Kıymetli okurlarım. Aşağıda anlatacağım bilgiler asla lif ve temel besleyici maddeleri içeren karbonhidratlar ile karıştırılmasın. Günümüzdeki batı diyeti artık toplumda çok yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Atalarımızdan bizlere ulaşması gereken beslenme tarzı unutulmaya (veya unutturulmaya) başlanmıştır ve sonuçları çok acı olmaktadır.
Karbonhidrat ve yağları tam olarak anlamamız için biraz temel biyolojik bilgilere başvuralım. Şeker ve nişasta en yaygın karbonhidratlardır. Vücuda girdiklerinde pankreas denilen organımız insülin salgılamaya başlar. İnsülin şekeri hücre içine sokar ve karaciğer ile kaslarda glikojen (birçok şeker molekülünün birleşmiş hali) halinde bunu depolar. Kaslarda ve karaciğerde glikojen depoları dolduğunda ise şekerler artık yağa çevrilerek vücutta depo edilmeye başlanır. Yani karbonhidrat tüketimi (bilindiğinin tersine yağ tüketimi değil) yağlanmanın ve buna bağlı kilo artışının en temel nedenidir.
Tahılla beslenen bir kasaplık hayvandan elde edilen bir parça et ile çimen ve kurutulmuş ot ile beslenen bir hayvandan alınan et parçasını incelediğinizde sizler de bunu kolaylıkla anlayacaksınız. Tahılla beslenen hayvanın etinin daha yağlı olduğunu göreceksiniz. Günümüzde özellikle şeker hastalarında karbonhidrat tüketiminin azaltılıp yağ tüketiminin önerilmesi sıkça başvurulan bir yöntem haline gelmektedir. Karbonhidrat oranı az olan diyetler kan şekerini düşürerek insülin direncini kontrol altına almaktadır.
Mayo Klinik tarafından yapılan bir araştırma şu korkunç gerçeği ortaya çıkartmıştır. 65 yaş altı hastaların incelendiği bu çalışmaya göre şeker hastalığı 10 yıldır süren kişilerde bilişsel bozukluklar (hafıza üzerine) % 176 daha fazla görülmektedir. Bu oran insülin kullanan şeker hastalarında % 200 civarındadır.
Dünyaca ünlü hekim Dr. David Perlmutter yağda eriyen vitaminlerin vücutta ilgili yerlere taşınabilmesi ancak besinler yolu ile alınan yağlar nedeni ile gerçekleşmektedir diyor. Bu vitaminlerin (A, D, E ve K vitaminleri) ince bağırsaktan emilebilmesi için yağlar ile karışması gerekmektedir. Örneğin bu vitaminlerden A vitamini yeterli alınamadığı zaman beyin gelişimi tam olamamakta, gelişme geriliği, enfeksiyonlara sık yakalanma ve körlüğe kadar giden durumlar ile karşılaşılabilmektedir. D vitamini ile ilgili konuları ise artık hemen hemen bilmeyen yoktur.
Trans yağlar konumuzun dışındadır ve zararlıdırlar. Hayvansal kökenli yağları ise kötülemeden önce şunu konuşmamız gerekir. Bebeklikte beslendiğimiz anne sütünde bulunan yağların % 54 kadarı doymuş yağlardır. Yani bizim damarları tıkıyor diye bildiğimiz yağlar. Hücrelerimizin zarlarının yarısı doymuş yağlardan yapılmaktadır. Akciğerimizin sönmesini engelleyen, küçük hava keseciklerimizin genişlemesini sağlayan surfaktan denilen madde de çoğunlukla doymuş yağlardan yapılır. Sağlıklı bir akciğer surfaktanına sahip olmanız astım ve diğer birçok akciğer rahatsızlığını engelleyebilmektedir. Kalp kasımızın en çok sevdiği enerji kaynağı da doğal yağ asitlerinden gelmektedir. Bunlardan biri olan butirik asit ise en çok tereyağında bulunmaktadır. Son yıllarda beynimizin yakıt olarak sadece kan şekerini kullandığı efsanesi yıkılmıştır. Yağlar beyin hücreleri tarafından etkin şekilde kullanılan adeta birer süper yakıttır. Günümüzde ciddi beyin hastalıklarının tedavisinde özellikle ABD’li bazı hekimler mevcut tedaviler yanında yağ temelli bir beslenme önermektedirler.
Yaşlanarak değil yaşayarak tecrübe kazanılır, zaman insanları değil armutları olgunlaştırır (Peyami Safa).