RÖPORTAJ: RABİA DENİZ
FOTOĞRAFLAR: AYKUT GÜNGÖR
Yüzyıllardır Toroslar’dan yel estikçe, Karacaoğlan’ın sazı kendi kendine çalıp durmuş, kimi zaman Aşık Garip, kimi zaman da Pir Sultan Abdal olmuş, yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş Aşıklık geleneği… Şiiri, müziği ve hikaye anlatımıyla evrenin büyülü ve ritmik ruhunu kendi bütünlüğü içinde eritmiş, günümüze gelmiş. Anadolu’nun kültürel belleğinin yanı sıra kültürel çeşitlilik ve zenginliğinin de önemli bir ifadesi olan bu geleneğin taşıyıcıları arasında bir ozan Cengiz Bütün… Nam-ı diğer Menteşeli Cengiz… Karacaoğlan’dan da evvel yaşanan ve bugüne kadar gelen, o günü bu güne getiren, geleneği, insanlığı ve yaşanmışlığı, kulağındaki tınısı, elinde bağlaması ve dilinde türküleriyle geleceğe taşıyor. 1971 yılında Keles’in Menteşe köyünde doğan Cengiz Bütün, bağlamayla büyümüş, türküler ise O’nun iletişim aracı olmuş. 1997- 2001 yılları arasında Bursa Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı’ndan aldığı eğitimin yanı sıra Türk Halk Müziği derleyicisi, saz sanatçısı Yücel Paşmakçı ile tanışması, hayatının dönüm noktası olmuş. 15 yıl önce Kültür Bakanlığı Mahalli ve Kaynak Kişi Sanatçılığı ünvanını kazanan Bütün, Bursa türkülerini araştırma ve derleme çalışmalarını 2010 yılından bu yana Bursa Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan Bursa Araştırmaları Merkezi’nde sürdürüyor. Zengin geçmişin özeti olarak tanımladığı türküleri Bursa Araştırmaları Merkezi ekibiyle birlikte derleyen Menteşeli Cengiz, “Somut Olmayan Kültürel Miras” projesi kapsamında yapılan araştırmalarla Bursa’nın ilçelerindeki kültürel zenginliği geleceğe taşıyan ekibin içinde yer aldı. Köylerdeki araştırmaların sonunda “Uludağ’ın Eteğinden Türküler” çalışması ve albümüyle sözleri yazılmadan, notalara dökülmeden nesilden nesile aktarılmış türküleri derleyerek, gelecek kuşaklara aktardı.
► Kelesli Cengiz Bütün nasıl oldu da Menteşeli Cengiz olup da “Dağın Tarkan’ı” ünvanını aldı?
Çocukluğumda bağlama kucağımdaydı. Profesyonelliğim 20 seneyi geçti. Keles’ten Bursa’ya gelirken de bağlamamı getirdim. Köylerdeki türkü kültürümüzü burada yaşatmaya çalıştık. 96-97 yıllarında Yücel Paşmakçı hocayla tanıştım. Köy düğünlerinde günlerce okuduğumuz türkülerin kayıt altında olmadığını fark ettim Yücel hocayla tanıştıktan sonra. TRT repertuarında olmayan türkülerdi bunlar. Hayatımın dönüm noktasıydı Yücel hocayla tanışmam. Türkülerin kayıt altında olmadığını o anlarda fark ettim. Ondan sonraki yılda da kültürün git gide yozlaştığını, kayıt altına alınarak bir sonraki kuşak altında alınması gerektiğini düşündüm.
TÜRKÜLERİ KADINLAR TAŞIYOR
► Hayatınızın akışı aslında Yücel Paşmakçı ile tanıştıktan sonra değişiyor. Bu süreçte birlikte ne tür çalışmalar yaptınız?
2010 yılına kadar Yücel Paşmakçı öncülüğünde kurulan Bursa Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı Türk Halk Müziği bölümünde çalıştım. Yıllarca söylediğim türkülerin Yücel hocayla tanıştıktan sonra TRT repertuarında olmadığını fark ettim. Yücel hocadan bu konuyla ilgili birkaç tüyo aldım. Gezdiğimiz köylerde de dikkat etmeye çalıştım. Türküleri muhafaza edenlerin kadınlar olduğunu gördüm. Kadınlar yaşatmış türküleri. Biz, türküleri kadınlardan derledik. Türkülerin bu güne kadar gelmesinde kadınların rolü büyük. Bu kadınlar genelde bilge kadınlar… Köydeki önder, lider, cenazeyi, ebeliği, düğün evinde yapılacakları bilir bu kadınlar. Bu kadınlarda türkülerin yaşadığını gördüm ve 30’a yakın türküyü ortaya çıkardım. Bu güne kadar TRT’de 62 adet Bursa türküsü tanımlanırken, hocalarımızın da desteğiyle birlikte, teknik çalışma hazırladık. Notalarıyla birlikte zapta geçirerek, kayda alarak kitaba yayın haline getirdik. TRT repertuarında bu güne kadar notalandırıp zapta geçirdiğimiz türkülerini 100’ün üzerine çıkarmış olduk.
ULUDAĞ’IN ETEĞİNDEN TÜRKÜLER
► Bu çalışmaları da yine Büyükşehir Belediyesi bünyesinde yürütürken, 2010 yılında Bursa Araştırmaları Merkezi kurulunca Kültür ve Turizm Daire Başkanı Aziz Elbas’ın davetiyle bu birime geçiyorsunuz… Yine bu çalışmalarda ilk kez duyulan türküler derlendi. Bunlar nasıl yıllardır kenarda kalmış ve sonrasında nasıl bir çalışmayla gün yüzüne çıktı?
Çalışmalarımı Bursa Araştırmaları Merkezi’nde sürdürüyorum. Somut Olmayan Kültürel Miras projesi kapsamında 17 ilçeye bağlı bütün köyleri gezmeye çalıştık. 130 köyün yayınını çıkardık. 8 ayrı başlıkta, 8 cilt halinde çıkardığımız bu yayının ardından 160 köyde araştırma yaptık. Gideceğimiz köyde önce etüt yapıyoruz. Kaynak kişi diyebileceğimiz kişileri belirliyoruz. Sonra ekiple birlikte gidiyoruz. Yaşadığın coğrafya da seni değiştiriyor. Kültürü çok katlı bir alan gibi düşünün. Pek çok çekmecesi var. Bunun birisini türküler oluşturur. Birisini oyunlar, yemekler oluşturur. Folklor çok katlı bir apartman gibidir. Biz 8 ciltte bunun genelini aldık. Köylerin kuruluşundan bu gününe kadar tarihini, kültürünü bu güne kadar araştırarak kayıt altına alıyoruz. Bu çalışmayla 40 türkü ortaya çıktı. Adını, “Uludağ’ın Eteğinden Türküler” koyduk. En önemli şey de bizde ninnilerdir. Erkek çocuğuysa onu askere gönderir, kızsa al atlara bindirir gelin yapar. Bu ninnilerden oluşan bir albüm yaptık. “Ninelerden Ninniler” adı altında çıkardık bu yayını da.
► Bursa Araştırmaları Merkezi’nin bu araştırmaları da UNESCO’nun ilgisini çekti?
Teknolojinin insanların sözlü ya da sosyal ağlarını ezip geçtiği bir devirdeyiz. İnsanları bir arada buluşturan kültür. UNESCO’nun da birebir ilgilendiği bir alan. İlgi duyduğu için Kültür Bakanlığı, TRT ve UNESCO’nun raflarında bu çalışmalar mevcut. Bu çalışmada “Somut Olmayan Kültürel Miras” projesi kapsamında, 130 köyün; Bursa merkeze ve bağlı bulunduğu ilçeye uzaklığı, rakımı, köyün nasıl kurulduğu ve güncel durumu, köy adının nereden geldiği, değerleri, mevkisi ve sülale isimleri, köyün ekonomisi, geçim kaynakları ve nüfus bilgileri gibi araştırmalar yapıldı. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun incelemesinin ardından Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Öcal Oğuz bir teşekkür mektubu yazdı Büyükşehir Belediyesi’ne. Bir nezaket içinde bizim daire başkanımız da bu yazıyı, ofisimize hediye etti.
►Bursa’nın köylerinde pek çok ünlü ozanın izlerine rastlamak mümkün… Bir bakıyorsunuz Keşişdağı çıkıyor karşınıza bir dizeden, bir bakıyorsunuz Pınarbaşı… Uludağ’ın eteklerinden çıkan bu türkülerde yüzyıllar öncesinin izine rastlamak mümkün…
Elbette… Bu derleme çalışmalarını yaparken Bursa köylerinde Karacaoğlan’ı gördük, Aşık Garip’i, Pir Sultan’ı gördüm. Aşık Garip’in Anadolu’da nerede doğduğu, öldüğü belli değil ama Bursa’dan geçmiş… Türk dünyası aşıklık geleneği ile ilgili bir proje yaptık. Uludağ Üniversitesi’nde bir program yaptık. Ben Karacaoğlan’ın kız ile gelinin cengini Bursa ağzıyla yorumladım çocuklarımla birlikte. Bu aşıkların çok dikkatini çekti. Karacaoğlan’ın doğduğu köy diye bilinen Torosların zirvesinde bir köy. Karacaoğlan ödülünü bu yıl bana verme kararı almış. Karacaoğlan’ın doğduğu köyden dernek başkanı Bursa’ya geldi. Karacaoğlan oralardan çıkmış ama Bursa’ya da gelmiş.
“Vardım Pınarbaşı’na
Arkamı da dayadım Keşişdağı’na
Kokar menekşesi gülü Bursa’nın” demiş.
Dolayısıyla Karacaoğlan’ın bu şiiri, Bursa’daki varlığının en somut örneğidir. Hemen kendi derlemem olan kadınların bakır türkülerinden örnek vereyim.
“Tek tur Karacoğlan tek tur
Dostundan düşmanın çoktur
Ölüm var amma ayrılık yoktur
ya sen ya ben ölmeyince” diye türkümüz de var bizim. Arı Türkçeyle bunu o kültürün bu güne kadar taşınmasında Karacaoğlan’ın önemli çok büyük. 35 – 40 yıl önce bunu çalan yöre sanatçılarının davul zurnalı kayıtları vardı bende. O sesleri koyduk, peşinden de orijinal kaydın üzerine ben okudum. “Uludağ’ın Eteğinden Türküler” dedik.
► Menteşeli Cengiz, Bursa’nın kenarda kalmış, unutulmuş bu türkülerini hem derliyor, hem söylüyor, hem de kayıt altına alarak geleceğe aktarıyor. O’na göre türküler insanları bir noktada buluşturan en büyük sosyal ağ…
“Hocam bana, “Geleneksel halk müziğiyle uğraşmak önemlidir. Yıl geçtikçe tarihi çınar gibi olursun ama güncel müziklere takılırsan, unutulursun” demişti. Türküler bizim yaşamlarımızı kayda geçiriyor. Bir insan günümüzde çok iyi enstümanist olabilir ama halk kültürü adına bir şey görmediyse onu nakledemez. Türkü okuyan bu kültürü karşı tarafa nakil edebiliyorsa aynı zamanda yerel manada edebiyatçıdır, tarihçidir, antropologdur, sosyologdur. İnsanları bir türkü buluşturuyor.”