Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Arzu Yurci, “İleri yaş, yumurta rezervinin azalmasına neden olan stres, sigara kullanımı, çiftlerin her ikisinde veya birindeki genetik bozukluk, çocuk sahibi olma şansını düşürüyor” dedi.
KADININ YUMURTA REZERVİ 30 YAŞINDAN SONRA AZALIYOR
Op. Dr. Aruz Yurci, kadınların yumurta rezervinin 30 yaşından sonra azaldığını belirterek, “Kadının yumurtalık rezervinin en iyi olduğu dönem, 20-30 yaş arasındadır. 30 yaşından sonra yumurta rezervinde azalma başlar. 30 yaşındaki her kadında yılda yüzde 10 oranında yumurta kaybı yaşanır. 40 yaşından sonra bu oran yüzde 50´ye çıkar. Kadın 43 yaşına geldiğinde ise normal yolla gebe kalması daha da zorlaşmaktadır. Yaş ilerledikçe kadının yumurta rezervindeki azalma ile birlikte yumurta kalitesi de düşmektedir. Bu nedenle normal yollarla, ya da tüp bebek tedavisi ile gebelik oluşmuş kadınlarda ileri yaşta düşük oluşma riski de artmaktadır” ifadelerini kullandı.
Tüp bebek tedavisine değinen Yurci, “Tüp bebek tedavilerinde başarı oranı değerlendirilirken, göz önüne alınması gereken en önemli faktör kadının yaşıdır. Çünkü yaş ilerledikçe, tüp bebek denemelerinde her zaman başarı elde etmek mümkün olmamaktadır. Bunun yanında ileri yaş faktörü bulunmayan genç çiftlerde de yapılan testlere göre her şey normal görünse bile gebelik oluşmayabilir. Genellikle iyi tüp bebek programlarında kadının yaşı 35´ten genç olsa da, her denemede başarı oranı yaklaşık yüzde 60 oranındadır. 35-37 yaş grubunda başarı oranı yüzde 45, 38-40 yaş arasında yüzde 30, 40-42 yaş grubunda yüzde 20 ve 42´nin üzerinde ise yüzde 10 oranındadır” şeklinde konuştu.
GEBELİKTE BAŞARI ORANLARI, YAŞANAN GELİŞMELERLE BERABER ARTIYOR
Yeni gelişmelerin gebelik şansını artırdığını kaydeden Op. Dr. Yurci, “Tüp bebek tedavisinde son yıllarda yaşanan gelişmeler nedeniyle gebelikte başarı oranları artmaktadır. Spermlerin seçimi için IMSI uygulanması, yani spermin özel bir mikroskop altında seçilip, yumurtanın içine enjekte edilmesi gibi işlemler bunun en güzel örneğidir. Normal şartlarda, mikroenjeksiyon için kullanılan mikroskoplar spermi 400 kat büyütmekte ve sperm seçimi de bu büyütmenin sonucuna göre yapılmaktaydı. IMSI tekniği ise spermi 6600 kat büyüterek, spermin morfolojisinin daha iyi değerlendirilmesini ve gebeliği sağlayacak doğru spermin seçilmesine olanak sağlamaktadır. Laboratuvar koşullarında embriyoların sürekli izlenmesi, yani `embriyoskop´ ile takip edilmesi de tüp bebekte başarıyı artıran önemli faktörlerden biridir” diye konuştu.
Gebeliği engelleyen nedenlere dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Op. Dr. Arzu Yurci, “Tüp bebek yöntemi ile ilk uygulamada gebe kalmamış çiftlerden çok fazla endişe edilememelidir. Fakat 2 veya daha fazla başarısız tüp bebek uygulamalarında iyi kalitede embriyo verilmesine rağmen, gebelik elde edilemiyorsa bu çiftlerin de ayrıntılı değerlendirilmesi gerekir. Kadınlarda `rahimle ilgili bir sıkıntı var mı?´ diye rahim için yapışıklık, rahim içi miyom, polip gibi embriyonun tutunmasını engelleyen bir anormal durum varsa araştırılması gerekir. HSG veya histereskopi yöntemi ile problem varsa tespit edilip, tedavi uygulanır” dedi.
TÜPLERDE BİRİKEN SIVI DÜŞÜK SEBEBİ!
Op. Dr. Yurci, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Tüplerde biriken sıvı rahim içine akarak embriyonun tutunmasını engellenmekte veya gebelik oluştuğunda erken düşüklere yol açmaktadır. Bu durumlarda tüplerin laporoskopi yöntemiyle çıkarılması veya rahimle birleştiği noktadan bağlanması gebe kalma şansını yükseltmektedir. Gebeliği engelleyen bağışıklık veya pıhtılaşma sistemine ait bozuklukların tespit edilmesi ve bununla ilgili kan tetkiklerinin yapılarak araştırılması gerekmektedir. Medikal tedavi ile bu sorun giderilmektedir. Tekrarlayan başarısız tüp bebek denemelerinde kullanılan başka bir yöntem ise embriyoların 5. ve 6. güne kadar büyütüp, rahime tutunma şansının artırdıktan sonra transfer etmektir. Blastokist denilen embriyoların tutunma şansı daha yüksektir. Ancak hastaların yüzde 40´ı blastokist evresine ulaşamamaktadır.”