DİLEK ATLI – Fotoğraf: KADİR İNCESU
Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü’nün, babasının 100. yaşını kutladığı 2014 yılında hazırladığı fotobiyografi kitabı “Sessizlerin Sesi”ni ele aldığımız röportajda, usta kalemin yaşamından kesitlere de değindik. Orhan Kemal Müzesi’nin kurucu Öğütçü, babası için “Ülkemin değerli kahramanlarından biri. Sanatını kendi zenginliği için düşünmemiş, toplumsal zenginliği her zaman en önde savunmuş bir mücadele adamı. Onun eserlerinden hâlâ öğreneceğimiz çok şey var” diyor.
Belgesel tadındaki Sessizlerin Sesi (Orhan Kemal fotobiyografisi) fikri nasıl ortaya çıktı ve gelişti?
Babamla ilgili fotoğrafların yer aldığı bir kitap düşünüyordum. Yıllar içinde müze çalışmalarım sırasında pek çok arşivden, dostlardan fotoğraf toplamıştım. Bu kitabı hazırlarken okullarda ve diğer etkinliklerde Orhan Kemal’in hayatını anlatıyordum. Adana’da Tüyap Kitap Fuarı’nda babamın hayatı üzerine yaptığım konuşmanın bitiminde dinleyicilerden biri bu anlatılanların çok güzel olduğunu, bunu yazılı olarak kendisine verip veremeyeceğimi sordu. Yaşadıklarımı ve ailemin bende kalan izlerini anlatıyordum. Yazılı metin yoktu. Daha sonra düşündüm ve yazmaya başladım. Belki çok kapsamlı bir hayat hikâyesini anlatmıyordum ama tüm hayatındaki önemli anları bir konuşma süresince dinleyenlere aktarabiliyordum. Sonunda elimde yazılı bir metin de oluştu. Yayınevi bunu fotoğraflarla birlikte “fotobiyografi” alt başlığıyla yayımladı.
Kitapta yer alan birçok farklı fotoğraf var. Bu fotoğrafları nasıl elde ettiniz, bir araya getirdiniz?
2000 yılında Orhan Kemal Müzesi’ni açarken elimde ailemizin arşivinde bulunan 70 kadar fotoğraf vardı. Bunlar şu an bizim müzenin duvarlarında belli konu başlıkları altında sergileniyor. Geçen bunca yıl içinde elimdeki fotoğraf arşivi çeşitli araştırmalarım sonucunda zenginleşti. Gazete arşivlerini, özel koleksiyonları tarayarak babam ve aileyle ilgili 300’e yakın fotoğraf derledim. Ama dediğim gibi bunları müzenin kuruluşundan kitabın çıkmasına kadar geçen 14 yılda derledim.
Kitapta kimlerin katkısı var? Ne kadar sürede hazırladınız?
Burada Adanalı dostlarımdan Nevzat Hız, Yüksel Hançerli, büyük fotoğrafçılar Ara Güler ve Fikret Otyam’ı anmadan geçemem. Ayrıca Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet gazetelerinin arşivlerinde çalışmalar yaptım. Akrabalarımız ve diğer babamın dostlarının bana verdikleri fotoğraflar bu kitabın oluşmasında çok kıymetli bir yer tutar.
Özellikle öne çıkan, sizin de ilginizi çeken fotoğraf ya da bir hikâye var mı?
Babamın hayatını çocuğunun gözünden anlatmam benim için apayrı bir duygu yumağı. Bu kitabı hazırlarken benim bile bilmediğim pek çok ayrıntıyı bulmam söz konusu oldu. Bunların hepsini yazdım. Örneğin babamın “Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl” kitabında yer almayan bir anısını ben burada anlattım. Beyazıt Meydanı’nda babamın çekilen fotoğrafı da benim için güzel karelerden biridir.
Kitabın arka kapağında bir de CD var. Bu CD’nin içeriği neleri kapsıyor?
Bu kitabı 100. yaşına armağan olarak hazırlamıştım. Hem fotoğraflar hem de kendi sesinden bir CD okuyucularımıza hoş bir anı olur düşüncesiyle babamın ölmeden önce alınan ses kaydını kitaba ekledim. Ben babamın sesini duyan onunla yaşayan biriydim. Ama okuyucularımız belki yıllar sonra onu tanıyan ve seven dostlarımız için kendi sesini duymaları bir ayrıcalıktır. Bunu gerçekleştirdim. CD’nin içinde kendi sesinden eserlerinden bölümler ve Sofya Radyosu’nda yapılan röportaj yer alıyor. Sanırım bu hoş sürpriz onların da hoşuna gitmiştir.
“Sessizlerin Sesi” kitabından hareketle, Nâzım Hikmet’in ve Bursa yıllarının Orhan Kemal’in hayatındaki yerini paylaşır mısınız?
Biliyorsunuz üstat, Nisan 1940’da Adana Cezaevi’nden Bursa Cezaevi’ne naklediliyor. Daha önceki hapishanelerde şiir yazdığı için cezaevinde şair olarak tanınıyor. Ta ki Nâzım Hikmet’in Aralık 1940’ta Bursa Cezaevi’ne Çankırı’dan nakline kadar. Bu ikilinin güzel anıları babamın demin sözünü ettiğim kitabında mevcut. Aslında yeri gelmişken bu kitabı da okuyucularımızın mutlaka okumasını öneririm. İki insanın dostluğunun -ki aralarındaki yaş farkı on iki olmasına rağmen- ne kadar sıcak ve karşılıksız bir sevgi üzerine kurulduğunu görmek açısından çok önemli. Baba oğul, usta çırak, öğretmen öğrenci bazen de iki yakın arkadaş gibi geçen bir üç buçuk yıl. Ben bu kitaptan çok etkilendiğim için onu aynı zamanda tiyatroya da uyarladım. Babamı şiirden düz yazıya yönlendiren çok büyük bir ustadır Nâzım Hikmet. Zaman zaman birbirlerine küsseler bile babam onu çok sevmiştir. Hapishane ona Nâzım Hikmet Üniversitesi olmuş ve oradan yaşamı boyunca dünya çapında büyük eserler verecek bir sanatçı ve yazar olarak ayrılmıştır.
‘Babam insan sevgisiyle dolu bir sanatçı’
Siz, bir oğul olarak babanız Orhan Kemal’i hangi sözlerle anarsınız okurlara?
Babam insan sevgisiyle dolu bir sanatçı. Bu ülkenin sorunlarını eserleriyle ortaya koyan ve çözümü de mutlaka insanların kendisinde olduğunu belirten bir yazar. Benim için de ülkemin değerli kahramanlarından biri babam. Sanatını kendi zenginliği için düşünmemiş, toplumsal zenginliği her zaman en önde savunmuş bir mücadele adamı. Onun eserlerinden hâlâ öğreneceğimiz çok şey var. Sadece umudunu ve iyimserliğini kendimize rehber edinmemiz bile başka bir dünyanın var olacağını bize gösterir. Bu kadar zor koşullarda mücadele ederek yerelden evrensele ulaşan sanatçımız bize yol göstermeye devam ediyor. Sözümü onunkiyle bitirmek isterim: “Kara gün kararıp gitmez…”