi.
Yani ekonomi pek de iyi gitmezken döviz gelir gider dengemizde pozitif bir tablo oluştu!
Asıl önemli olansa ekonominin canlanarak hedef olarak belirlenen yüzde 5’lik seviyeye yaklaşırken cari fazlayı korumak.
Ya da hiç olmazsa cari açığı minimum seviyede tutabilmek.
Ancak, mevcut ekonomik yapı buna izin vermiyor.
Çünkü, talep arttıkça dışa bağımlılığı hala yüksek seyreden Türkiye’deki üretim de tetikleniyor.
Haliyle ithalat yukarı çekiliyor.
Keza bilişimden otomotive, tekstil parfüme son ürün niteliğindeki ithalat da canlanan ekonomiyle birlikte tırmanışa geçmekte!
Nitekim Merkez Bankası’nın faiz indirimleri iç talebi tetiklerken ithalatı da son çeyrek itibarıyla yukarı itmeye başladı.
Ve cari fazlanın yılın son üç ayında geriye giderek sıfıra yaklaşma süreci de böylece başlamış oldu.
Kısacası çok konuştuğumuz ama bir türlü yol alamadığımız yerlilik meselesi hala kapı gibi ortada durmakta!
Matlı’nın tahmini tutacak mı?
Bursa Ticaret Borsası Başkanı ve TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Özer Matlı, ekonomideki gidişatı değerlendirip yılsonu büyüme tahminini açıklamış.
Basın açıklamasındaki temel vurgu ekonomideki düzelme işaretlerinin güçlenmekte olduğu yönünde.
Matlı, son bir yılda TÜFE’nin yüzde 25’ten yüzde 8,55’e düşmesi ve kredi kanallarının açılmasıyla ekonomik göstergelerin düzelme trendine girmesine atıf yapmakta.
“Üçüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergeler, ekonomik aktivitede toparlanma eğiliminin daha da güçlendiğini gösteriyor.
25 Ekim itibarıyla yıllık ticari kredi büyümesi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,4 oldu. 2019 yılını reel sektör olarak yüzde bir civarında bir büyümeyle kapatacağımızı düşünüyoruz.” ifadesi ise pozitif gelecek beklentisini ortaya koymuş.
Yüzde biri bulmasa da Türkiye ekonomisi yılı büyüme ile kapatacaktır.
Neticede nüfus hareketlerine ve potansiyele baktığımızda sıfırla bir arasında dikkat edeğer bir fark yok.
Yani Özer Matlı’nın tahmini büyük oranda tutacak.
Ama asıl önemlisi 2020 ve sonrasında yüzde 4 – 5 aralığında büyüme rakamlarını düşük cari açık ve enflasyon ortamında yakalayabilmek.