Hümanistik psikoloji’nin duayenlerinden Abraham Maslow’a göre bir insanın kişilik gelişimi için bir basamaktan diğerine kademeli olarak ilerleyen beş basamaklı bir piramit oluşmalıdır. Buna İhtiyaçlar Hiyerarşisi denilir. Bir üstteki basamağa ulaşmak için alttaki basamakların getirdiği ihtiyaçların karşılanması gereklidir. İhtiyaçlar karşılandıkça insan mutlu ve sağlıklı olmaya daha çok yaklaşır. Bu piramidin temelinde hayatta kalmaya yönelik olan temel fizyolojik ihtiyaçlar yer alır. Açlık, susuzluk, barınma, cinsellik gibi. Bu temel ihtiyaçların tamamlanması, bir sonraki basamağa geçildiğinde beraberinde güven, düzen ve istikrar getirir. Sonra ise, sevgi, saygı ve son noktada kendini gerçekleştirme yer alır. Kendisini gerçekleştirmiş insanlar diğer insanlara göre çevresinde olan biteni daha iyi algılar.
Bu piramidin en altında yer alan beslenme konusunu ele alalım. Temel ihtiyaçlardan, bizi piramitin tepesine çıkartacak birer birey yapacak ilkelerden piramit yapısının temelinde karnımızı doyurmak yatıyorsa bunu gerçekleştirmediğimizde işler sıkıntıya girecek demektir. İşte yıllarca yapılan yanlış burada. Kalori kavramı ön plâna taşınıp, gerçek besleyici özelliklere sahip gıdalar geri plâna atılırsa ve insanları diyet listelerine bağlı tutarsanız 3-5 hafta sonra o kişiyi bırakın zayıflatmayı, eskisinden daha kilolu ve üstelik kas dokularını kaybeden bir kişi haline getirirsiniz. Çünkü sizi yöneten beyniniz diyet listelerini daha en başından açlık olarak algılar ve sizinle sonuçta beyninizin kazanacağı bir iç savaşa girer.
Birçok diyet Nazi esir kamplarında insanlara verilen kaloriler ile nerede ise aynı. Yapılan çok geniş kapsamlı çalışmalar insanların kalori kısıtlayan diyetler ile % 98’inin başarısız olduğunu ve daha sonraları eskisine oranla daha fazla kilo aldıklarını kanıtlamaktadır. Ne yaparsanız yapın kalori kısıtladığınızda vücudun ihtiyacı olan bir grup minerali, vitamini veya başka bir mikro besini eksik alırsınız. Vücut bu eksik maddeleri içgüdüsel olarak sizden ancak daha fazla yedirerek isteyecektir. Bu nedenle çok garip gelse de karnınızı doyurmadan (patlayana kadar yemek kastım değildir) asla sağlıklı kilo veremezsiniz. Vücudunuzun bazal metabolizma hızının göstergesi yağsız kas dokunuzdur. Kas dokunuz azaldıkça bu metabolizma hızınız da düşer. Yağ yakmanız giderek daha zorlaşır ve daha az gıda miktarı ile kilo almaya başlarsınız. Gıda alımını düşürerek verilen kiloların yarısından çoğu kaslardan gittiğine göre uzun vadede kasları az, metabolik hızı azalmış, yağ dokusu artmış bir birey olacağınız bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir.
Bu yazdıklarıma rağmen halen karnımızı doyurarak kilo vermeliyiz cümlesi size tersmiş gibi görünebilir. O zaman şu bilimsel gerçeği de yazayım. Açlık içgüdüsü beynimizdeki iştah merkezinin salgıladığı bir takım kimyasal mesajlar ile işini yapar. Bu mesajlar dünyada bilinen tüm bağımlılık yapıcı maddelerden daha güçlü mesajları iletirler. Bu nedenle kalori kısıtlamak bir bakıma bu süper güçlü kimyasallar ile boy ölçüşmek gibidir.
Tabii ki bu mücadeleyi kazanacak olan da beynimizdir. Bu nedenle yıllarca kuyuya atılmış bu taşı gelin artık birlikte çıkartalım ve aç kalarak asla sağlıklı zayıflama olanağımız olmadığını bilimsel veriler ışığında artık kabul edelim.
Açlık insana her şeyi yaptırır. Namuslu adamı bir müddet sonra hırsız yapar, kötü yollara düşürür, vicdan bırakmaz. Victor Hugo’nun dediği gibi; Öyle alçak bir kapıdır ki açlık. Geçilmesi zorunlu oldumu, insan artık ne kadar büyükse, o kadar çok eğilir.