‘Sabotaj girişimlerine rağmen süreç devam ediyor’

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, çözüm sürecine ilişkin, “Sabotaj girişimlerine rağmen sürecin devam ediyor olması önem ifade ediyor” dedi.

‘Sabotaj girişimlerine rağmen süreç devam ediyor’

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, CNN Türk’te yayınlanan “Hafta Sonu Keyfi” programında gazeteci Hakan Çelik’in sorularını yanıtladı.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Önümüzdeki günlerde yapılacak açıklama, çok büyük gelişmelere yol açacak gibi kimse beklenti içine girmesin, rutin devam ediyor” açıklamasına ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine Akdoğan, “Önümüzdeki günlerde bir açıklama yapılacak ve bu açıklamayı böyle çok önemli bir gelişmelere sebep olacak gibi görmemek lazım’ şeyi, çok anlamsız görüyorum” dedi.

“Eğer Öcalan, İmralı görüşmesinden sonra bir mesaj veriyorsa; bu mesajı bir şekilde sıradanlaştırmaya çalışmak, rutin bir şey gibi göstermeye çalışmak… Buna ben anlam veremedim açıkçası” diyen Akdoğan, şunları kaydetti:

“HDP Genel Başkanı niçin böyle bir şey yapar? İmralı’dan gelen mesajı sıradanlaştırmaya çalışır, buna çok anlam verebilmiş değilim. Yani, Öcalan bu görüşmeleri tarihi bir görüşme gibi algılarken ve nitelendirirken, bunları çok rutin, sıradan görüşmeler gibi takdim etmek ne derece doğrudur veya buradan diyelim ki çok pozitif bir mesaj çıkacak, siz ‘ya bunu çok önemli görmemek lazım’ gibi bir takdimde bulunmak ne derece doğrudur?

Bunun iyi irdelenmesi gerekir. Burada ne yapılmaya çalışılıyor? Ben, çok kötüye yormak da istemiyorum. Neticede HDP, bu süreçte önemli bir rol oynuyor ama bu tür yaklaşımları doğru bulmam. Bu süreçte, bir asayişi bozan olaylar konusunda HDP’nin, o yapının hassasiyet göstermesi gerekir. İkincisi  algıyı bozan olaylar veya söylemler konusunda hassasiyet gösterilmesi gerekir. Bunların hepsi, süreçte kırılganlık meydana getirir.”

“Tünelin ucundaki ışığın görülmesi açısından önemli noktaya geldik”

Çözüm sürecine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Akdoğan, bu konuda önemli bir aşamaya gelindiğini düşündüğünü söyledi.

Akdoğan, görüşmelerin başlamasının ve devam ediyor olmasının başlı başına önemli olduğunu ifade ederek, “Şu anda böyle bir çabanın sergilenmesi, ilk defa tünelin ucundaki ışığın görülmesi açısından önemli bir noktaya geldiğimizi düşünüyorum. Bunu da çok sıradanlaştırmamak, değersizleştirmemek, önemsizleştirmemek gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu. 

“Biz, kendimiz buna önem atfedersek, bu toplum tarafından daha çok önemsenir ama kendimiz küçümsersek bu doğru olmaz” diyen Akdoğan, hep birlikte toplumsal desteğin artmasını sağlayacak şekilde bir pozisyon alınması gerektiğini bildirdi.

Akdoğan, bunun zor bir süreç olduğunu vurgulayarak, onbinlerce insanın hayatını kaybettiğini, bir sürü insanın yer değiştirdiğini ve geçmişte çok büyük acılar yaşandığına dikkati çekti. Bunun travmatik ve kronik bir sorun olduğunun altını çizen Akdoğan, şöyle devam etti:

“Biz, Türkiye’nin birlik bütünlüğünü korumak için; kardeşliğimizi pekiştirmek için, ‘Türkiye bölünmesin, başka sıkıntılar yaşamasın’ diye bu süreçte bir neticeye varmaya çalışıyoruz. Bu kadar hayati bir süreç var önümüzde.

Hükümet, büyük riskler alarak, büyük bir cesaret ve kararlılıkla taşın altına elini, yüreğini, gövdesini, her şeyini koymuş durumda. Yeter ki bu akan kan dursun, analar ağlamasın, akan gözyaşı dinsin diye çaba ortaya konuyor. Burada herkesin, ‘ben nasıl katkıda bulunabilirim?’ diye pozitif katkı yapması lazım.”

Akdoğan, bunun yıllardır ele alındığını, konuşulduğunu dile getirerek, AK Parti iktidara geldikten sonra birçok reformlar yaptığını, ekonomik tedbirler alındığını, demokratik reformların gerçekleştirildiğini söyledi.  

“Birtakım süreçler olaylarla sabote edildi”

AK Parti’nin çok önemli adımlar atarak  meseleyi normalleştirmeye, yumuşatmaya başladığını ifade eden Akdoğan, “Onun üzerine biz birtakım süreçler yaptık. Demokratik açılım süreci, milli birlik kardeşlik süreci… Bunların hepsi sabote edildi. Büyük terör hadiseleriyle, birtakım olaylarla sabote edildi” dedi.  Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bugün benim daha çok umutlu olmam da; yani bir kere kendi içimizde bu meseleyi çözmeye çalışıyoruz. İkincisi, bir takım sabotaj girişimlerine rağmen, sürecin devam ediyor olması önem ifade ediyor. Düşünün, Kobani olayları gibi daha önceki süreçler, bu tür olaylarla hep sabote oldu. Bu sefer, hala görüşmeler, süreç devam ediyor. Yeni bir kazanımdır, bir tecrübedir. Yaşananlardan ders alabilmek, tekrar diyalog kapısının açık olması, ileriye doğru yol yürümeye çalışmak önemli şeyler. Türkiye, bunu öğrendi. Bizim, böyle bir tecrübemiz var mıydı? Sorunu çözme yöntemi olarak böyle bir tarz biliyor muyduk? Bilmiyorduk. Bir gelenek oluştu. Akil adamlar diye geleneğimiz oluştu. Bu diyalog mekanizmasıyla yeni bir gelenek oluşturmaya çalışıyoruz. Daha öncekileri denedik, bu yöntemlerle bu sorunlar çözülmedi, aksine daha da büyüdü.”

Şimdi sürece ilişkin yeni şeyler yapıldığını ve buna şans tanınması gerektiğini ifade eden Akdoğan, “Burada, AK Parti, Tayyip Erdoğan’a duyulan güvenle bu süreç, bu kadar toplumsal destek buldu. Güçlü bir iktidar var. Ahmet Davutoğlu’nun bu meseleye inanması, böyle bir vizyona sahip olması, bunların hepsi şans ve bu şansı iyi değerlendirmemiz lazım. Bardağın dolu tarafından bakarak bu meselenin götürülmesi lazım” diye konuştu. Akdoğan, çözüm sürecine ilişkin “en umutlu dönemde” olduğunu söyledi.

“Abdullah Öcalan bakımından, bu meselenin bütünüyle ortadan kalkması halinde, kişisel bir beklentisi ortaya çıkabilir mi?” şeklindeki bir soru üzerine Akdoğan, “Böyle bir insan zihninde ne tür beklentisi olur, bilmiyorum ama kendisi ile ilgili meseleleri şu anda gündeme getiriyor değil. Yani, şu anda konuşulan konular içerisinde ‘ben ne olacağım?’ diye böyle bir konuyu gündeme taşımış değil, böyle bir konu da şu anda konuşuluyor değil” dedi.

“HDP’nin barajı geçebileceğini düşünmüyorum”

Akdoğan, “HDP’nin barajı geçmesini ister misiniz?” şeklindeki bir soru üzerine de seçimlere yönelik sürekli araştırma yaptıklarını söyledi. “HDP’nin barajı geçebileceğini düşünmüyorum” diyen Akdoğan, “Çok ciddi bir emanet oy alması lazım, bir geçiş olması lazım. Şu anda AK Parti’ye bir şekilde zarar vermek isteyenler, zayıf düşürmek isteyenler, bu süreçte ‘HDP’nin üzerine nasıl oynayabiliriz, nasıl destek sağlayabiliriz?’ diye çaba içesine de girdiklerini görüyoruz” dedi.

“Bu çaba, AK Parti’ye kaybettirme ittifakı, daha önceki iki seçimde de oldu ama başarılı olamadılar” diyen Akdoğan, bu sefer HDP’ye oynanması halinde de başarılı olunabilineceğine inanmadığını bildirdi. Akdoğan, şu ifadeleri kullandı:

“Çünkü, bu ‘kaybet, kaybet’ formülüne dönüşüyor. Bunu, 30 Mart’ta da 10 Ağustos’da da gördük. HDP, bu süreçte önemli rol oynuyor. ‘Hep beraber destek olalım da  HDP barajı geçsin, yoksa kıyamet kopar’ Bunun takdim biçimi de yanlış. Düşünün, şöyle bir tehdit ve şantaj vari bir yaklaşım. ‘Eğer barajı geçmezsek, alternatif parlamento kurarız, dünyaya bunu farklı yansıtırız’ Böyle bir tehdit, demokrasiye inanmak açısından bir samimiyet ortaya koyar mı? Samimiyetsizliktir bu. Önce, demokrasiye inanacaksınız. 

Barajı geçseniz de demokratik sisteme inanacaksınız; geçmeseniz de inanacaksınız. Seçime, eğer bir şaibe karışmıyorsa, usulüne uygun bir seçim yapılıyorsa bu meşru bir seçimdir. İkincisi, Kürtleri sadece sen mi temsil ediyorsun? AK Parti’nin içinde belki 50-60-80 tane Kürt kökenli milletvekili olabilir, Kürt milletvekili olabilir. Kürtlerin temsili, sadece senin varlığınla ortaya çıkmıyor. Siyaset dışı kalmak değildir, barajı geçememek.”

“Siyaset sadece Meclis’te mi yapılıyor”

Barajı geçemeyen başka siyasi partilerin de bulunduğuna dikkati çeken Akdoğan, “Bunlar, siyaset dışında mı kalıyorlar? Siyaset, sadece Meclis’te mi yapılıyor? Bunların hepsi, demokratik münazaralar açısından sağlıklı yaklaşımlar değildir. Barajı geçip geçmemesi, milletin takdirinde olan bir şeydir. Millet oy verirse geçer, oy vermezse geçmez.’ El birliğiyle bunu geçirelim, hadi biraz destek olalım’ böyle bir şey olmaz” değerlendirmesinde bulundu.

“HDP barajın altında kalırsa, çözüm sürecine etkisi azalır mı? Bir aktör olarak, bu oyun alanının dışına mı itilmiş olur? O zaman Öcalan ya da Kandil mi daha çok öne çıkıyor olur sürecin çözümünde?” sorusu üzerine, Akdoğan, şöyle konuştu:

“Şimdi burada HDP’nin oynadığı bir rol var. HDP tabi ortadan kalkmış olmuyor. HDP, parti olarak barajı geçse  de var geçmese de var. Şu anda mesela bağımsız olarak girdiler, sonra mesela Meclis’te grup kurdular. Bu şekilde bir rol oynayabiliyorlar. İmralı’ya gidenlerin hepsi de milletvekili değil, biliyorsunuz. Hatip Dicle’de gitti. Bunu o gün değerlendiririz. Ama benim gördüğüm zaten seçime kadar çözüm süreci belli bir kıvama ulaşır, belli bir noktaya varır diye düşünüyorum. Bunlar biraz çözüm sürecinin gidişatıyla da bağlantılı konular. Sadece HDP’nin olduğuyla alakalı konular değil. Çözüm sürecinin total olarak nereye doğru gittiğiyle ilgili konular.”

“Birilerinin ütopyaları olabilir”

Türkiye’de çözüm sürecine kuşkuyla bakanlar ve Kürt devleti kurulacağı yönünde temal kaygıların hatırlatılması üzerine Akdoğan, kendisinin öyle bir endişesinin bulunmadığını söyledi.

“Birilerinin bu tür Kızıl elmaları olabilir, hayalleri, ütopyaları olabilir. Bunları engellemek mümkün müdür? Adamın böyle bir hayali vardır, ütopyası vardır, bu olabilir. Böyle bir anlayışta olan insan varsa, siz siyaset zemininde bunla mücadele edersiniz. Eline silah alırsa sizde silahla mücadele edersiniz veya bir şekilde etkisizleştirmeye çalışırsınız. Veya birileri böyle düşünüyor olabilir” diyen Akdoğan, şöyle devam etti:

“Bu süreç, yani çözüm süreci Türkiye bölünmesin diye, bu tür korkuları gidermek için zaten başlayan bir süreç. Bunlar olmasaydı Türkiye’nin bir beka sorunu olurdu, bu riskler ortaya çıkardı. Bunları telafi etmek için, gidermek için, biz bu sürecini yürütüyoruz. Öncelikle bunu anlamak lazım. Bu sürecini eleştirenler, ‘Türkiye bölünecek vesaire.’ Arkadaş sen zihninde bölmüşsün Türkiye’yi. Sen Şırnak’a gidemiyorsun, Hakkari’de siyaset yapamıyorsun. Yani Diyarbakır’da varlık gösteremiyorsun. Bu kadar, en böyle şiddeti eleştirenleri biraz zorlayın bir aşama sonrasında ver kurtulcu olurlar. Yani orayı bölelim, ayıralım biz burada rahat edelim. Bir adım sonra bunu söylemeye başlarlar. Biz bunların hepsine karşıyız. Ne ver kurtul çözüm, ne bu yaklaşımlar çözümdür. Bu süreç birilerinin ütopyasını, örgütsel hedeflerini yerine getirme süreci değil.”

Akdoğan, “Bu Türkiye hepimizin, biz birlikte Türkiyeyiz. AK Parti’nin sloganı bu ve oralarda varlık gösteren, siyaset yapabilen tek parti AK Parti kaldı. Türkiye’nin birliğinin, bütünlüğünün sigortası durumunda şu anda AK Parti” dedi.

“Tablo doğru okunmalı”

Bu yüzden tablonun doğru okunması gerektiğini vurgulayan Akdoğan, “Biz bunları yapmazsak, bu sorunu çözmezsek, kan akmaya devam edersek, bu sosyal travmaya dönüşürse, insanlar birbirine kem gözle bakmaya başlarsa, o zaman bir risk vardır. Bunu gidermek lazım, biz de bunun için uğraşıyoruz. Yani biz toplumun kabul etmeyeceği, milletimizin içine sinmeyeceği bir adımı atmayız. Türkiye’nin birliğinin, bütünlüğünün teminatı da AK Parti iktidarıdır. Kimsenin ütopyasını gerçekleştirmek için de çaba göstermiyoruz. Böyle bir şeye de izin vermeyiz. Türkiye vatan topraklarında da ameliyata izin vermeyiz. Bunun için burada bu kaygıları, korkuları pompalamak doğru değil. Bunu kaşıyanların ne dediğine bakın, ne önerdiğine bakın, bu konuda bir şey söyleyebiliyorlar mı? Onların zihniyeti zaten bu sorunları derinleştirdi ve eğer o yaklaşımla hareket edilirse bu riskler o zaman büyür.”

“Seçim güvenliği de önemlidir, bunlara karşı da duyarlı olmak gerekir”

1 Mayıs ve Nuvruz bayramlarının yaklaştığı, bazı dönemlerde olayların yaşandığı hatırlatılarak, bu senenin yumuşak geçip geçmeyeceği sorusu üzere, Akdoğan, Haziran’da yapılacak seçimin avantaj olduğunu kaydetti.

Akdoğan seçim süreci olması hem bir avantajdır, hem bir dezavantajdır. Avantaj, seçim süreçlerinde, partiler sandığı odaklandığında, işte milletvekilliği listeleri, adaylıklar, kampanyalara odaklandıklarında, birtakım şeyler biraz devre dışı kalır. Farklı hesaplar, senaryolar, sandık ortaya geldiğinde, bütün siyaset seçime endekslendiğinde farklı birtakım senaryolar devre dışı kalır” dedi.

Bazı grupların seçim günlerini bahane ederek siyasi rant peşinde koşabileceğini söyleyen Akdoğan, geçmişte bazı olayların yaşandığını hatırlattı.

Akdoğan, “Bunlar beklenebilecek şeylerdir. Elbette seçim güvenliği de önemlidir, bunlara karşı da duyarlı olmak gerekir. Ümit ederiz ki huzur içinde, güvenlik içerisinde, kardeşçe bir seçim süreci geçer, gerilim, tansiyon yükselmez. Hep birlikte, milletimizin iradesi nasıl tecelli edeceğini hep birlikte görmüş oluruz. Ben şu anda çok büyük olumsuzluklar beklemiyorum. Şuanda siyasi tansiyonda o kadar yükselmiş değil. Dediğim gibi seçim varsa, sandık varsa birtakım komplolar, oyunlar devre dışı kalmış demektir” diye konuştu.

“MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifası ve milletvekilliğine aday olacağını iki türlü yorumladılar. AK Parti içinde Sayın Erdoğan’ın desteğiyle yeni bir başbakan adayı hatta ‘başbakan olur’ diyenler oldu. İkinci iddia da dokunulmazlık koruması zırhına ihtiyacı olduğu için milletvekili seçilmek istediği söylendi” sorusuna Akdoğan, “Doğrusu çok komedi filmlerini takip edemiyorum, biraz da ciddi bir adam gibi beni görüyorlar. Ama bu tür siyasi değerlendirmeleri görünce gülmeden edemiyorum, çok komik şeyler bunlar” şeklinde cevap verdi.

Akdoğan, “Hakan Fidan’ın, Ahmet Davutoğlu’na karşı bir senaryonun parçası olarak istifa ettirildiği” gibi yorumların son derece yanlış olduğunu bildirdi.

“Büyük bir kara cehalettir” diyen Akdoğan, Hakan Fidan’ın, Tayyip Erdoğan’ın da Davutoğlu’nun da en güvendiği isimlerden olduğunu söyledi.

Akdoğan,  “Biz, 12 yıldır birlikteyiz. Hakan Fidan farklı kademelerde görev yaptı. TİKA Başkanı oldu, MİT Müsteşarı oldu. Biz, bir ekibin parçasıyız, Ahmet Davutoğlu’nun rızası olmadan böyle bir şey zaten olamaz. Böyle bir yorum yapmak, sanki Davutoğlu’na karşı başka bir siyasi senaryonun parçasıymış gibi, böyle konumlandırmak bu tamamen taban tabana zıt bir okuma biçimidir” değerlendirmesinde bulundu.

“Fidan ne yanlış yaptı da korkacak?”

Yalçın Akdoğan, iddia edildiği gibi Fidan’ın koruma zırhı, koruma kalkanı içerisine girmek gibi bir durumunun olmadığını belirterek, şunları söyledi:

“Niye korksun Hakan Fidan, ne yanlış yaptı da korkacak? Yani kurulan kumpaslar, komplolar… Biz bunlarla mücadele ederek bugünlere geldik. Bunlar dün de vardı, bugün de olur, yarın da olabilir. Bunlardan korkumuz olsaydı bu işe girmezdik. Hakan Fidan da böyle bir şeyden korkacak bir karaktere sahip değildir. Bulunduğu pozisyonda bu açıdan hukuki bir şeye de sahip bir yerdir. Bunun için milletvekili olmasına falan da gerek yok. Hakan Fidan değerli bir devlet adamıdır. Onun üzerine bu tür farklı siyasi kurgular, senaryolar uydurmak da doğru değildir. Benim de şahsen çok sevdiğim, değer verdiğim, güvendiğim bir arkadaşımdır Hakan Fidan. Gerçekten son dönemde AK Parti iktidarında çok değerli bürokratlar ortaya çıktı, büyük bir tecrübe oluştu, bunların belki de en önemli isimlerinden birisi de Hakan Fidan’dır.” 

“Hakan Fidan’ın böyle bir düşüncesi de yoktur”

“Hakan Fidan’ın Başbakanlığı gibi bir ihtimal söz konusu mu?” sorusu üzerine Akdoğan, şunları kaydetti:

“Bu tür şeyler çok yanlış. Böyle bir ihtiyaç mı var, böyle bir konu mu var Türkiye’de? Şu anda Türkiye’de Başbakan bellidir, AK Parti’nin Genel Başkanı bellidir, böyle bir arayış da yoktur, Hakan Fidan’ın böyle bir düşüncesi de yoktur. Bu tür şeylere çekmek Hakan Fidan’ı ve Başbakan’ı yıpratmaya dönük yorumlardır. Bunları bir kere tamamen gündem dışında tutmak lazım. Hakan Fidan da buna karşı bir senaryonun içerisinde olacak kişi değildir. Ahmet Davutoğlu’nun yanında yer alacak, arkasında duracak en çok güvendiği isimlerden biridir. Hepimiz bir ekibiz, ekip olarak hareket ederiz, bu bir takım oyunudur, biz de bu hareketin, AK Parti ailesinin bir ferdi olarak hep birlikte hizmet ederiz. Bu tür yakıştırmaların, fitne fesat çabasının bir parçasıdır sadece.” 

Akdoğan, Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olacağı yönündeki iddiaların hatırlatılması üzerine de “Bu tür siyasi görevlendirmeler Genel Başkan’ın, Başbakan’ın takdirinde olan konulardır. Elbette Cumhurbaşkanı’nın da onay merciyi olarak bir iradesi vardır. Onun ötesinde bizim yakıştırma yapmamız doğru olmaz. Hakan Fidan değerli, tecrübeli bir arkadaşımızdır. Her pozisyona da layıktır, ama onun ötesinde biz yorum yapamayız, bu siyasi takdirdir” dedi.

“Fidan’ın kişisel tercihidir”

Akdoğan, bir soru üzerine, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın katıldığı bir televizyon programında, “Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığında başarılı olduğu, aslında milletvekilliğine çok anlam veremediği, Başbakan da olamayacağı” yönündeki açıklamalarını da değerlendirdi.

Programı izlemediğini söyleyen Akdoğan, “Bu Hakan Fidan’ın kendi kişisel tercihidir, elbette Sayın Başbakan ile de istişare etmiştir, değerlendirme yapmıştır ve kendi kararını vermiştir diye düşünüyorum” ifadesini kullandı. 

Akdoğan, “Acaba Hakan Fidan’ın karar almasını etkileyen şey Sayın Davutoğlu’nun daveti mi oldu?” sorusuna karşılık, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Sayın Başbakanımızın burada bir değerlendirmesi, takdiri elbette olmuştur. Yani MİT Müsteşarı pozisyonundaki kişi, kendi kendine böyle bir karar alamaz. Dediğim gibi, biz bir ekibin parçasıyız, bu ekibin başında Sayın Başbakanımız var, onun rızasını almıştır. Burada tabii Hakan Fidan’ın neticede kişisel tercihi. Kolay bir görev değil MİT Müsteşarlığı, 5 yıldır bu görevi yürütüyor. Ne tür sıkıntılar yaşandığını hepimiz gördük, yaşadık. Bundan dolayı farklı bir görevde bulunmak istemiş olabilir. Buna da saygı duymak gerekir.”

“Fidan’ın varlığı çok önemliydi”

Hakan Fidan sonrasında “Hakan Fidan’sız bir MİT, böylesine bir dönemde bir dizi soruna neden olabilir gibi yoruma katılıp katılmadığı sorulan Akdoğan, şunları söyledi:

“Bunlar Cumhuriyet döneminin en önemli kurumlarıdır. Hakan Fidan bu kurumun dönüşümünde, son dönemdeki performansını yükseltmesinde çok önemli katkılar yapmıştır. Onun oradaki varlığı da çok önemliydi. Elbette  bu kurumsal yapı kendini bir şekilde devam ettirecek. Orada da çok değerli arkadaşlarımız var bu işi yapabilecek. Bir kurumun başarıyla devam etmesi kişilerden sonra o kişinin başarısıdır zaten. Eğer onu devam ettiremiyorsa orada, o kişide bir eksiklik aramak gerekir. Bu kurumun başarıyla devam etmesinde de Hakan Fidan’ın oradaki yaptıkları, dönüşümünün etkisi vardır, bu da Hakan Fidan’ın başarısı olur.”

“Erdoğan önemli bir siyasi aktördür”

“Sayın Erdoğan ile çok yakın çalıştınız? Erdoğan bir lider ve siyasetçi kimliğiyle sizi nasıl etkiledi? Üzerinizde nasıl bir iz bıraktı?” sorusu üzerine Akdoğan, bir yerlerde tarih yazılıyorsa onun içinde olmak gerektiğine inandığını söyledi.  

Tayyip Erdoğan’ın tarih yazan liderlerden, Cumhuriyet tarihinde ismi sayılacak bir kaç kişiden biri olduğunu belirten Akdoğan, şunları kaydetti: 

“Tayyip Erdoğan, önemli bir siyasi aktördür. Onunla birlikte olmak, çalışmak ayrı bir onur. Büyük bir lider kolay yetişmiyor. Baktığımızda partilerin kongrelerle gelen genel başkanları var ama bu yetkileri yok. Yani, tarih yazan, büyük, köklü reformlara imza atan, bir şekilde ülkenin mukadderatına etki yapan bir insan olmak, bu başka bir özellik. Böyle bir liderle çalışıyor olmak, bu da insana farklı katkılarda bulunuyor. Böyle baktığımda, ben çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. ‘Bir lider nasıl olur’, bunun Tayyip Erdoğan’ın yanında alabilirsiniz.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “çok sert ve anlık tepkiler veren bir kişi” olarak eleştirildiğinin hatırlatılması üzerine Yalçın Akdoğan, bunların tamamen uydurma olduğunu söyledi.

Akdoğan, Erdoğan ile 12-13 yıldır birlikte çalıştığını, sabah evden alıp, gece eve bırakıncaya kadar yanında bulunduğunu anlattı.

Erdoğan’ın, saatlerce dinleyen, dinleme yeteneği, sabrı, tahammülü olan bir kişi olduğunu ifade eden Akdoğan, “Tayyip Erdoğan, kızan, sinirlenen bir insan değildir. Ben 12 yıl çalıştım, bana bir defa kızdığını hatırlamıyorum” dedi. 

Gelen eleştirilere aynı sertlikte cevap verilebileceğini, TBMM’deki grup konuşmalarında diğer liderlerin konuşmalarına da bakılması gerektiğini söyleyen Akdoğan, “Bazen insan tahammül edemiyor, o kadar sert, yüksek dozajda. O kadar hakaretamiz. Hiç kimse bunları mevzu yapmaz. Bu kadar sert konuşulur mu? Neredeyse ağzından tükürükler çıkacak şekilde bağırarak, çağırarak konuşan genel başkanlar oldu. Kimse onlara laf söylemiyor ama Tayyip Erdoğan kendini savunmak maksadıyla biraz sesini yükseltse, ‘sinirli lider’ deniyor. Bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. 

Yalçın Akdoğan, “Erdoğan’sız bir AK Parti nasıl bir parti oldu? Erdoğan’ın hala adı konulmamış bir liderlik yaptığı yönündeki eleştirilere ne diyorsunuz?” sorusu üzerine, Erdoğan’ın, bu siyasi hareketin kurucu genel başkanı ve lideri olduğunu belirtti. Bu gerçeği kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunun görmezden gelinemeyeceğini ifade eden Akdoğan, “Tayyip Erdoğan’ın başarısı, böyle bir siyasi hareketi ortaya çıkarmak ve bunu kurumsallaştırmaktır ve kendisinden sonrasına dönük geçiş sürecini de bu şekilde, doğru şekilde planlayabilmektir. Asıl büyük liderlik budur” değerledirmesinde bulundu. 

“Hareket büyük bir ahlaki duruş sergilemiştir”

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da süreçte, genel başkan ve başbakan profili olarak oynadığı rolün küçümsenemeyeceğini ifade eden Akdoğan, “Burada bu siyasi hareket, büyük bir ahlaki duruş sergilemiştir. Geçiş sürecinin başarıyla gerçekleşmesinde, bu hareket mensuplarının ahlaki duruşu önemlidir. Ahmet Davutoğlu’nun ortaya koyduğu modelin başarısı önemlidir” dedi. 

Yalçın Akdoğan, “Sayın Başbakan, sizin beklediğiniz performansı ortaya koydu mu?” sorusu üzerine, “Çok üstün bir performans var ortada. Gecesini gündüzüne katan, çok büyük bir gayret, çaba var” diye konuştu. 

Partinin genel başkanı değişmesine rağmen, yeni genel başkanının anketlere göre yüzde 48-49’larda bir başarı trendini devam ettirdiğini ifade eden Akdoğan, birçok değişime rağmen partinin anketlere göre bu bantta kalmasının büyük bir başarı olduğunu dile getirdi. 

Akdoğan, Davutoğlu’nun, dürüstlüğüyle, samimiyeti, fedakarlığı, çalışkanlığı, vizyonuyla Türk siyaseti açısından önemli bir boşluğu doldurduğunu söyledi.

AK Parti için başarının ölçüsü…

“Seçime aynı oy oranında mı gireceğinizi tahmin ediyorsunuz? AK Parti için başarı kriteri nedir?” sorusuna ise Akdoğan, şu cevabı verdi: 

“Her partinin kendi hedefi ve amacıyla bu ölçülebilir. Muhalefetin iktidar olma beklentisi var mı, yok. HDP için başarının ölçüsü, barajı geçmektir. MHP ve CHP için başarının ölçüsü geriye gitmemek, bir puan daha fazla almaktır. AK Parti için başarının ölçüsü, birinci parti çıkmak değil, iktidarını koruyabilmek ve 330’un üstünde milletvekili çıkarabilmek, yani Anayasayı yapabilecek bir çoğunluğa ulaşabilmek. Bunlar, bizim önümüze koyduğumuz hedeflerdir. İktidarını korumak, birinci parti olmak en büyük siyasi başarıdır. Ama onun ötesinde Anayasayı değiştirebilecek bir çoğunluğa ulaşabilmek, bu bizim hedefimizdir. Partilerin performansını kendi ortaya koydukları hedeflerle de ölçmek gerekir.” 

Akdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bursa’daki konuşmasında “En az 400 milletvekili istiyorum” demesinin AK Parti’ye açıkça bir destek midir?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“400 milletvekiliyle Anayasa’yı değiştirebilecek bir iktidar olsun anlamında. AK Parti demiyor burada ama Anayasayı değiştirmek önemli, bu büyük bir toplumsal beklenti, talep öyle bir iktidar olsun ki bu Anayasayı değiştirebilsin. Öyle bir uzlaşı olsun ki o rakama ulaşılabilsin. Bu yüzden yeni anayasa vurgusu olarak okuyorum. Güçlü bir şekilde AK Parti sandıktan çıksından ziyade yeni anayasayı yapabilecek bir güce ulaşabilsin iktidardaki parti anlamında görüyorum”

Paralel yapıyla mücadele

“Paralel yapıyla ilgili süreçte nereye gelindiği, Bank Asya operasyonu ve paralel yapının üstünde bir yapı olup olmadığı” yününde soru üzerine de Akdoğan, “Banka meselesi tamamen hukuki, teknik bir mevzu. Bunun siyasi hiç bir tarafı yok, siyasi konularla değerlendirmemek lazım. Burada özellikle ekonomi yönetimi olarak baktığımızda ilgili kurullar, bunların ne kadar rasyonel bir şekilde işlediğini toplum biliyor. Burada ekonomimin normal, doğal seyrine hiç bir siyasi müdahale olmadığı da ortada. Bu zaten siyasi bir bakış açısıdır. Bu işe siyasi müdahalenin olmaması, siyasi bir perspektiftir. AK Parti’nin duruşu da budur” ifadesini kullandı.

Türkiye’ye uluslararası çevrelerce ciddi bir medya saldırısı olduğunu, Türkiye ile ilgili olumsuz haber yayınlandığını belirten Akdoğan, Türkiye’nin büyümesini ve güçlenmesini istemeyen çevreler olduğunu söyledi.

Akdoğan, “Paralel yapı da bunların bir parçası. Şu anda birçok ülkede, birçok çevrede sırf AK Parti’ye zarar vermek için çok ciddi, Türkiye’yi karalama kampanyası var. Açık bir ihanet içerisinde, kendi ülkesini kötüleyen, ‘işte teröristlere yardım eden, otoriteleşen’, böyle farklı bir Türkiye imajı çizmeye çalışıyorlar. ‘AK Parti iktidarı yıkılsın da Türkiye’ye ne olursa olsun’. Yani AK Parti felsefesinin tam tersi. Biz ne diyoruz: Biz, Türkiye kazanacaksa biz kaybetmeye razıyız. Onlar da ‘AK Parti kaybetsin de Türkiye batarsa batsın’ felsefesiyle hareket eden bir yaklaşım içerisindeler” diye konuştu.

Akdoğan, şöyle devam etti:

“Şimdi bu hastalıklı, habis bir anlayıştır. Ben bu Paris olayları olduğunda şunu söyledim: Yani bu anlayışla gidip insanları öldüren anlayışla diğeri arasında bir fark yok. İkisi de aynı kaynaktan besleniyor. Birisi insanların hayatını yok ediyor, diğeri insanların hayatını mahvediyor. Yani burada yöntemleri farklı olabilir, zihniyet, felsefe aynı yerden besleniyor. Yani kendine hakikatin merkezine koyuyor, amaca ulaşmak için her yolu mubah görüyor. O mubah görmenin sınırı yok, her şeyi mubah görüyor, herkese her şeyi yapabilirim diyor. Kendini cezalandırıcı olarak görüyor, kendi güç kazanması için herkesi kurban edebilir görüyor. Herkese komplolar kurabiliyor, şantaj yapabiliyor, kumpas kurabiliyor. Bu hastalıklı bir anlayıştır. Bunun dinen de çok iyi tartışılması lazım. Burada ilahiyatçılara çok büyük iş düşüyor. Amaca ulaşmak için her yolu mubah gören anlayış.”

“Kendi vücutları yok”

Akdoğan, “Paralel yapıyı, derin devlet yapılanmasına mı benzetiyorsunuz? sorusuna, vesayetçi odakların temel karakteristiğinin bu olduğunu, bu odakların devletin gücünü kullandığını söyledi.

“Çünkü kendi vücutları yok” diyen Akdoğan, derin devlet yapılanmasının da bu yapının da diğerlerinin de devletin vücudunu ve mekanizmalarını kullandığını ifade etti.

Akdoğan, devletin imkanları ile kanunları kullanılarak, birilerine birtakım operasyonlar çekildiğini söyledi.

Gülen’in iadesi konusundaki gelişmelerin sorulması üzerin Akdoğan, konunun hukuki zeminde yürüdüğünü belirtti. Sürecin bir prosedürü olduğunu, prosedür bittiğinde bununla ilgili taleplerin yapılacağına, gerekli hukuki mücadelelerin verileceğini kaydetti.

“Suriye Devlet Başkanı Esad’ın görevden ayrılacağı ve devrileceğine dair Türkiye bir hesap hatası yaptı mı?” sorusuna karşılık da Akdoğan, “Bu hesap hatasıyla alakalı bir durum değil. Burada neyi dikkate almamız gerekir. Bir, ulusal menfaatleriniz, güvenliğiniz. İki, sizin temel yaklaşımlarınız. Türkiye bu konuda ahlaki bir duruş sergiledi. Kendi inancı, felsefesi, yaklaşımları insani değer açısından. Şimdi bu eleştiriliyor, ‘çok sert çıktı, Esed’i karşısına aldı’ diye. Peki öyle olsaydı Türkiye şu anda yerden yere vurulurdu. Bölgede şu anda sahip olduğu imaja sahip olamazdı. Bugün Ortadoğu’da bölge halklarının gönlünde yer edinen bir Türkiye var” diye konuştu.

Yunanistan’da solun başarısı

Akdoğan, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın seçimde büyük bir zafer elde ettiğinin hatırlatılması ve “Bu büyük bir umut olarak görüldü, Türkiye’de de sol partiler benzer bir zaferi elde edebilir mi?” sorusu üzerine, “Sol bir parti olursa o zaman değerlendiririz” dedi.

Yunanistan’da solun iktidara gelmesinin bir travmanın, krizin sonucu olduğunu söyleyen Akdoğan, “Diğer ülkelerde sol partiler geldi, bu da solun dönüşüm geçirmesiyle ulaştığı bir noktaydı. Türkiye’de böyle bir solda kendi içinde bir tartışma özeleştiri, bir dönüşüm süreci yaşanmadı. Bundan dolayı solun, sol denen ve sol olmadığı da aşikar olan partilerin öyle bir başarı kazanma şansı yok bence” şeklinde konuştu.   

Tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hayatını kaybeden Türk Sanat Müziği sanatçısı Müzeyyen Senar’a rahmet dileyen Akdoğan, basın yayın kökenli olduğunu ifade etti.

Akdoğan, daha çok köşe yazarlığı ve dergicilik yaptığını, bakan olana kadar yazmaya devam ettiğini ifade ederek, hem akademisyen hem de köşe yazarı kimliğiyle her gün bir şey yazmanın, gündemi takip etmenin, düşünceleri aktarmanın önemli bir bağımlılık oluşturduğunu söyledi. 

Yazı yazmayı özlediğini ve zaman zaman düşünce sayfalarına analiz gibi yazı gönderdiğini aktaran Akdoğan, “Hayatımdaki temel köşe taşları nelerdir diye baktığımda, akademisyenlik bunun bir parçası, köşe yazarlığı da bunun bir parçası. Yani danışmanlık, siyaset, bakanlık bu da iş olarak bir parçası. Bütün bunların, hepsinin temelinde fikir var. Siyasetçi olarak daha siyasi düşünceyle uğraşmak durumundasınız. Yani yaptığımız şey fikri dışa vurmak. Bunun araçları, yöntemleri farklı oluyor. Ama ben özlüyorum köşe yazarlığı yapmayı” dedi.

“Artık görsellik ön plana çıkmaya başladı”

Çelik’in, gazetelerin sayfa düzeni hakkında soru yönelttiği Akdoğan, gazeteciliğin her alanında çalıştığını dile getirerek, alanlar hakkında fikir sahibi olduğunu söyledi. 

Akdoğan, artık gazete tasarımlarında görselliğin ön plana çıktığını belirterek, gazetelerin televizyonla yarışmak için görselliği öne çıkarmaya başladığını anlattı. 

Teknolojinin gelişmesiyle daha çarpıcı sayfalar yapmanın da mümkün olduğunu ancak daha çok klasik tipteki gazete tasarımlarını beğendiğini ifade eden Akdoğan, “Yani o klasik gazetecilik açısından Cumhuriyetin farklı bir yeri vardır. Daha sonra tabii biraz daha görselliğin ön plana çıkmasıyla diğer gazetelerde de bir değişim oldu. Şu anda birçok gazete aslında sayfa düzeni bakımından başarılı” dedi.

“Sosyal medya fikir veriyor”

Çelik’in, “Sosyal medyayla aranız nasıl. Twitter’da varsınız tweetleri kendiniz mi atıyorsunuz?” sorusuna Akdoğan, çok fazla kullanamadığını, bazen danışmanlarının duyuru niteliğinde olan programlara ilişkin tweet attığını ancak mesaj niteliğindekileri kendisinin yazdığını söyledi.

Akdoğan, sosyal medyayı çok fazla takip edemediğini aktararak, “Ama danışmanların bir sosyal medya raporu hazırlıyorlar. Yani hem gündemde hem de bizimle ilgili neler söyleniyor bununla ilgili ayrıntılı bir rapor hazırlanıyor” dedi.

Sosyal medyanın önemli olduğunu dile getiren Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gayri ciddi de çok şeyler de oluyor tabii sosyal medyada. Yani çok ona takılıp, o sele kapılıp gitmek doğru bir şey değil. Ama bir fikir de veriyor. Toplumun hiç değilse bir kısmında ne olup bittiğine dair. Bu toplum genelini yansıtmıyor. Ama bir bölümünde bir tartışma var. Manipülasyonlar var, dezenformasyonlar var. Yani trollerin bir takım uydurma şeyleri var. Bu açıdan da sağlıklı bir iletişim ortamı oldu da söylenemez. Ama onun ötesinde toplumun bir kesimde ne olup bittiğine dair da fikir veriyor. O yönüyle de takip etmek lazım. Bir de son dakika haberleri diyebileceğimiz gelişmelerin takibi açısında da sosyal medya önem taşıyor. Ani birçok kişi artık televizyonlardan, radyolardan değil sosyal medya üzerinden anlık gelişmeleri takip ediyor.”

“Dostluk kazanmış oldu”

Söyleşide Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, özel yaşamına ilişkin bilgileri paylaştı.

“Fenerbahçelisiniz, Trabzon’a da bir sempatiniz olduğunu biliyorum. Kim şampiyon olsun?” şeklindeki soru üzerine Akdoğan, “Ben, babam Trabzonlu olduğu için Trabzonspor’a sempatim var ama İstanbul Anadolu yakasında oturanlar, -ben Pendik’te büyüdüm- daha çok Fenerbahçe’yi tutma eğiliminde olurlar. Ben o yüzden Fenerbahçeliyim. Trabzon’a da sempatim var. Dün dostluk kazanmış oldu” ifadelerini kullandı. 

Akdoğan, soru üzerine 9 aylık bebeklerinin bakımı konusunda eşine yardımcı olduğunu, aşı günlerini yakından izlediğini ve bebeğin hayatlarına renk getirdiğini söyledi. 

“Bebeğinizin adını sayın Erdoğan mı önerdi? Bir bebeğiniz olması konusunda sizi yüreklendirdi mi?” şeklindeki soru üzerine Akdoğan, “Sayın Cumhurbaşkanımız bütün Türkiye’yi yüreklendirdi” diyerek espri yaptı. 

“Siyasete nereden girdim dediğiniz oluyor mu?” şeklindeki soru üzerine, bunun hayat felsefesiyle yakından alakalı olduğunu belirten Akdoğan, “Bir yerde mücadele varsa onun içinde olmamız lazım diye hep baktık. Bu şekilde hayatımız anlam kazanır diye düşündük. Bugün siyasetçi olarak bir siyasi mücadelenin içindeyiz. Dün köşe yazarı olarak, daha önce dergici olarak, akademisyen olarak bir şekilde hayata anlam kazandıracak bir perspektifle yaşamaya çalışıyoruz” dedi. 

Medya özgürlükleri konusundaki eleştiriler

Hakan Çelik’in medya özgürlükleri konusundaki eleştiriler yapıldığını hatırlatması üzerine, Akdoğan, bu eleştirilere katılmadığını aktardı.  

İşin içinde olan birisi ve çoğu zaman da suçlamalara maruz kalan ve olumsuzlukların parçası olarak görülen, gösterilen kişi olarak büyük haksızlık yapıldığını düşündüğünü ifade eden Akdoğan, şöyle dedi:

“Medya eleştirmeye alışmış ama eleştirilmeye alışmamış. Tayyip Erdoğan içi dışı bir olan birisi. Bir şey gördüğü zaman, okuduğu zaman o da direkt cevap veriyor, eleştiriyor. Her sabah birileri kalkıp bugün Tayyip Erdoğan’ı nasıl yerden yere vururuz, nasıl hırpalarız… Bu gazetecilik bilgi aktarma, kamuoyunu bilgilendirme faaliyeti değil. Doğrudan bir siyasi mücadelenin parçası olarak kendilerini konumlandırıp, işi gücü varlık sebebi hükümete karşı olmak veya Tayyip Erdoğan’ı yıpratmak gibi gören kişilerin yazdıklarına, Tayyip Erdoğan da siyaset marifetiyle cevap veriyordu. Bu bir basına müdahale gibi algılanıyor. Ben bunun böyle olduğuna düşünmüyorum. Bugün gazetelerin sayılarına da bakın, ağırlıklarına da bakın her gün işi gücü ‘hükümeti eleştirmek’ demiyorum ‘hükümete savaş açmak’ olan, yani doğruluğu yanlışlığı tamamen bir kenara, her türlü saldırıyı yapan, onlarca belki gazete var, medya kuruluşu var. Bunlar üzerinden medyaya müdahale olsa, sansür olsa, yasakçı anlayış olsa bunlar olamazlar. Bunlar bunu yapamazlar, böyle bir şey olabilir mi? Dünyada belki de en fazla hükümetin bu şekilde yerden yere vurulduğu bir medya düzeni Türkiye’de var.”

Kayıt dışı, düşük maaşla çalıştırılan ve kapının hemen önüne konan muhabir, kameraman ve fotomuhabirlerin durumlarının her zaman gözardı edildiğini, birilerinin ise astronomik ücretlerle medyada köşe yazarı olarak köşe tuttuğunu aktaran Akdoğan, “Ben basın emekçilerinin gerçek meseleleriyle ilgilenmeyi tercih ediyorum. Diğeri tamamen siyasi manipülasyon. Bu yüzden böyle bir müdahale olduğunu düşünmüyorum” dedi. 

“Hepsi külliyen yalan”

Akdoğan, kendisinin de pek çok gerçek dışı itham ile karşı karşıya kaldığını ifade ederek, “Birisi birisini aramış, işten attırılmış, şöyle olmuş böyle olmuş… Hepsi külliyen yalan” diye konuştu. 

Hakan Çelik’in “Herhangi bir kişinin işten attırılması konusunda patronajla, doğrudan ya da dolaylı bağlantınız oldu mu telkininiz oldu mu?” şeklindeki sorusuna ise Akdoğan, “Hiç olmadı. Siz beni biliyorsunuz. Ben gazetecilikten geliyorum, köşe yazarlığı yaptım, danışman olarak basınla ilişki içinde olan birisiyim. Basın beni arar, ben neredeyse artık tanıdığım gazeteci arkadaşlarım bile telefonlarına çıkmıyorum ki bir müdahale gibi algılanmasın. Bu kadar kendimi kenara çekmiş durumdayım. Buna rağmen bu tür şeyleri yakıştırıyorlar” karşılığını verdi. 

Akdoğan, bazı köşe yazarları ya da yayın yönetmenleri içinde, kişisel beceriksizliklerini örtmek için “Hükümet’e sataşayım, işime son verilsin ve siyasi bahanem, gerekçem olsun” gibi numara yapanların da olduğunu kaydederek, “Bunlar tamamen dışımızda gelişen olaylar. Bunu hiç kimse de gösteremez, hiç kimse de iddia edemez. Tamamen biz bu işlerin dışındayız” diye konuştu. 

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X