DİLEK ATLI
Nilüfer Belediyesi katkılarıyla her ay düzenlenen ve bir yazarın konuk olduğu ‘Edebi Kazılar’ etkinliğinde genç yazar Murat Özyaşar, Bursalı edebiyatseverlerle buluştu. Yazarın Doğan Kitap’tan çıkan son öykü kitabı “Sarı Kahkaha”, Nilüfer Kütüphanesi tarafından katılımcılara hediye edildi.
Moderatörlüğünü Çağlayan Çevik’in yaptığı Nilüfer Belediyes Akkılıç Kütüphanesi’ndeki etkinlikte Özyaşar’ın hayat hikâyesinin yanı sıra yazın hayatına ve kitaplarına ilişkin konulara değinildi. Aynı zamanda edebiyat öğretmeni olan Özyaşar, kitap okumanın önemine değinerek, “İyi bir okur, iyi bir yazar adayıdır” dedi.
DİLİN KUDRETİ
Söyleşiye “Sarı Kahkaha” kitabından “Yasak Bölge” ve “Kriz” öykülerinden birer bölüm okuyarak başlayan Özyaşar, “Anadolu’daki her çocuk gibi bazen başınıza güzel şeyler gelir. Benim başıma gelen güzel şeyse Diyarbakır’da ortaokuldayken dersimize bir hafta boyunca giren stajyer edebiyat öğretmeni Bilal Küçük’tür. Bu, üniversite son sınıf öğrencisi öğretmeni hiç unutmadım. Bir gün tahtaya Yahya Kemal’in Sessiz Gemi şiirini yazdı. Bu şiiri ölümle ilişkilendirdi. Oysa şiirde ölüm sözcüğü yoktu. Dille bir gemiyi tabut yapabiliyordunuz. Dilin bu kudreti, benim dil ile olan ilişkimdeki ilk kırılma noktası oldu” dedi.
Diyarbakır’da büyüyen bir çocuk olarak kütüphaneler ile ilişkinin hep iyi olduğunu belirten yazar, “İl Halk Kütüphanesi’nden sonra yatılı okulda eğitim gören bir çocuk olarak okulumuzun iki katlı devasa kütüphanesinden yararlandım. Bu, benim için büyük şanstı çünkü MEB’nin tüm klasik eserleri o kütüphanede vardı. Böylece Türk ve yabancı klasiklerle tanıştım. Sonra da edebiyat okumak istedim. Sandım ki üniversitede edebiyat okursam sınıfta birbirimize Cemal Süreya okuyacağız. Öyle olmuyormuş, okulu zor bitirdim. Ama Bilge Karasu’nun usta çırak ilişkisi çerçevesinde öğrencisi olan biriyle tanıştım. İki yıl boyunca onun evinde 3-4 öğrenci olarak çalıştık. Orada birlikte okumalar yaptık işte. Okumalarım da böyle gelişti. İyi bir okur, iyi bir yazar adayıdır aslında” diye konuştu.
“OLABİLDİĞİNCE OKUDUM…”
Kendini birdenbire yazma eyleminin içinde bulduğunu ifade eden Özyaşar, Yaşar Kemal’in “Mecbur insanlara baktım hep” sözüne atıfta bulunarak dinleyicilere şunları aktardı:
“Benim de mecbur bir halim vardı. Anadilim Kürtçeydi. Türkçeyi ilkokula giderken öğrendim. Bunun için Türkçenin en iyi yazarlarını hatmetmem ve sonrada unutmam gerekliydi. Ben de böyle yaptım. Ferit Edgü’den Türkçeyi öğrendim diyebilirim. Bilge Karasu, Vüs’at O. Bener için de aynı şeyi söyleyebilirim. Yusuf Atılgan’dan kısa cümle kurmayı ve taşraya bakmayı öğrendim mesela. Orhan Kemal’dense diyalog kurmayı. Sonra bir de Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Ece Ayhan gibi şairler var tabii ki. Olabildiğince okudum. Bu nedenle bu isimlerin bende imzası var demek mümkün.”
İLK KİTABIYLA ÖDÜLLER ALDI
İlk kitabı Ayna Çarpması ile Haldun Taner Öykü Ödülü ile Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne lâyık görülen Özyaşar, ‘Öykü yazıyordum ve bu öykülerin yer almasını istediğim bazı dergiler vardı. Bunlardan biri de Adam Öykü’ydü. Bir gün bir cesaretle 5 öykümü Semih Gümüş’e mail attım ve ilk öykülerimin Adam Öykü’de yayımlanmasını istediğimi not düştüm. Öyküler yayımlandı. Bunlar, Ayna Çarpması ile kitaplaştı. Ödüller aldı. Bu da imzamın görülmesine, okurların ilgi göstermesine vesile oldu’ dedi.
Tomris Uyar’ın ‘Okur için yazmak suçtur; okura yazmak gerek’ sözünü hatırlatan Özyaşar, “Bazı yazarlar okuru müşteri gibi görür. Benden çıkan bir cümle ya da hikâyenin okura geçmesini istiyorum. Ben, okura yazmak istiyorum” dedi.
Yazar, öykülerindeki kahramanların yoksunluk haline değinen moderatör Çevik’e şu sözlerle karşılık verdi: “Necati Tosuner, kamburdur. Hikâyelerinde de kambur karakterler vardır. Ki kendisi kamburunu ‘sırtımdaki sivilce’ diye tiye alan bir tabirle ifade eder. Ben, planlamadan topal bir kahramam yaratıp bunu çok kullanınca okurların birçoğu benim topal olduğumu düşündüklerini itiraf ettiler. Sonra bunun üzerinde düşündüm ve bunu yine iki dillilik haline bağladım, bundan kaynaklandığına karar verdim. Aksayan bir dil, kahramanların gövdesine yansıyor denebilir.”
Yazarken dolma kalem ve siyah çizgili harita metod defteri kullandığını, öykülerini bilgisayarda yazmadığını söyleyen Özyaşar, öğrencileriyle çıkardıkları dergilerin hikâyesini ise şu sözlerle aktardı:
“Vüs’at O. Bener’in Havva adlı bir öyküsü vardır. Besleme bir çocuğu anlatır Bener. Ben de bir gün derste öğrencilerime mektup türünü anlatırken bir fikir geldi aklıma. Bu öyküyü çocuklara okudum ve dedim ki, Havva’ya mektup yazın. Mektup kağıtlarına yazılan bu mektuplar bir hafta sonra bana verildi. Çok güzel şeyler yazmışlardı çocuklar. Bende kalmamalıydı ve ben de Bener’in eşi Ayşe Hanım’a ulaştım. Mektupları ona gönderdik. O da Vüs’at O. Bener’e vermiş ve Bener, hayatında aldığı en güzel hediye olduğunu söylemiş. Yazar, 2005 yılında vefat edince de bu mektuplar kitaplaştı. Çocuklarla söyleşi yapıldı ve biz birden meşhur olduk. O dönemde henüz kitabım falan da yoktu ortada. Birilerine değdik böylece. Daha sonra Diyarbakır’daki Bağlar ilçesindeki bir lisede görev aldım ve öğrencilerle Hişt Hişt adında bir dergi çıkardık. Bu dergi, ulusal basında haber oldu. Böylece YKY, bize bir kamyon kitap gönderdi ve bir kütüphane kurduk. Üç yıl boyunca dergi çıktı. Bu öğrenciler, belki de böylece üniversite kazandılar. Tıp da okusa, hukuk da edebiyat okuması gerektiğini bilecek öğrenciler yetişti.”
Söyleşinin sonunda dinleyicilerden soruları yanıtlayan Özyaşar, kitaplarını imzalamayı da ihmal etmedi. Nilüfer Kütüphane Müdürü Şafak Pala, Özyaşar ve Çevik’e birer özel tasarım defter armağan ederek, katılımcılara teşekkür etti.