Akademik Bakış
Akademik Bakış
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Suriye’de yeni konjonktür oluşurken Türkiye için fırsatlar ve riskler

Köşe Yazısını Dinle

 

Mustafa Şeymus KÜPELİ [email protected] Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Suriye meselesi geçtiğimiz on yılı aşkın süre içerisinde Türkiye için büyük bir maliyete dönüşürken rejimin devrilmesi bunu tersine çevirmiş gözüküyor.

YPG, DEAŞ gibi terör unsurları, mülteci meselesi, İran ve Rusya’yla Suriye sahasında bir anda komşu olunması gibi tüm gelişmeler önümüzdeki süreçte Türkiye’nin lehine gelişme potansiyeline sahip. Türkiye’nin söz konusu bu mevcut konumu dışarıdan nasıl görülüyor, Ankara için riskler ve fırsatlar nelerdir bu yazıda biraz bu konuya değinelim.

Şu tespitle başlamak yerinde olacaktır. Suriye’deki hikâye bitmedi aksine farklı bir aşamaya geçti ve bu aşamada Türkiye’nin, “oyun kurucu” bir aktör olduğu görülmektedir. Burada “enteresan” olan kısım özellikle Batı basınında Türkiye’nin bu konumunun altı çizilerek vurgulanıyor olmasıdır. Bu konjonktür elbette Türkiye için fırsatları beraberinde getirdiği kadar riskleri/zorlukları da barındırmaktadır. Fırsat kısmı artık Türkiye’ye rağmen veya rızası alınmadan Suriye’de yeni bir güç dengesi oluşturmanın oldukça zor hale gelmesidir. Ankara’nın sahadaki gerçeklikle ortaya koyduğu bu ağırlık, müzakere masasında da kendisine danışılmadan bir hamle ihtimalini minimum düzeye indirmektedir.

Diğer yandan risk kısmı birkaç başlık altında toplanabilir. İlk olarak işlerin istenildiği gibi gitmediği bir durumda başta Batılı ülkeler olmak üzere “işte sorumlusu sizsiniz” demek için hazırda bekleyeceklerdir. İkinci olarak YPG/PKK’nın bir şekilde dış destekle varlığını sürdürmesidir ancak bu da zor gözükmektedir. Son olarak yeni durumun Türkiye’nin Rusya ve İran’la ilişkilerinde bir baskı yaratması ihtimali ve bununla paralel Türkiye-Batı ilişkilerine olumlu yansıması meselesidir. Türkiye bu ilişkiler denkleminde (Rusya-Batı-İran) hassas bir süreç yürütmelidir.

Batı ve Bölgesel Aktörlerin Yaklaşımları

Aralık ayında Türkiye’ye ziyaret için sıraya giren Batılı liderler Türkiye’nin önemini tescil eder açıklamalar yaptılar. Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ve Avrupa Komisyonu Başkanı Leyen Türkiye’ye ziyaretlerde bulundular. Batı, temelde Türkiye’nin Suriye’deki etkinliğinden rahatsız değil gibi gözüküyor. Avrupa Birliği için Suriye’deki yeni durum esasında yükün bir kısmını sırtından atmak anlamına gelmektedir. Bu açıdan “göçmen krizi” Türkiye sayesinde bir anlamda çözülmüş duruyor. İkinci mesele ise orada tutuklu bulunan DAEŞ militanları meselesidir. Tüm bu sorunlarda Türkiye bir çözüm üretiyorsa Avrupa için bu durum kabul edilebilir olarak görülmektedir.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un ise “Suriye’deki Kürtlere sadık kalmaya devam edeceğiz” açıklaması özellikle Avrupa’da Türkiye’ye karşı olan blok içerisinde nasıl bir anlayış olduğunun anlaşılması açısından önemli. Macron’un bu açıklamalarına doğrudan Hakan Fidan cevap vermiş ve “Muhatabımız Amerika’dır onun arkasına takılan ülkeleri dikkate almıyoruz” demiştir. Fidan konuşmasında “Amerika’nın olmadığı bir yerde kendileri bölgeye gelip askeri güç bulundurabiliyorlarsa görelim” diyerek de sahadaki gerçekliğe işaret etmiştir.

Diğer yandan bölge ülkelerinin yeni Suriye yönetimine karşı tavrı da Türkiye ile ilişkilerin ne yönde gelişeceğinin sinyallerini vermektedir. İran’dan gelen peş peşe açıklamalara bakıldığında Suriye’de ve bölgede yeni konjonktür aleyhinde politika üretmek için her fırsatı kollayacağı yönünde. Elbette İran’dan yapılan açıklamalar retorik düzeyde ve sahada karşılığının olması oldukça zor. Şuan ki duruma baktığımızda İran’ın ciddi anlamda zemin kaybettiği görülmektedir. İran’ın kaybını Türkiye’nin doğrudan kazancı olarak okumak elbette doğru olmayacaktır. Ancak bölgenin iki önemli aktörü arasındaki bu rekabette birisinin etkisini kaybetmesinin diğerine alan açacağı muhakkak.

YPG/PKK’nın Suriye’deki Konumu

Türkiye’nin şuan için Suriye’deki en büyük meselesi terör örgütü PYD/YPG özelinde Fırat’ın doğusu meselesi. Burada işlerin Türkiye’nin lehine gideceğine dair önemli emareler var. Ancak bunun da belirleyicisi olarak iki parametre sayılabilir. Birincisi yeni Suriye hükümetinin ülkenin ne kadarında otorite kuracağıyla alakalıdır. Bu yüzden Türkiye üniter bir Suriye’nin tesis edilmesine hayati derecede önem vermektedir. İkinci parametre ise başta ABD olmak üzere küresel aktörlerin bu meselede nasıl pozisyon alacağıyla alakalıdır. Geçtiğimiz süreçte YPG, Esad’ın iktidarı ve ABD’nin desteğiyle ve biraz da “istikrarsızlık” korkusuyla Arap çoğunluğa karşı bir şekilde üstünlük kurmuştu. İşte bu iki destek ortadan kalktığında ayrıca İran ve Rusya’nın kaybettiği bir konjonktürde YPG, bölgede Türkiye ile baş başa kalmış oldu. Bu noktada YPG’nin elinde şimdilik zayıf ama varlığı yadsınamaz Amerikan desteği kaldı. Blinken ve Fidan’ın açıklamalarından görüldüğü kadarıyla iki taraf arasında pazarlıklar devam etmektedir. Türkiye, askeri harekât seçeneğinin masada olduğunu her fırsatta vurgulayarak YPG’nin silah bırakmasını ve Suriye dışından gelen PKK’lıların ülkeyi terk etmesi gerektiğini ısrarla vurguluyor. Özellikle Suriye’de HTŞ’nin bile kendisini lağvedeceğini ve tüm silahlı grupların Suriye Ordusu’na katılacağını açıkladığı bir dönemde YPG’nin bu konjonktürün hilafına bir pozisyonu da sürdürmesi zor gözükmektedir. 10 yılı aşkın süren savaşın ardından Ankara, Suriye meselesinde -birçok maliyetine rağmen- gelinen nokta itibariyle önemli bir kazanım elde etti. Ancak asıl mesele bundan sonraki süreçte etkin bir aktör olarak politika üretebilmektir. Bu açıdan Suriye’de hikâye tüm aktörler için asıl şimdi başlıyor.

 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X