İki hırsız bir zaman Londra’nın en büyük bankasını soyup kaçmışlar. Bayağı yüklü para almışlar. Eve geldiklerinde hırsızlardan biri, sayalım bakalım ne kadar para götürmüşüz der. Diğeri, ne merak edip kendini yorarak saatlerce para sayacaksın, yarın gazeteler ne kadar çaldığımızı zaten yazacak demiş.
Kıymetli okurlarım. Modern dünyada 90 yaşını aşmış kişilere uzun ömürlü deniliyor. Anlama, ifade etme yeteneklerini muhafaza ederek, kas kuvvetini koruyarak, ilaç ve cihazlara bağlı olmadan yani elden ayaktan düşmeden yaşlanarak uzun yaşamak asıl amaçtır. Modern tıp sanıldığı gibi genetiğin değil, çevresel faktörlerin bu konuda etkin olduğunu söylüyor. Bazı kurallar dahilinde ömrümüzü geçirdiğimiz zaman bu bize uzun ve sağlıklı bir ömür olarak yansıyacak ve ilaçsız, ağrısız, yatak döşek görmeden yaşlanmamızı sağlayacaktır. Yüzbinlerce yıldır kanıtlanmış olan bu gerçeği sadece ve sadece sağlıklı yaşamın kurallarına uymayarak bozuyoruz. Vücudumuz yapı gereği kendisine her yapılanın karşılığını vermek üzere programlanmış harika bir fabrika gibidir çünkü.
2009’da Dr. Elisabeth Blackburn tarafından yıpranmış genlerimizi tamir eden Telomeraz denilen bir enzim tanımlanmıştır. Bu enzim aktivitesi ne kadar güçlü olur ise hücrelerimizin yıpranması da o kadar geç olmaktadır. Bu enzimin aktivitesini en çok arttıran faktörlerin başında gıdalar gelmektedir. Doğallığı dikkate alınarak balık, yumurta, etler, yoğurt, yağlar, sebzeler, mevsiminde ve ölçülü yeme kaydı ile meyveler, baklagiller, çiğ tohumlar (kuruyemişler gibi), kümes hayvanları ve temiz içme suyu başlıca gıdalardır. Oysa işlenmiş ve katkılı gıdalar, fast food besinler, hormon katkılılar, asitli ve tatlandırıcılı içecekler, rafine gıdalar ve trans yağlar telomerazı bitiriyor. Yılların tecrübesi ve uzmanlık alanı daha çok beslenme ve obezite konulu olan bir hekim olarak gözlemlerim daha bu ilk besin sıralamasında pek çoğumuzun sınıfta kaldığını göstermektedir. Bu gıdalardan gelen omega-3, A, B grubu, C, D, E vitaminleri, Resveratrol, Quarcetin ve CLA, telomeraz aktivitesini en çok arttıran moleküllerdir.
Telomeraz aktivitesini güçlendirmeyen gıdalar ile beslenen kişilerin kaliteli bir ömür sürmesi beklenmemelidir. Hastalıklar başladıktan sonra ise maalesef ne kadar dikkat edilse de hedefe istenildiği gibi varmak zorlaşmaktadır. Yıllarca yağlı yiyeceklerden uzak duruldu. Bu dönemde obezite en büyük patlamasını gerçekleştirdi. Oysa bu yağlar vücudun önemli yapı taşlarını oluşturabilmektedir. Beynimizin ne kadar yağlı olduğunu bilirsiniz. Ekmek gibi karbonhidrat yapısında bir beynimiz yok. Yine iyi bilinmektedir ki bazı vitaminler yağlar olmadan emilememektedir.
Harvard Üniversitesi, diyetimizdeki yağ oranının % 20 azaltılmasının bile kanser gelişme riskini arttırdığını bulmuştur. Çünkü serbest radikal hasarından (kanser oluşturan etki) ve bazı enfeksiyon ajanlarından hücreyi koruyan dış tabaka bu yağlar olmadan asla sağlıklı bir şekilde yapılamaz. Günümüzde özellikle maddi kazanç uğruna sansasyonel haberler sunan ve çoğunluğunu tıp dışı kişilerin oluşturduğu bazı şovmenler sizleri yanıltmasın.
Brezilya’nın bilmem ne eriğinden Kore’nin bilmem ne çayına kadar yere göğe sığdırılamayan ancak bir sene sonra mumu sönen bazı bitkiler yukarıda saydığımız ve ömrü uzatan molekülleri içeriyor olmaktan öte bir mucize sunmazlar. Bu molekülleri ülkemizde yetişen pek çok mahsulden de alabiliriz.
Eğer telomerazınız biterse Pir Sultan Abdal’ı hatırlayın. ‘’İster yağmur yağsın isterse dolu, nidem ben ummana daldıkta sonra’’