Sınava hazırlık sürecinde verilen emeklerin sonuçları hem öğrenci, hem aile, hem de öğretmenler tarafından merakla bekleniyor. Sonuçlar kimilerine mutluluk, kimilerine hayal kırıklığı yaşatacak.
Peki, sonuçlar açıklandıktan sonra aileler çocuklarına karşı nasıl bir tutum sergilemeli?
“Bu süreçte stresi en çok yaşayan tarafın çocuklar olduğu unutulmamalı” diyen Rehber Öğretmen Mine Sabırsız bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Her çocuk anne ve babasının beklenti ve taleplerini yerine getirmeyi arzular. Anne ve babasını hayal kırıklığına uğratma riski, çocukta kaygıyı arttırmaktadır. Ailenin beklentilerinin yanı sıra, çocuğun da kendinden beklentileri, birtakım kurduğu gelecek hayalleri vardır. Hayallerinin gerçekleşmeyeceği düşüncesi, çocukta kaygı uyandırmaktadır.
Çocuğunuzu kucağınıza ilk aldığınız anı hatırlayın. Çocuğunuzu, gelecekte akademik anlamda başarılı olacağını düşündüğünüz için mi sevdiniz? Yoksa onu, sadece sizin evladınız olduğu için koşulsuz olarak, olumlu ve olumsuz yönlerinin tümüyle mi sahiplendiniz? Her zaman, artı ve eksileriyle çocuğunuz sizin sahip olduğunuz en değerli varlığınız oldu.
Sınavlar, hayat boyu belli nitelikleri ölçmek için her zaman yapıldı, yapılacaktır da. Her biri gelip geçer. Ama aile içindeki ilişki zedelenirse bu, ileride daha büyük sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, sınav uğruna çocuklarınızla aranızı bozmamalısınız. Çocuğunuzu sevmenin akademik başarısıyla ilgili olmadığını, onu evladınız olduğu için sevdiğinizi sözlerinizle ve davranışlarınızla çocuğunuza hissettirmelisiniz. Çocuk; beğenildiğini, sevildiğini, değer verildiğini ve benimsendiğini hissetmelidir. Hiçbir şarta bağlı olmaksızın sizin her zaman onun yanında olduğunuzu bilmelidir.
Sınav sonucu öğrencinin bireysel değerlendirilmesi değildir, sadece öğrenciye yüklenmemelidir. “Bütün”e odaklanmak gerekir. Ailelerin de bu süreç içerisinde etkin bir biçimde rol aldığı unutulmamalıdır. Sonuçta etkili olan çevresel faktörler ve çocuğun içinde bulunduğu ruhsal durum dikkate alınmalıdır. Sınava hazırlık sürecinde, “Bu sonuçlar için nasıl emek verildi?” , “Aile içinde çalışma düzeni sağlandı mı?” , “Ebeveyn bu süreçte üzerine düşen görevi gerçekleştirdi mi?” Bu soruların hepsinin değerlendirilmesi önemlidir. İyi sonuçlar ebeveynler tarafından nasıl sahipleniliyorsa, kötü sonuçlar da aynı hassasiyetle sahiplenilmelidir. Ailenin üzerine düşen sadece maddi kaynak sağlamak değil, süreç içinde çocuğa her türlü manevi desteği vermektir.
Başarısızlık yaşandığı zaman çocuğunuza bağırmak ya da kızmak yerine, başarısızlığının nedenlerini araştırıp desteğinize ihtiyacı olduğu alanlarda arkasında olduğunuzu hissettirin. Bu yaştaki çocukların, en kritik dönemlerden biri olan “Ergenlik Dönemi”nde olduğu unutulmamalıdır. Ergenlik döneminde bireyin kimlik oluşturduğu göz ardı edilmemelidir. Bu yüzden anne ve babaların çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, onların kendileriyle barışık, kendilerine güvenen, huzurlu ve başkalarına karşı sevgi ve saygılı olmalarına olanak tanır. Ergenlik döneminde birey; “Ben kimim?”, “Nasıl biri olmalıyım?”, “Yaşamdaki amaçlarım neler olmalı?” gibi sorularla kendini sorgular. Bu yüzden çocuğa yapılan yıkıcı eleştiriler, ileride tamiri çok zor etkiler yaratmaktadır. Bu dönemde çocuğun güçlü yanları keşfedilmeli ve desteklenmelidir. Kötü bir sonuçla karşılaşıldığında aşırı tepkiler vermekten kaçınılmalıdır.
“Senden bir şey olmaz.” vb. cümleler, çocukta yetersizlik duygusunu pekiştirir ve özgüveni zedeler. Yine tam tersi olarak, iyi bir sonuca verilecek “Benim çocuğum istediği her şeyi elde edebilir.” gibi aşırı ve gerçek dışı övgüler ilerleyen zamanlarda en ufak bir başarısızlıkta çocuğu hayal kırıklığına uğratabilir.
Çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamak, onda aşağılık duygusu oluşturabilir ve çocuk, özsaygısını yitirebilir. Bunun yanı sıra hayatı boyunca elindekilerle mutlu olamayan, kendini başkalarıyla yarıştıran, başkalarının başarıları ve mutlulukları ile gururlanamayan bir birey yetiştirmiş olursunuz. Ergenlik dönemi hassasiyet ve dikkat gerektiren bir dönemdir.
Ebeveynlerin kötü sınav sonucuna odaklanıp çocuğa ceza vermekten ziyade, çocuğun bu yılki başarısızlığında kendi payına düşen sorumluluğu üstlenmesi gerekir. Bu sonuç, her iki tarafın da hatalarını görüp, farklı çözüm yolları üretebilmesi için bir fırsattır. Bu durumun tam tersi olarak; sonuçları iyi olan çocukları da ödüllere boğmamak gerekir. Ödül beklentisi olan çocuğa aşırıya kaçmadan, maddi değeri yüksek olmayan hediyeler alınabilir. Fakat en önemlisi, çocuğun başarısının takdir edilmesi ve ileride de başarısının devam etmesi için motive edilmesi gerekir.
Aile ve çocuğun yapacağı ortak değerlendirme ile beklenti ve sonucun uyumlu gelmemesinin nedenleri araştırılmalı, yapılan hatalar gözden geçirilmeli, gerekirse yeni bir akademik yolculuğa daha çıkılmalıdır. İstenilen başarı elde edilememişse başka alternatifler araştırılmalı, imkanlar dahilinde ise sınava hazırlık için bir şans daha tanınmalıdır. Bu süreçte, ihtiyaç durumunda mutlaka bir uzmana danışılmalıdır.
Son olarak; sınav başarısı çocuğunuzun kişiliğinin bir değerlendirilmesi değildir. Sonucun iyi ya da kötü olması, onun iyi ya da kötü bir kişiliği olduğu anlamını taşımaz. Unutmayın ki; çocuğunuzu kendi ellerinizle şekillendirdiniz ve çocuğunuzun karakteri sizin eserinizdir.”