ABD’nin Venezuela Özel Temsilciliği görevine gerçekten çok özel bir diplomat olan Elliott Abrams atanmış.
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo atama kararını açıklarken Elliott Abrams’ı gazetecilere şöyle tanıtıyor: “Elliott, Venezuela halkına ülkelerinde demokrasi ve refahı tam olarak yeniden oluşturmaları için yardım etmeye yönelik misyonumuza önemli katkı sağlayacaktır.”
Tabii ki, gazeteciler Elliott’u biraz daha yakından tanımak için araştırma yapıyorlar ve sonuçta bir diplomatla değil Ronald Reagan ve George H. W. Bush dönemlerinin “El Salvador kasabı”yla karşı karşıya olduklarını anlıyorlar.
Meğer Abrams, 80’li ve 90’lı yıllarda El Salvador’da görev yaparken Güney Amerika’da yüz binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulan isimlerden biriymiş.
Örneğin, sadece El Salvador’da 12 yıl süren savaş boyunca ABD’nin örgütlediği ölüm mangalarıyla 20 bin sivilin katledilmesi Abrams’ın işiymiş.
Çok özel diplomat Elliott Abrams’ın “muhteşem başarılarından” biri de 88 yılında bir İran yolcu uçağının Amerikan füzeleriyle düşürülmesi olayı olmuş.
Uçak İran Körfezi semalarında seyir halindeyken vurulmuş, personel ve yolcu olarak 290 kişi yaşamını yitirmiş.
Öyle anlaşılıyor ki ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Abrams sayesinde Venezuela halkının demokrasiye ve refaha kavuşacağını boşuna söylememiş.
Filozof bozuntusu Fransız yine sahnede: Avrupa parçalanıyor!
Libya’yı işgal eden Fransız, İngiliz ve Amerikalı askerlerin yanı sıra sahada bir de Fransız filozof Bernard-Henry Levy vardı.
Biz ona filozof bozuntusu diyorduk. Çünkü filozoflar insanların öldürüldüğü savaş alanlarında boy göstermezler, tam tersine savaşlara karşı çıkarlardı.
Oysa Henry Levy, Libya’da iktidara karşı teröristleri destekliyordu. Kaddafi’yi kazığa oturtarak öldürdüklerinde çok sevinmişti.
Şimdi bu Levy, Avrupa medyasında yeniden boy gösterdi. Bu kez yaptığıysa, “Avrupa gözlerimizin önünde parçalanıyor” diyerek “Evimiz Avrupa’yı kurtaralım” kampanyası başlatmasıydı.
Bunun için de aralarında Orhan Pamuk, Milan Kundera, Salman Rüşdi gibi isimlerin de bulunduğu bir grup yazarla birlikte gazetelerde bir de manifesto yayınladı.
Bu kez Levy’nin tezi, İngiltere ve ABD’nin Avrupa’yı terk ettiği iddiası üzerineydi.
Avrupa yalnız kalmıştı ve bu gidişle parçalanacaktı.
Gidişatın göstergeleriyse akıl ve kültürün aşağılanması, yabancı düşmanlığıyla antisemitizmin yükselmesi olarak sayılabilirdi.
Şimdi Avrupa’nın gerçek felsefecilerinin çıkıp Henry Levy’ye şu soruyu sormaları gerekir: Bugün endişe ettiğin sorunların oluşumunda ABD’nin, İngiltere’nin ve Fransa’nın Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki emperyalist saldırılarının ve işgallerinin etkisinin farkında mıydı, değil miydi? Şimdi mi aklın başına geldi?