İşte o röportaj:
Bu sefer teklif gazeteden geldi, “Şeyma boşanma sonrası konuşmadı, sorsana konuşur mu?’ dediler. Aradım, kabul etti.
Healthyish’de buluştuk.
O ne ya! Bebek’teki kafenin önünde öbek öbek insan. Ben, önce bir olay var zannettim, kalabalığa anlam veremedim. Sonradan anladım ki, hepsi kafeye girmeye çalışıyor. Şaka gibi. Benim gittiğim güne özel miydi bilmiyorum ama resmen izdiham vardı, bazıları girip yer varsa oturuyor, bazıları meraktan şöyle bir dolaşıp, yer olmadığı için çıkıyor. Her telen çalan bir müşteri profili. Arap turistler de vardı, 15 tatil için Türkiye’nin her yerinden gelen yerli turistler de. Anneler, babalar, lise öğrencileri, spor yapıp gelenler, kitap okumak için gelenler, story çekenler, bloggerlar, influence’lar, vay anam vay, İstanbul’da görülecek cazibe merkezlerinden biri olmuş.
“Ben de oradaydım” diye sosyal medyada paylaşılacak bir yer olmuş, Şeyma da, Nusret gibi bir şey olmuş! Herkes ama herkes onunla selfie çektirmek istiyor. Hatta, sıraya giriyor. O da, Allah için, kimseyi kırmıyor.
Uzuuuun bi röportaj oldu. Ancak bir bölümü gazeteye sığabildi, tamamı burada…
Hızına yetişmek mümkün değil Şeyma! En son konuştuğumuzda Acun sana çok aşıktı! Öyle demiştin. Sonra küt diye boşandınız… Neler oldu? Bu noktaya nasıl gelindi?
-Hayat dediğin şey, tam da bu! Dünü biliyorsun, yaşadığın anı biliyorsun ama yarını kestiremiyorsun. O yüzden ben hep kaderci oldum: “Bir anda her şey değişebilir. Ayağım takılır düşerim ya da başıma bir şey başıma gelebilir!” Önemli olan tek şey, çocuğumun, ailemin, sevdiklerimin ve benim sağlığım. Gerisi, olacağına varıyor “Acun bana çok aşık!” lafı, o konuştuğumuz zaman dilimi için geçerliydi…
İyi de bu kadar hızlı mı değişir duygular?
-Buna cevap vermeyeceğim. Ama gerçekten aşıktı. Yalan değil yani. Fakat dediğim gibi, kimse yarın ne olacak bilemiyor.
Boşanma esnasında ismin başka erkeklerle anıldı…
-Hepsi yalan! Hepsi arkadaşlarımdı. Hakkımda o kadar çok iftira atıldı ki, hangi birine cevap vereyim…
Ben Acun’la ilgili detaylı konuşamayacağını aranızda bir protokol olduğunu, bunun da bir yaptırımı olduğunu biliyorum. Sadece senin açını soracağım… Siz, ayrı noktalara mı büyüdünüz?
-18 yaşında birlikte olmaya başladığımız için, onunla büyümüş oldum. Ve ister istemez onun hayatını yaşadım… Hep onun sevdiği şeyleri yapıp, aslında onları ben de seviyorum ve mutlu oluyorum sandım. Evet, bana inanılmaz güzel şeyler kattı. Ayaklarının üzerinde durabilen bu güçlü bir kadınsam sebebi Acun’dur! Ona çok şey borçluyum. Yaşadığım onca kötü şeye rağmen, hiçbir koşulda yıkılmamamı sağlayan Acun Ilıcalı’dır. Hala büyük hayranlık hissediyorum ve her zaman ona teşekkür ediyorum.
O olmasa, sen var olamaz mıydın?
-Öyle de demeyelim… Bu da kader. Biraz da kişilik. Varlıklı insanlarla birlikte olan, evlenen pek çok kadın var, ama onlar kendilerini benim kadar geliştiremediler. Ben durumu kendi lehime çevirebildim. Benim kendi bir tarzım var. Yaratıcılığım var. Kabul ederler, etmezler bir vizyonum var. Bu kadar geziyorum, bir dünya görüşüm oluştu.
Yani sen ondan bir sürü şey öğrendin ama aynı anda sen de geliştin…
-Aynen öyle! Acun’dan doğru şeyleri aldım diyelim… Ama son 3-4 senedir arkadaş grubum değişti. Yurtdışına daha çok gitmeye başladım ve daha farklı insanları, kültürleri, müzikleri tanıdım. Ve mesela Şeyma Subaşı olarak aslında R&B müziğini sevmediğimi fark ettim…
R&B’yi Acun mu seviyor?
-Evet, o bayılır. Yanlış bir şey söylemek istemiyorum. Aynı şeylerden de zevk alıyorduk ama ben zaman içinde daha farklı yerlere büyüdüm. Ve ondan ayrı yaptığım şeylerde daha fazla mutlu olduğumu gördüm. Bunun için de suçlanmak istemiyorum. Bir ömrümüz var. Kimse, kimseye zincirle bağlanmış durumda değil. Kimsenin kimseyle, “Beraber öleceğiz!” diye bir yemini yok. Tabii ki böyle olmasını istemiyordum. Boşanmak için evlenmiyoruz sonuçta. Filmlerdeki gibi güzel bir evliliğimiz olsun istedim ama olmadı.
Senin ona aşkın mı bitti, bu mu yani…
-Benim için aşkın ne olduğunu söyleyeyim… Kızım, Allah, pembe bulutlar…
Nasıl yani?
-Ben mesela gökyüzünden pembe bulutlar gördüğüm zaman mutluluktan kendimden geçerim. Arkadaşlarım benimle dalga geçer, Acun da geçerdi. Çığlık atarım filan. “Aşığım bu pembe bulutlara!” derim. Ben güneşe de aşığım, müziğe de aşığım… Arkadaşlarıma da aşığım! Büyük aşığım hem de… Annem, babam, sevdiğim insanlar, güzel şeyler… Benim için aşk bu… Beni heyecanlandıran, bağrıma bastığım şeyler. Acun da öyleydi. Aşk beni manevi olarak zenginleştiren şeyler. Ama uğruna ölünecek bir şey değil! Ölmek nedir ya! Neden ölelim pardon? “O olmazsa, yaşayamam, kendimi öldürürüm!” Salak mısın niye öldüreceksin…
Tam olarak ne demek istiyorsun?
-O zaten Acun daha çok işi ve kendi odaklı biri. Ben de Şeyma Subaşı odaklı biri oldum. Belki çok fazla bencil biri haline dönüştüm. Acun ve ekibi böyle değerlendirmiş olabilir. Halbuki bence bencillik değil. Ben kendi mutluluğuma odaklı büyürsem, ben mutlu olursam, başkasını da mutlu ederim diye düşündüğüm için kafama göre yaşamaya devam ettim açıkçası. Ama öyle bir an geldi, ikimiz de ayrı şeylerden zevk aldığımızı gördük. O kendi yolundan, ben kendi yolumdan gidince de, tamamen ayrı hayatlar yaşıyor olduk. İkimiz de ayrı şeylerden zevk alıyor olduk. Kendi ortak noktamızı bulamıyor olduk. Ve sonunda ikimiz de dedik ki, “Biz galiba boşanmalıyız artık! Aramızdaki saygının ve sevginin bitmesine gerek yok. Acun, herkesin hayran olduğu biri zaten. İşiyle, gücüyle, arkadaşlarına olan sevgisiyle, yardımlarıyla her şeyiyle herkesin baş tacı. Öyle olmaya da devam edecek…
ARKAMDAKİ O BÜYÜK KORUMA KALKANI KALKTI!
Uğruna bir sürü savaş verdiğin, yıllarca beraber olduğun adamdan ayrıldın neticede… Reha Muhtar gibi soruyorum: “Boşluk var mı boşluk…”
-Boşluk mu? Güzel soruymuş! “Hayatın değişti mi, ne kadar değişti?” diye soruyorsan… Değişmez mi? Yalan yok, arkamdaki o büyük bir koruma kalkanı kalktı…
Pek de kalkmış ve boşluğa düşmüş gibi durmuyorsun ama… Hemen kendine bir Fransız sevgili yapmışsın…
-İtalyan! Ama “İtalyan sevgili yaptım!” demek istemiyorum açıkçası. 2-3 ay önce tanıştığım biri arkadaşımdı zaten. Birkaç kere aynı ortamlarda bulunmuştuk. Boşandıktan sonra bir tık daha yakınlaştık. Ama hala birbirimize, “sevgiliyiz” “kız arkadaşım, erkek arkadaşım” gibi şeyler demiyoruz. Ama evet, ilgi gördüğüm, benin de ilgilendiğim biri. Nasıl anlatabilirim? Beni meşgul ediyor. Beni merak ediyor, benimle ilgileniyor…
O zaman daha önceki ilişkinde ilgi görmediğini mi anlıyoruz?
-Hayır. Lütfen böyle bir anlam da çıkmasın. Gayet ilgi gördüm Acun tarafından. O yüzden öyle bir şey de demek istemiyorum. Ben şu an mutluyum. Acun da mutlu olsun istiyorum. Evet, koruma kalkanım kalktı ama onun dışında pek bir şey değişmedi açıkçası. Ben yine aynı Şeyma’yım. Sadece hiç olmadığım kadar özgürüm.
İNSANLAR RESMEN SÜRÜNMEMİ İSTİYORLAR!
Çok başarılı bir iş adamı Acun. Ve haliyle işiyle çok meşgul… Bir önceki ilişkinde yalnız mı hissediyordun kendini?
-Hayalimdeki evlilik bu değildi diyelim. Her şey o kadar hızlı oldu, hızlı gelişti ki, ben çok bir şeyi anlayamadan, hep, kitabın bir diğer bölümü geçmiş oldum. Son on senem böyle geçti. O yüzden evliliğimin, özlemini duyduğum, aradığım şeylerin boşluğunu dolduramadığımı gördüm. Haa, şu anda o boşluklar doluyor mu diyorsan, onun cevabını da şu an veremem. Çünkü daha çok yeni. Ama hayatımda çok fazla bir şey de değişmedi. Acun zaten hep çok çalışkan, hep işinde gücünde biriydi. Ben de bu duruma fazla zorlanmadım. Yani halimden mutsuz değilim.
Halbuki insanlar senin yerlerde sürünmeni mi bekliyorlar?
-Muhtemelen. Hakkımda o kadar çok konuşuyorlar ki, yetişemiyorum. Umurumda da değil. Aldığım nafaka dert oldu onlara, neler neler demediler ki… “Bundan sonra yurtdışına gidebilecek mi? Özel uçak artık emrine amade olmayacak, bakalım ne yapacak? Ekonomi mi uçacak? Bakalım eskisi kadar kıyafet alabilecek mi? Gör bak alamayacak!” Ben materyalist bir dünyada büyüyen biri değilim. Ben ruhu, sevgiyle, paylaşmakla dolduran biriyim. Gördüğüm yeni şeyleri kendime katarak kendini hep geliştirmek için uğraşan biriyim. Düşmez kalkmaz bir Allah denir ya, bana böyle iftira atanlar, hakkımda ileri geri konuşanlar bilsin ki, ben öyle kolay kolay düşmem…
SİZİ CİDDİYE ALMIYORUM Kİ… ALACAK OLSAM, KENDİMİ ÖLDÜRMEM LAZIM
Mutsuz durmuyorsun ama yerinde de durmuyorsun… Nedir bu? Bu kadar çok gezmek de, sağlık belirtisi mi?
-Yok, değil! Gezerek, bir şeylerden kaçıyor da olabilirim. Evet, belki de bu: Gezerek, sürekli bana duyulan bu nefretten kaçmaya çalışıyorumdur. Gezmek meditasyon gibi geliyor bana. Mutlu oluyorum. Bu kadar uçmak insanı yorar ya, beni tam tersi daha fazla enerjik tutuyor…
Bu kötü yorumlara hani aldırmıyordun…
-Aldırmıyorum. Genel olarak okumuyorum da. Ama bazen denk geliyorum, kötülük fışkırıyor, inanılmaz iğrenç yorumlar. Bana yapılan saldırıların onda biri karışında insanlar yıkılırdı, bana yine de vız geliyor, tırıs gidiyor. Kitap yazacağım bununla alakalı. Dışarıda görsem, bana selam vermeyecek, benimle konuşamayacak tipler hakkımda yorum yazıyorlar. Tanımıyorum ki ben sizi. Yormayın kendinizi. Sizi ciddiye de almıyorum, alacak olsam kendimi öldürmem filan lazım!
NEFRETİN ADI ŞEYMA OLMUŞ!
Seninle röportaj yaptıktan sonra yemediğim hakaret kalmadı! Şimdi ne olacak dersin?
-Kaçarın yok, yine hakaret yiyeceksin!
Ama artık Acun yok…
-Önemi yok. Bana kişisel olarak gıcıklar. Bu kadar gezmeme tozmama gıcıklar! İmkanlarıma gıcıklar. Paylaştığım postlara gıcıklar. Ne bileyim… Her şeye gıcıklar. Onların ne düşündüğü beni ilgilendirmiyor, ben kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. Gezmeye de devam edeceğim…
Halbuki sen gezdiğin şeyleri koymayabilirsin daha politik davranabilirsin…
-Belki de öyle yapmam lazımdı. Bu da benim kendimde özeleştiri yaptığım şey, bu kadar açık olmamam gerekiyordu. Ama gezdiğim yerleri azalttım. Ya da şöyle diyeyim, her şeyi paylaşmıyorum. Yavaş yavaş daha da azaltacağım. Yakında tam olarak bitiririm bence. Böyle diyeyim de mutlu olsunlar!
“Ne yaşıyorsam paylaştım. Bu da battı insanlara mı!” mı diyorsun…
-Evet. Meğer insanlar benim kadar ortada yaşamıyormuş. Yaşadıkları hayatı gizliyormuş. Ben, “Bunlar aleyhime döner!” demedim. Tüm şeffaflığıyla hayatımı insanların gözünün önüne serdim. E çok göze battı. Sonra insanlar beni sevsin diye de uğraşmadım. Mağdur edebiyatımı yapmadım. Öyle yapanlar kazanıyor ve daha çok seviliyor. Gelinen noktada durum şu: Ben nefret ediliyorum. Nefretin adı Şeyma olmuş! Anlamadıkları şu: Ben, neysem oyum. Ve ne yaşıyorsam onu paylaştım. Yalanım, oyunum, riyam yoktu. Partiye gittiysem onu koydum. Kızımı koydum. Yemeğimi koydum. Genç bir insanım ben. Benden ne beklediklerini de anlamıyorum. Ama galiba bu kadar açık olmamak gerekiyormuş hayatta! Olursan, insanlara şunu deme hakkı veriyorsun: “Çalışmadan etmeden işte koca parasıyla bu kadar geziyor, hiçbir şey üretmiyor!” E iyi de sadece ben miyim kocasının parasıyla yaşayan? Sadece anne olan başka kadınlar yok mu? Kaldı ki ben, markaların çalışmak istediği biriyim, kendi çapımda kitleleri etkiliyorum. Bir mücevher firmasının yüzüyüm. Kendi çapımda çalışıyorum, para kazanıyorum. Bir cafe işletiyorum. Çok da iyi gidiyor. Ne istiyor insanlar benden?
Acun’un parasıyla geziyorsun diye mi bu düşmanlık?
-Galiba yorulmadan, bir şey yapmadan, emek harcamadan para harcıyor, geziyor tozuyor olmam Türk insanına batıyor oldu. Oysa bunu pek çok insan yapıyor dünyada… Ama bana takmış vaziyetteler!
Sen hiç huzursuzluk duymuyor musun peki?
-Diyorum işte, özeleştiri yapıyorum diye. “Şeyma, keşke şunu paylaşmasaydın!” dediğim şeyler var açıkçası. Her insan hata yapar, ben de yaptım. Ama çok büyük pişmanlığım da yok. Çünkü kimsenin canını acıtmaya çalışmadım. Kimseye bir kötülüğüm, bir yanlışım olmadı. Bu kadar ağır eleştiriyi hak ediyor musun diyorsan, bence etmiyorum.
Sürekli “metres, metres” dediler sana…
-E artık istedikleri oldu. Ayrıldık. Bence artık kopmaları lazım benden!
HER ŞEYİ, HERKESİN GÖZÜ ÖNÜNDE YAŞADIM DİYE HEDEF OLDUM!
Acun’suz hayatın nasıl ilerleyecek? Planların var mı?
-Healthyish gerçekten müthiş gidiyor. Hele benim olduğum zamanlarda uçuyor. Türkiye’nin her yerinden gelenlerin uğrak noktası oldu. Yemeklerimizi ve içeceklerimiz de gayet iddialı. Bir de mücevher markasıyla iş yapıyorum. Birinci dönem çok iyi gitmişti. Hatta alçak gönüllü olmayayım, “Satışlarımız patladı!” dediler, geldiler, pasta kestiler. Çok iyi gittiği için şimdi kış koleksiyonunu da yaptık. Orada da çok renkli takılar var. Gurur duyuyorum o işle. Sürekli yaratıcı fikirler bulmaya çalışıyorum. “Üretmiyor” filan diyorlar, doğru değil, yapıyorum işte. Ne istiyor benden, bir yere maaşlı işe girmemi mi? Allah aşkına varlıklı bir adamla evlenen bir tek miyim? Her şeyi, herkesin gözü önünde yaşadım diye hedef oldum. Sosyal medyamı kapatıp gitmeli miyim yani?
Aslında iş hep aynı yere geliyor: “Sen ne üretiyorsun ne yapıyorsun. Hayat sadece gezmek mi?”
-Ama gezdikçe farklı şeyler öğreniyorum. Benden ne beklediklerini de anlamıyorum. Ben bilmem ne mezunuyum, bilmem ne konusunda fikir sahibiyim demedim ki hiç. Healthyish’im var. Çünkü yurtdışında geziyordum, sağlıklı beslenme ve spor odaklı yaşayan bir insandım. Gördüğüm gittiğim yerlerden ilham aldım ve burayı açtım. Mücevher ve takı zevkim iyiydi, taktıklarımı herkes çok beğenirdi. Teklif geldi. Kabul ettim. Başka teklif gelir, uygun bir şey olursa, yine yaparım. Ben sosyal medyayı, iş olarak kullanmadım bugüne kadar. Belki onu da yapabilirim…
ARTIK TÜRKİYE’NİN EN ÜNLÜ ADAMIYLA BİRLİKTE DEĞİLİM!
Takipçi kaybettiğin doğru mu?
-2.9 milyon takipçim var şu anda. 3.05 milyondu. Boşanma olayı olduktan sonra çok yükselmişti. Sonra fake hesaplar falan gitmeye başladı tekrar 2.9’a indim. Kaybettim sayılmaz yani. 4-5 milyon kadar da gizli takipçim var. Hem takip ettikleri anlaşılmasın istiyorlar, hem de gizli gizli bakıyorlar, her şeyimi inceliyorlar. Yabancı arkadaşlarım hepsi, “Biz böyle bir şey görmedik. Türk insanı seninle kafayı bozmuş! Amma merak ediyorlar seni!” diyor.
Ama paylaşımlarında içerik pek yok…
-Evet, önümüzdeki dönemde içerik meselesine biraz daha önem vereceğim. Zaman zaman içi boş şeyler paylaştığımın ben de farkındayım.
Sen ne istiyorsun şu hayattan?
-Güzel soru. Ben de tam bilmiyorum bunun cevabını. Ben insanlar beni çok sevsinler, beni baş tacı yapsınlar derdinden değilim. İnsanların konuştuğu biri olayım falan de istemiyorum. Öyle egolarım yok. Belki bir iki sene sonra takipçim hiç kalmayacak, onlar için ilginç olmayacağım çünkü artık Türkiye’nin en ünlü adamıyla beraber değilim…
Sen, Acun’suz hiçbir şey değil misin?
-Onlar öyle düşünüyorlar: “Acunla var oldun Acunsuz sıfırsın, hiçbir şeysin!” O insanlara cevabım şu: “Tamam biteyim önemli değil ben bundan beslenmiyorum ki…” Onlar Instagramıma da takık. Oysa bir sosyal medya manyağı değilim ben, bazı günler hiç paylaşasım gelmiyor…
BİKİNİLİ FOTOĞRAF PAYLAŞMAM HATAYDI!
“Bir iki Melisalı fotoğraf koyayım, hımm şimdi bir bikinili fotoğraf, o arada Phuket’e uçuyam inanları şaşırtayım…”
-Hiç öyle bir şeyim yok! Tulum’daydım mesela. Haa bu arada Tulum’da takipçi kaybettim…
Neden?
-Sürekli bikinili fotoğraf paylaştığım için…
Buradan ne sonuç çıkarıyoruz?
-Türk insanı sevmiyor, bedenini sergiliyorsun gibi algılıyor. Hoşlarına gitmedi. Ama gerçek şu: Tulumdayım ve bikini dışında hiçbir şey giymiyoruz. Kumun içinde zaten otel. Kum, deniz. Bir arkadaşımın da bikini markası var. Ona destek olmak için bikini giyip, paylaştım. Özeleştiri istiyorsan, yapmamalıydım! Türk insanı bikinili fotoğrafı sevmiyor. Ama ben buyum. Paylaştığım için takipçi kaybedeceksem de kaybedeyim.
İyi de bunun altında yatan sebep ne?
–Vücudunu niye bu kadar sergiliyorsun? Bu… Böyle algılıyorlar… Ama paylaştım artık oldu bitti. Bir de tabii mutsuz ve mağdur görmek istiyorlar beni. Ben de sürekli mutlu değilim ama bu da eğlenceli bir sosyal medya platformu. Ben de mutlu anlarımı paylaşmak istiyorum. O yüzden de benden nefret ediyor oluyorlar! İyi de ben niye mutsuzluğumu mağduriyetimi koyayım oraya? Ben ilham veren şeyler koymak istiyorum. Bak, geç. Bu kadar anlam da yükleme… Ama yüklüyorlar…