Burak Çakırca
[email protected]
Suriye’de olup bitenlerle ile ilgili yazılacak bir yazının başlangıcını, öncelikle adının doğru konması zorunluluğu oluşturmaktadır. Esad ailesinin on yıllardır uyguladığı zulüm, baskı ve şiddet son bulmuş ve Suriye’de gerçek anlamda bir devrim yaşanmıştır. Bu tanım bizatihi devletin demografik yapısının demokrasiden uzak halinin son bulmasıyla ilişkilidir. Diğer yandan olanlara devrim olarak bakma zorunluluğu aynı zamanda meselelerin arkasında birilerinin parmağının varlığı paranoyalarına engel olmanın yolunu da oluşturmaktadır. Devrimdir, zira bu işin arkasında ne ABD vardır ne de İsrail. Tarih içinde iktidarda olması gereken unsurların nihayet iktidara sahip olacakları yolu açmıştır ve bu sebeple de, katil bir zalimin sonunu getirdiği için de devrimdir. Peki Arap Baharı süreci ile başlayan hareketlenmeler neden uzun zaman sonra başarıya ulaştı?
Aksa Tufanı’nın Suriye devrimine etkisi var mıdır?
7 Aralık Suriye devrimini anlamak ve değerlendirebilmek, yıllardır Esad’ı ayakta tutabilmek için ona destek olan güçlerin süreç içerisinde yaşadıklarına bakabilmekle mümkündür. İran bu çerçevede ilk bakmamız gereken denklem oyuncusudur. Suriye’yi mezhebi bağlar iddiası merkezinde arka bahçesi haline getiren İran, Aksa Tufanı ile başlayan süreçte bölgede “verimsiz” bir aktöre dönüşmüş ya da bu tarih malumun ilamı işlevi görmüştür. İran, HAMAS üzerinde “etki sahibi” bir unsur olarak İsrail’in saldırganlığı karşısında gerek ulusal sınırları gerekse de Hizbullah üzerinden vekil güçleri noktasında karşılaştığı bütün güvenlik tehditlerine hiçbir cevap üretememiştir. Hal böyle olunca Suriye’de katil rejimi ayakta tutabilmenin birinci dinamiği çökmüştür. Suriye’de diğer rejim destekçisi güç ise Rusya olmuştur. 2015 itibarıyla ABD’nin gevşek politikalarından faydalanan Rusya Esad’a askeri açıdan destek olmuş ve Suriye’de söz sahibi aktörlerden biri haline gelmiştir. Ancak sınır güvenliği algısı çerçevesinde girdiği Ukrayna savaşı, Rusya’nın askeri kapasitenin zayıflamasına yol açmış ve bu da Esed’in direnç noktalarından birini daha kaybetmesine yol açmıştır.
Suriye’de yaşananlar Türkiye’nin başarısı mıdır?
Bu soruya net şekilde evet cevabı vermek asla yanlış olmayacaktır. Türkiye uzun yıllardır Suriye meselesinden en çok etkilenen ülkedir. Başlangıçta siyasi, ekonomik ve sosyal olarak etkilerden bahsederken, özellikle terör unsurlarının otorite boşluğundan faydalanarak otonomi kazanmaları güvenlik zafiyetleri çerçevesinde de Türkiye’yi zorlamıştır. Bu bağlamda Türkiye, sınır ötesi operasyonlar vasıtasıyla güvenliğini temin etmeye çalışırken, bu faaliyetleri bugün elde edilen başarının da anahtarını oluşturmaktadır. Zira Ankara oluşturduğu güvenli bölgelerle Suriyeli mültecilerin vatanlarına dönebilmelerine imkan sağlamış ve bu durum sahada olan, sahayı bilen bir güce dönüşmesine yol açmıştır. Diğer yandan bugün devrimi gerçekleştiren unsurların Türkiye tarafından ayakta tutuldukları da tarihsel süreçle sabit bir vakadır.Her ne kadar Erdoğan ve dış politika yönetimi Suriye’deki ilerleyişle ilgili başta çok renk vermeseler de, dünya basınında çıkan haberlere göre aslında bu operasyon Türkiye’nin talebiyle ertelenmiş bir operasyondur. Bu bağlamda Şam’ın düşmesinden sonra devlet ricalinin açıklamalarından da teyit ettiğimiz üzere, Türkiye bu operasyona her açıdan destek olmuş ve başarıya ulaşmasında katkı sağlamıştır. Türk dış politikasının büyük bir başarısı olarak okunabilecek bu gelişmeler, yeni Suriye’yi ilk ziyaret eden ülkenin Türkiye olmasıyla doğrulanmaktadır. MİT Başkanı İbrahim Kalın devrimin haftasında Emevi Camii’nde namazını kılmış devrimin komuta kademesi ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. Yine gerek simge olmuş önemli yerlerde gerekse de her kalabalıkta Türkiye bayrağının açılması, sonrası için de neler olabileceği açısından bir veri olarak okunmalıdır.
İsrail ve YPG Suriye’de ne yapabilir?
Bizim medyamızda da sık sık karşılaştığımız üzere, devrimi değersizleştirmeye hizmet eden İsrail’in saldırılarına yüklenen anlam ideolojik bağnazlıktan başka bir mana ifade etmemelidir. Zira yine basında çıkan haberlere göre Esad kaçarken uçağının vurulmaması şartıyla, askeri teçhizatların bulunduğu yerlerin listesini paylaşmış ve İsrail yeni Suriye’nin askeri açından “yetersiz” olması kastıyla bu saldırılara girişmektedir. Mutlaka bu işin başka sebepleri de var ve bambaşka bir yazının konusu olacak kadar uzun. Bunun yanında Suriye’de YPG terör örgütünün ne olacağı sorusu da önemli bir yer işgal etmekle birlikte ilerleyen aşamada göreceğimiz üzere terör unsurlarının ülkede barınma ihtimalleri oldukça zor olarak değerlendirilmektedir. Türkiye’nin bu konudaki tavrı da Fidan’ın çizdiği sınırlarla “ya gidecekler ya da silineceklerdir” noktasıyla netleşirken, bu politikaya yönelik olarak gerçekleştirilecek her türlü karşılığa, Erdoğan’ın kabine sonrası Suriye meselesini değerlendirirken söylediği şu sözlerle cevap verilmesi anlamlı durmaktadır: “Çakal ne kadar hile bilirse, kurt da o kadar yol bilir.”