DİLEK ATLI
“Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde”, “Olduğu Kadar Güzeldik” adlı öykü kitaplarıyla kendi okuyucu kitlesini yaratan Sait Faik Hikaye Armağanı sahibi yazar Mahir Ünsal Eriş, Ezgi Kitabevi’nde gerçekleşen imza gününde Bursalı edebiyat severlerle buluştu.
Yoğun ilginin yaşandığı imza gününde okurlarıyla tek tek sohbet eden Eriş, son romanı “Dünya Bu Kadar” hakkında sorularımızı yanıtladı.
Kitabın adı okuyuculara romanın konusu hakkında ipucu veriyor diyebilir miyiz?
Benim için bu adın iki önemli anlamı var. İlki, romanda kullandığım hikayeleri dünyanın ne kadar küçük olduğu üzerinde durarak anlatmam. İkincisiyse, dünyanın gözde büyütülecek kadar, dünya malına taptıracak kadar büyük, değerli olmadığını ifade etmekti. Zaten hikaye Ah Muhsin Ünlü’nün alıntısını bu nedenle seçtim.
Roman üç bölümden oluşuyor ve üç bölüm de aynı iki cümleyle başlıyor: “Bir ikindi kahvaltısı yapacaklardı. Güneş gelmedi”. Neden bu tekrarlar var?
İkindi kahvaltısının da iki esprisi var. Birincisi, bu türden bir roman kurgusunu Sevgi Soysal’ın “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” romanından esinlenerek seçtim. Öğleyi takip ederek ikindiyi seçmemin sebebi buydu. Diğer sebepse, fazla karakterin olduğu çok sayıda hikaye ve şehir anlatan bir roman olduğu için aralarda okuyucuyu tekrar kahvaltı masasına çekerek nereden yola çıktığımızı hatırlatmaktı.
Romanda her karakterin ayrı öyküsünün içine çekiliyoruz. Farklı öyküler sonra bir çatıda buluşuyor. Romanı kurgularken öykücülüğünüz ağır mı bastı?
Bir hikaye vardı aklımda. Ama bu hikayeyi ben anlatmayayım da bu çatı hikayeyi hikaye sahipleri anlatsın istedim. o nedenle böyle bir kurgu denedim. Çatı hikayeyi anlatmak için, çok sayıda hikayeyi, karakteri ve yeri kullanmak durumunda kaldım. Kendi adıma çok memnunum.
Ankara’nın başı çeken şehirlerden biri olduğu romanda başka hangileri var ve şehirler sizin kaleminizi nasıl etkiliyor?
Bursa da var. Hatay, Adıyaman, Trabzon, İzmir, Tekirdağ da. Bazıları bir vesileyle gördüğüm yerler ama birçoğunu görmedim bu şehirlerin. Kurguladım aslına sadık kalarak. Şehirleri önemsiyorum. Şehrin insanın hikayesini yazan bir büyüsü olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, şehirler konusunda da elimi korkak tutmadım. Bolca kullandım.
20 GÜNDE YAZDIM…
İlk romanınızın yazım süreci nasıldı? Ne kadar sürdü ve kimlerden etkilendiniz?
Bir okuyucu olarak okuduğum yazarlardan bir parça etkileniyorum elbette. Bu da yazı dilini ve disiplinimi etkiliyor. Bu romanı diğer kitaplarımdan farklı olarak bir nöbet halinde yazdım diyebilirim. Başladım ve bitirene kadar başından kalkmadım. Başka hiçbir şeyle uğraşmadan sadece yazdım. Bu hikaye birdenbire çıktı karşıma ve kendi kendini yazdırdı. Yazar arkadaşlarım, bu romanı 20 günde yazdığını söyleme, işini ciddiye almadığını düsünürler dedi. Ben de 35 yıl artı 20 günde yazdım diyorum soranlara.
Sizi öykülerinizle mi romanlarınızla mı takip edeceğiz gelecek günlerde?
Bunu kestirmek zor. Anlatmak istediğin hikaye, kendi formunu kendi belirleyecek. Roman ya da öykü…
Konuşma diline yakın bir üslup
Dünya Bu Kadar’ı raflardan alıp evine götürecek okurları nasıl bir serüven bekliyor? Neden bu romanı okusunlar?
Okuyacaklara şu ipucunu verebilirim, edebiyat yapmak adına oluşan bir dil yerine konuşma diline çok yakın bir üslupla yazdım. Bunu gözetiyorum. Yazı dilini konuşma diline yakın tuttuğum için kolay içine girilebilen hikayeler ortaya çıkıyor.