‘Su Damacanaya Sığar Mı?’

‘Su Damacanaya Sığar Mı?’ adlı panelde konuşan akademisyenler, Bursa’da şebeke suyunun temiz olduğunu belirterek, ‘Su, en büyük yaşam hakkıdır. Bursa’da su, çeşmeden içilebilir’ dediler.

‘Su Damacanaya Sığar Mı?’

Dilek Atlı

Ördekli Kültür Merkezi’nde önceki gün gerçekleştirilen ‘Su Damacanaya Sığar Mı?’ adlı panele, Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala ile Prof. Dr. Beyza Üstün konuşmacı olarak katıldılar. Yeşil Sol Parti Bursa İl Örgütü tarafından düzenlenen panelin moderatörlüğünü çevre mühendisi Eylem Tuncaelli yaptı. Suyun şişelenmesi ve faturalandırılması konusunda yapılan konuşmalarda temiz suya erişilebilme hakkına ve Bursa’nın su kaynaklarına da değinildi. 

3609414-524895454_43543030,7055475.jpeg

EVDE ÇEŞME SUYU İÇİYORUZ…

U.Ü. Halk Sağlığı ABD Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bursa’daki şebeke sularının temizliğine dikkat çektiği konuşmasında yıllara göre yapılan analiz raporlarını da katılımcılarla paylaştı. Pala, yaşamsal bir madde olan sunun Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, kentte, kişi başına günde 200 litre tüketilmesini öngördüğünü belirterek, ‘Bu, su ile ilgili tüm yaşam ihtiyacını karşılamak için öngörülen miktar. Bursa, Türkiye’de kişi başına en az su tahsis edilen illerden biri. 2012 yılında kişi başına 125 litre su tahsis edilirken, 2016’da kişi başına 163 litre su sağlanıyordu’ dedi. Su gibi yaşamsal bir maddenin damacanaya sığmayacağının altını çizen Pala, ‘Çünkü, 200 litre suyu damacana ile sağlayamazsınız. Bu nedenle, suyun şişelenip satılması haksızlıktır’ diye konuştu.

Bursa’daki en güvenli suyun çeşme suyu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Pala, ‘Ben evimde ailemle birlikte çeşme suyu içiyorum. Damacana suyunda problem var. Damacana, bir seçenek değil. Çeşmeden sağlıklı su sağlama mücadelesi bu nedenle önemli’ dedi. Pala, konuşmasına şu sözlerle devam etti: ‘Su kaynaklarının arıtma, depolama ve şişeleme gibi süreçleri var. Suyun kalitesi bu nedenle izlenmeli. Bu süreçteki olası sağlık tehlikesi araştırılmalı. Kentin su yönetiminin bilimsel olarak yapılması gereklidir. Kuyu, pınar kaynakları ve barajlar denetlenmelidir. Güvenlik, arıtmadan çıkan suya yansıtılmalı. Suyun tutulduğu depolarda da güvenlik faktörü önemli. Buski analizlerinin daha kapsamlı olması ve haritalandırılması gerekiyor. Yaptığımız incelemelerde Bursa’nın şebeke sularında kirlilik olmadığını, sudaki klor düzeyinin yetersiz olması nedeniyle kırsaldaki mahallelerin çeşme sularında kirlilik tespit ettik. Suyu denetlemezseniz halk sağlığını tehdit eden sorunlara neden olursunuz.’

‘SU, METALAŞTIRILIYOR…’

Suyun, damacanalar ya da pet şişelerle meta haline getirilip satılmasının; sayaçlarla faturalandırılmasının doğaya ait bir canlı olan insanın temel yaşam hakkına aykırı olduğunu belirten Prof. Dr. Beyza Üstün, ‘Çeşmeden akan su sağlıksızdır diyenler bu metalaştırmaya neden oluyor’ dedi. Kent şebekesinden suyun tüketilmesinde bir sakınca olmadığını dile getiren Üstün, ‘Belediyeler, köydeki çeşmeden de sağlıklı suyu sağlamak, kirletici faktörü ortadan kaldırmak zorundadır’ dedi. 

Sudaki klor ve flor oranının önemli olduğunu da belirten Üstün, ‘Suyun kalitesinin sağlanması için kullanılan kimyasallar, su size gelene kadar etkisini kaybedecek oranda kullanılır. Fazlası, canlılarda faydalı bakterileri yok eder. Az kullanılması da sudaki zararlı bakterileri yok etmez. Bu nedenle, doğru oranda kullanımı önemlidir. En doğru madde ozondur, ama o da maliyetlidir. Ayrıca, su arıtma cihazları sudaki faydalı mineralleri ortadan kaldırdığı için kullanılmamalıdır’ diye konuştu. 

Prof. Dr. Üstün, sözlerine konuşmasında şunları kaydetti: ‘Günümüzde sağlanan suya erişim hakkının, özel şirketlerden sonra, belediyeler tarafından da damacalandırılıp satılması artık son noktadır. 1996 yılında uluslararası bir kongre gerçekleştirildi. Bu kongre dünyadaki su ve enerji şirketleri ile bazı bilim insanları tarafından yapıldı. Suyun meta haline gelmesi, şişelenip satılması, özelleştirilmesi gibi konular bu kongreden sonra ortaya çıktı. ‘Suyun Ticaretine Hayır!’ platformu kurulup en önemli yaşam kaynağının şirketlere teslim edilmesine karşı konuldu. Yerel mücadeleciler oluşturuldu. Bu coğrafyanın suları şirketlere teslim ediliyor, kamuya ait şirketler de özelleştiriliyor. Doğru olmadığı halde ‘çeşmeden akan su, kirlidir’ fikri akıllara yerleştiriliyor. Bunun nedeni, şirketlerin hakkımız olan yaşam kaynağı suyu satın almaya bizi yönlendirmek. Oysaki, şirketlerin kapalı alanda, kimsenin içeri girmesine izin verilmediği bir sistemle suyu arıtmasını, depolamasını ve şişelemesini denetlemek daha zorken, şebe suyunu analiz etmek, denetlemek daha kolay. Suya katılan kimsayal ilavesini ve oranını bilemiyoruz bu kapalı sistemde. Ayrıca bu sular, insan ömrünün iki, üç katı daha uzun süre doğada kalan ve doğanın kabul edip dönüştürmediği pet şişelerde satılıyor. Bu şişeleri üreten şirketler para kazanırken, yaşamsal hakkımız olan suyu satan şirketlerde para kazanıyor. Sağlığımız risk altına giriyor.’
 

Pet şişeler tehlikelidir diye vurgulayan Prof. Dr. Beyza Üstün, ‘Doğanın tanımadığı bu madde, ısıl işlem ve kimyasal tepkimelerle üretiliyor. Işığın ve ısının olduğu ortamda beklerse çözülerek içinde tuttuğu gıdaya, suya karşısıyor. Vücudun faydalı organizmalarına ve hormon yapısına bu nedenle zarar veriyor’ dedi.

 

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X