Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bağırsaklarda yer alan trilyonlarca mikrobun toplu olarak “mikrobiyota” olarak isimlendirildiğini söyledi.
Mikrobiyota değişiklikleri ve bağırsakta vücuda yararlı mikropların azalması ya da fonksiyonlarının bozulmasının, obezite ve diyabet gibi obezite ile ilişkili metabolik hastalıkların gelişmesini kolaylaştırdığının belirlendiğini anlatan Yıldız, bununla ilgili pek çok araştırmanın bilim dünyasıyla paylaşıldığına işaret etti.
Bağırsakta zararlı bakteriler arttığı zaman gıdalarla alınan karbonhidratlardan daha fazla enerji elde edilerek, vücutta yağ ve şeker şeklinde depolandığını aktaran Yıldız, “Bağırsakların geçirgenliğinin artması ile dolaşıma geçen bakteri parçaları düşük dereceli iltihaplanma ile insülin direncini tetikleyerek, metabolizmanın yavaşlamasını ve vücudun yağ depolamasını kolaylaştırıyor. Bu durumda aynı şekilde beslenen ve hareket eden iki kişiden birinde mikrobiyota farklılığı nedeniyle obezite gelişirken diğeri kilo almayabiliyor.” diye konuştu.
Hayvan çalışmalarının mikrobiyota üzerinde yapılan değişikliklerin vücut yağ kitlesini ve insülin direncini azalttığını gösterdiğine değinen Yıldız, “İnsan obezitesinde de diyet ve yaşam tarzı değişikliği ile kilo kaybı sağlandığı durumlarda mikrobiyota yararlı yönde değişim gösteriyor.” dedi.
Yıldız, insanda mikrobiyotanın 3 yaşına kadar şekillendiğine dikkati çekerek, “Sağlıklı mikrobiyota gelişimi sağlamak ve ileride obezite gelişimini önlemek için normal yolla doğum, anne sütü ve bebeklikte aşırı antibiyotik kullanılmaması önem arz ediyor. Erişkin obez bireylerde prebiyotik özelliği olan lifli gıdalarla beslenme, bağırsak mikrobiyotası üzerinde olumlu etki gösteriyor.” açıklamasında bulundu.
“Sağlıklı bireylerde mikroorganizmalar denge halindedir”
Ankara Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nevin Şanlıer, ince bağırsakta enzimler tarafından sindirilemeyen dirençli nişasta ve posanın, mikrobiyota tarafından sindirilmesi ile ortaya çıkan kısa zincirli yağ asitlerinin günlük enerjinin yüzde 10’u kadar ek enerji sağladığını dile getirdi.
Bazı bireylerin besin alımı az olsa dahi bağırsaklardaki mikroorganizmalar tarafından üretilen kısa zincirli yağ asitlerinin günlük enerji alımına katkıda bulunduğunun altını çizen Şanlıer, şöyle devam etti:
“Sağlıklı bireylerde mikroorganizmalar denge halindedir. Mikrobiyotadaki değişimler sonucu denge bozulduğunda mukozanın bariyer oluşturma işlevi bozulmakta ve sonuç olarak beyin, pankreas, karaciğer, kas ve yağ dokusunun işlevleri değişmektedir. Geçirgenliğin artması sonucunda metabolik hastalıkların oluşumuna zemin hazırlanmaktadır.
Son yıllarda elde edilen kanıtlar göstermiştir ki bağırsak mikrobiyotası obezitenin, obezite ile ilişkili komplikasyonların ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadır. Araştırmalar, mikrobiyotanın farklı yollarla değiştirilmesinin obezite gibi hastalıkların önlenmesinde ve tedavisinde etkili olabileceğini desteklemektedir.”
“Batı tarzı diyet, mikrop çeşitliliğini ve yararlı mikrop sayısını azaltıyor”
Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Şahin de “Şu ana kadar yapılan çalışmalar, vücuttaki mikropların kilo kontrolünde ve şeker hastalığı gibi metabolik hastalıkların gelişiminde önemli olduğunu gösteriyor.” bilgisini paylaştı.
Hangi yiyeceklerin ne zaman tüketildiği, mevsim, egzersiz, açlık, aralıklı açlık, kullanılan ilaçlar gibi birçok etkenin mikrobiyotanın içeriğini ve fonksiyonunu şekillendirdiğine işaret eden Şahin, “Batı tarzı diyet, mikrop çeşitliliğini ve yararlı mikrop sayısını azaltmaktadır. Yüksek fiber içeren diyetler ise mikrop çeşidi ve yararlı mikrop sayısını arttırmaktadır. Günde bir elma veya tam buğday ekmeği tüketmenin yararlı olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde düzenli egzersizin de yararlı mikroplarda ve mikrop çeşitliliğinde olumlu etkisi olduğunu biliyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Daha geniş kapsamlı çalışmalar yapılmalı”
HÜ Halk Sağlığı Enstitüsü Sağlık Araştırmaları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sarp Üner ise bağırsak mikrobiyotasının bileşimi ve işlevinin, genetik faktörler, doğum şekli, anne sütü alımı, yaş, çevre, düzenli kullanılan ilaçlar, antibiyotik kullanımı ve beslenme gibi çeşitli faktörlerden etkilendiğini aktardı.
Bu faktörler arasında beslenmenin kontrol edilebilir bir faktör olduğuna vurgu yapan Üner, şunları kaydetti:
“Bağırsak mikrobiyota dengesinin bozulmasına bağlı birçok sindirim sistemi hastalığı ve sindirim sistemi dışı hastalık oluşabilir. Bunlar arasında obezite de yer almaktadır. Obezitenin önlenmesinde ve tedavisinde bugün için bilinen yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel aktivite ve yaşam tarzı değişikliklerinin yanı sıra bağırsak mikrobiyotası ve bu alana müdahalenin obezite ile bağlantılandırma çabaları görülmektedir.
Çalışmalar obezitenin bağırsak mikrobiyotası üzerinde etkisi olduğunu gösteriyor. Mikrobiyotadaki değişikliklerin vücut ağırlığını ve metabolizmayı, bağışıklığı ve hormon sistemini etkileyebileceğini, bunun da obeziteye ve diğer hastalıklara zemin hazırlayabileceğini destekleyen bazı çalışmalar mevcut. Ancak obezitede hangi bakterilerin etkilendiği, hangi grupların baskınlıklarının arttığı, azaldığı konularında kesin kanıtlar yoktur. Hasta ve sağlam kişiler üzerinde daha geniş kapsamlı çalışmalar yapılmalı.”