2016’nın 31 Mart’ı Türkiye-Rusya ilişkileri bakımından tarihi bir gün olarak kayda geçebilir.
31 Mart Perşembe günü ne oldu?
İki şey oldu. Birincisi, İzmir’de polis, Türkiye-Rusya ilişkilerini olumlu yönde etkileyecek bir operasyona imza attı: Düşürülen Rus savaş uçağından paraşütle atlayan pilotu öldüren Alparslan Çelik adlı kişiyi gözaltına aldı.
Rus medyasında bu olay “Türkiye ile Rusya arasındaki kriz ortamından çıkış için ilk adım” olarak yorumlandı.
İkincisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington’da Brookings Enstitüsü’nde yaptığı konuşmaydı.
Söz konusu konuşma Türkiye’de medyada tam yankı bulmadı. Ancak Rus medyası her satırını, her kelimesini mercek altına aldı.
Erdoğan’ın Rusya’yla ilişkilere yönelik değerlendirmesini aslında tek bir satır gayet güzel özetliyordu: “Bölgede yaşanan sorunlar ülkelerimiz arasındaki işbirliğini zorunlu kılıyor.”
Hiç kuşku yok ki, bu ifade de Moskova’da olumlu karşılandı.
Kremlin bugüne değin Ankara’yla ilişkilerin düzelmesi konusunda üç koşul öne sürüyordu.
Bu koşullardan biri Rus pilotu öldüren kişinin yakalanması, yargılanması ve cezalandırılmasıydı.
İzmir’deki gözaltı olayı bu açıdan önemliydi.
Putin’in Sözcüsü Dmitriy Peskov, “Bir değerlendirmede bulunabilmemiz için bu kişinin neden gözaltına alındığını, neyle suçlanacağını ve Türk savcıların bu kişinin işlediği cinayeti nasıl yorumlayacağını bilmeliyiz” diyerek somut gelişmeler beklediklerini söyledi.
Diğer iki koşul da Rusların ısrarla talep ettikleri şey: Ankara’nın resmen özür dilemesi ve hem uçak, hem de pilot için tazminat ödemesi…
Evet, bölgede yaşanan sorunlar iki ülke arasındaki işbirliğini zorunlu kılıyor.
Aslında Ruslar da aynı görüşte…
İnternetteki bazı Rus sitelerinin, Putin ve Erdoğan’ın tokalaşmak üzere birbirlerine el uzattıkları fotoğrafı “Rusya ile buluşmaya doğru iki adım” başlığıyla kullanması boşuna değil.
Ama önce şu İzmir operasyonunun sonucunu görmek gerek…
Libya’yı bu hale getiren Fransa değil miydi?
Fransa’nın sosyalist hükümeti, Batılı müttefiklerine Libya’ya müdahaleye hazır olun çağrısı yaptı. Dışişleri Bakanı Jean-MArc Ayrault, Libya’da BM desteği ile kurulan ulusal birlik hükümetinin talep etmesi halinde askeri müdahalenin kaçınılmaz hale geleceğini öne sürdü.
Tabii konu IŞİD… Fransız Bakan Libya’da kaos ve terörün hüküm sürdüğünü belirterek, “Bu durum hem bölge için, hem Avrupa için doğrudan tehdittir. Uluslararası müdahaleyle Suriye ve Irak’tan geri adım attırılan IŞİD, şu anda Libya’da zemin kazanıyor” diyor.
Bu Fransız politikacılar, sağcısı olsun solcusu olsun, yaptıkları kötü şeyleri hemen unutuyorlar.
2011 yılında Libya’da iç savaşı Fransa’nın önderliğindeki koalisyon kışkırtmamış mıydı? Fransa, İngiltere ve ABD’nin bombardımanıyla Kaddafi ve Libya çökertilmemiş miydi?
Şu anda ülke kaosun ve terörün hüküm sürdüğü bir yer haline geldiyse ve IŞİD zemin kazanıyorsa bunun en büyük sorumlularından biri Fransa’dır.
Sarkozy döneminde yapılanları ne çabuk unuttular?
Umarız, Libya yeniden bağımsız bir ülke haline gelir ve 2011 yılından bu yana çekilen acıların hesabını Fransa ve ortaklarından sorar. (Kaynak: Dünya Bülteni)