Davutoğlu, Alman Haber Ajansı’na (DPA) verdiği demeçte, Türkiye’de Suriye’den 2,5 milyon, Irak’tan da 300 bin sığınmacının bulunduğunu belirterek, Türkiye’nin sığınmacılar için 10 milyar Euro harcadığını ifade etti.
Türkiye’nin göçü gerçekten sonlandırıp sonlandırmayacağı ve AB’nin ödeyeceği 3 milyar Euronun yeterli olup olmayacağına ilişkin soruya karşılık Davutoğlu, “Sığınmacı krizinin esas sebebi Türkiye veya Türkiye’yle ilgili bir şey değildir. Türkiye en ağır bir şekilde etkilenen ülkedir. Biz krizi ihraç etmiyoruz. Türkiye’ye kriz ihraç edilmiştir. Bu şimdi bir Avrupa krizi oldu” dedi.
AB ve uluslararası toplum ile beraber yapılacak çok şeyin bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, “Ancak hiç kimse Türkiye’nin tüm yükü tek başına üstlenmesini bekleyemez. 3 milyar avro, yükün paylaşılması konusunda siyasi irade göstermek içindir. Bunu tekrar tekrar gözden geçireceğiz çünkü (krizin) ne kadar süreceğini kimse bilmiyor. Ve biz AB’den para dilenmiyoruz. Ancak eğer yükün paylaşılmasına ilişkin ciddi bir irade varsa, oturup, krizle ilgili ayrıntıları konuşmamız lazım” şeklinde konuştu.
Türkiye’de yeni hükümetin kurulmasının ardından Alman hükümetiyle bugün ilk yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi toplantısının yapılacağına dikkati çeken Davutoğlu, sığınmacı konusunun da gündem maddelerinden biri olacağını kaydetti.
Toplantıda aynı zamanda terörizmle mücadele, istihbarat servislerinin işbirliği ve Suriye, Irak, Ortadoğu ve Balkanlar’daki bölgesel konuların ele alınacağını anlatan Davutoğlu, sığınmacılara ilişkin ortak AB-Türkiye eylem planı konusunda nelerin başarıldığının konuşulacağını kaydetti.
Davutoğlu, Türkiye’nin iki hafta önce üçüncü ülkelerden gelen Suriyelilere vize uygulaması getirdiğini hatırlatarak, geçen hafta Bakanlar Kurulunda da Suriyelilere Türkiye’de çalışmaya izin veren bir karar alındığına işaret etti.
Türkiye’nin herhangi bir zamanda AB’ye tam üye olmayı bekleyip beklemediği ve Türkiye’nin böyle bir isteği olup olmadığına ilişkin soruya da Davutoğlu, “Evet, bu bizim arzumuz. Bu bizim stratejik hedefimiz. Tabii ki Kıbrıs konusu gibi zorlukları biliyoruz. Nihai bir çözüm bulmak için Kıbrıs konusunda olumlu bir gelişme olacak. AB-Türkiye ilişkilerinde son 3 ayda çok olumlu bir olumlu momentum oldu. Birçok cephede olumlu gelişmeler var. Tüm bu iyileştirmelerin sonucunda Türkiye’nin sonunda bir gün AB üyesi olacağına eminim” yanıtını verdi.
12 Ocak’ta İstanbul’da meydana gelen ve 10 Alman’ın hayatını kaybettiği terör saldırısına ilişkin soruşturmayla ilgili soru üzerine Davutoğlu, “Alman misafirlerimize ve ailelerine tekrar başsağlığı diliyorum ve 78 milyon Türk’ün taziyelerini iletmek istiyorum. Bu hepimiz için büyük bir acıydı. İstihbaratımız ve güvenlik birimlerimiz yoğun çalışıyor. Belirli ağlar tespit edildi. Soruşturma sürüyor. Tüm ayrıntılar Alman istihbaratıyla paylaşılıyor” dedi.
“Operasyonlar devam edecek”
Başbakan Davutoğlu, ”Güvenlik güçleri son aylarda PKK terör örgütüne yönelik operasyonlara başladı. PKK ile yeniden müzakerede bulunma şansı var mıdır veya hükümetiniz ne planlıyor” şeklindeki soruya karşılık şunları kaydetti:
“PKK bir terör örgütüdür. 2013 yılında Çözüm Süreci’ne başlamıştık. Bu sürecin temeli de PKK’lı teröristleri silahsızlandırmaktı. 2013’de tüm silahlarını bırakmaya ve Türkiye’den çıkmaya söz verdiler. Ancak bu sözü yerine getirmek yerine, terör faaliyetlerini ve çatışamaya devam edebileceklerini düşündüler. Hiçbir demokratik ülkede hükümet, ülkenin bazı bölgelerinde silahlı gruplarını varlığına ve teröristlerin varlığına izin vermez. Kamu düzeninin yerine getirilmesi meşru seçilmiş hükümetin sorumluluğudur. Bu operasyonlar, silahları bırakana kadar, caddelere mayın koymaya son verene kadar devam edecek. Bu operasyonlar tüm belde ve şehirler her türlü silahlı illegal gruplardan temizlenene kadar devam edecek.”
Türkiye’de bazı gazetecilerin cezaevlerinde olduğuna ilişkin bir soru üzerine Başbakan Davutoğlu, “Türkiye’de ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir şey varsa buna karşı çıkacak ilk kişi ben olacağım. Hükümet karşı her türlü eleştiri son seçim kampanyasında yöneltildi. Hiçbir kısıtlama yoktu. Gazetecilerin cezaevinde bulunmalarının çoğu 1990’lı yıllardan kalma, bizim hükümet olduğumuz dönemden değil. Hepsi gazetecilikle ilgili olmayan illegal faaliyetlerden dolayı hapse konuldu. Kısa süre önce de yeni konular oldu ve hukuki süreç devam ediyor. Suçlamalar, gazetecilik faaliyetleriyle ilgili değil, gizli belgelerin yayınlanmasıyla ilgili” dedi.