Netanyahu için kritik seçim

İsrail’de 17 Mart’ta düzenlenecek genel seçimlerde dördüncü kez başbakan seçilmek için yarışacak Netanyahu’nun partisi Likud, anketlerde Siyonist Birlik’in gerisinde yer alıyor.

Netanyahu için kritik seçim

İsrail, Likud ile koalisyon partilerinin başını çektiği 19. yasama meclisinin feshedilmesinin ardından 17 Mart’taki genel seçimlere hazırlanıyor.

İsrail’de görmeye alışık olduğumuz son hükümet krizi bu sefer Netanyahu’nun 6 bakanı görevden almasıyla patlak vermişti. Bunların arasında ismi ön plana çıkanlar ise Yeş Atid Partisi lideri Yair Lapid ve Hatnuah Partisi lideri Tzipi Livni olmuştu. 

Knesset’in feshedilmesinin ardından, liderler genel seçimlerin Mart ayında yapılması konusunda anlaşmaya varmışlardı. İsrail, kuruluşundan bu yana 20. kez genel seçimlere giderken, hükümetlerin ömrünün kısa olması ve genelde erken seçimle sonuçlanması göze çarpan önemli bir nokta. İstatistikler, İsrail’de bir hükümetin ömrünün ortalama üç yıl olduğunu gösterirken, son Netanyahu hükümeti ise sadece 21 ay varlığını devam ettirebildi.

Netanyahu liderliğindeki “zayıf” koalisyon hükümetini yıkılmaya götüren süreç ise bir takım nedenlere dayanıyor. Bunlar arasında, “Netanyahu’nun dışlayıcı bir başbakan olmakla suçlanması”, “Özellikle Gazze savaşı sonrası İsrail halkında ülke güvenliğinde kötüye gidiş algısı”, “Filistin’in başta bir takım Avrupa devletleri olmak üzere, bazı ülke parlamentoları tarafından tanınma kararları”, “Netanyahu’nun özellikle Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlalleri sonucu, Filistinler ve dünya Müslümanlarının tepkisini üzerine çekmesi” gibi nedenler gösteriliyor.

Anketler Siyonist Birlik diyor

Seçimlere sayılı günler kala, İsrail genelinde yapılan anketler Netanyahu’nun seçim sonrası akıbetine ilişkin ipuçları veriyor. İsrail radyosunun çarşamba günü yayımladığı son ankete göre, Herzog ve Livni işbirliğindeki Siyonist Birlik, İsrail meclisindeki 120 koltuktan 24’ünü alabiliyor. Bununla birlikte Likud partisi ise 21 koltukta kalıyor.

İsrail Kanal 2 Televizyonunun anketi de benzer sonuçlar ortaya koyuyor. Anket sonuçlarına göre, Siyonist Birlik 25 koltuk, Likud ise 21 koltuk alabiliyor.

Anket sonuçları, dördüncü kez başbakan olmak isteyen Netanyahu’ya olan desteğin, ABD Kongresi’nde yaptığı İran’ın nükleer varlığına ilişkin konuşmanın ardından düştüğü anlamına geliyor.

Bununla birlikte, İsrail seçimlerinde kimin çok oy aldığından ziyade koalisyon kurabilme becerisi daha önemli. Zira, geçtiğimiz seçimlerde Livni’den sadece bir koltuk fazla kazanabilen Netanyahu, diğer sağcı partilerin desteğiyle koalisyon kurma yetkisini elde etmişti.

“Yahudi yerleşim birimleri ve Yahudi ulus devleti” girişimleri

Netanyahu’nun özellikle sağcı kesimden yoğun destek almasının nedenlerinin başında Yahudi yerleşim birimi faaliyetlerine hız vermesi gösteriliyor. Yahudi yerleşim birimlerinin inşasına karşı olan “Peace Now” adlı İsrailli sivil toplum kuruluşunun yayınladığı rapora göre, 31 Mart 2009 – Ocak 2015 arasındaki Netanyahu hükümetleri dönemlerinde İsrailli yetkililer, farklı yerlerde 13 bin 77 yerleşim birimi için en az 106 inşaat planı hazırladı. 

Sonuç itibariyle İsrail’in “sınır tanımaz” politikaları sonucu günümüzde işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da yaşayan yerleşimcilerin sayısı aşamalı olarak yaklaşık 600 bine yükseltildi. Veriler, bu sayıya ulaşılmasında Netanyahu hükümetlerinin etkisinin ziyadesiyle büyük olduğunu ortaya koyuyor.

Sağcı ve merkez seçmeni memnun eden bir başka nokta ise Netanyahu’nun İsrail’i bir “Yahudi ulus devleti” haline getirme yönündeki gayretleri olarak değerlendiriliyor.

Netanyahu hükümetinin geçen yıl, İsrail’i “Yahudi ulus devleti” olarak tanımlayan yasa tasarısını onaylaması sağcı ve merkez kesim tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Hamas ise yasa tasarısını “dini bir savaşın habercisi” olarak nitelendirmişti.

Söz konusu tasarıda, İsrail “Yahudi halkının ana vatanı ve ulus devleti” olarak tanımlanıyor ve her vatandaşın eşit haklara sahip olduğu” vurgulanıyordu. Netanyahu, yasa tasarısına ilişkin değerlendirmesinde, “İsrail Devleti, Yahudiler’in ulus devletidir. Sadece Yahudiler’in bayrak, milli marş, her Yahudi için İsrail’e göç etme hakkı ve diğer semboller gibi ulusal hakları vardır” demişti. Ancak, daha sonra bu karar meclisten geçmedi ve tartışmalar bir süreliğine de olsa rafa kaldırıldı.

Netanyahu’nun “İran düellosu”

İsrail, Gazze savaşının ardından, bu sefer de İran ile “söz düellosuna” başladı. Her platformda “İran’ın nükleer silah elde etme gayreti içinde olduğunu ve bunun İsrail’in varlığını tehdit ettiğini” belirten Netanyahu, İran ile P5+1 ülkeleri arasında devam eden nükleer müzakerelere de her fırsatta “çomak sokmaya” çalıştı.

Netanyahu’nun İran’ın nükleer faaliyetlerine ilişkin son girişimi ise ABD kongresinde yaptığı konuşma oldu. 

ABD Kongresi’nde, tartışmalara yol açan konuşmasında Netanyahu, özellikle BM Güvenlik Konseyi (BMGK) üyeleri ve Almanya’dan oluşan 5+1 ülkelerinin İran’la gerçekleştirdiği nükleer müzakerelere sert sözlerle yüklenmişti. Netanyahu, P5+1 ülkelerinin İran ile müzakere ettiği anlaşmanın, “İran’ın nükleer silahlar geliştirmesini engellemeyeceğini, İran’ın bu silahlardan çok sayıda edinmesini neredeyse garanti edeceğini” öne sürmüştü.

ABD Başkanı Barack Obama ise Netanyahu’nun yaptığı konuşmada, “yeni hiçbir şeyin olmadığı” söylemişti. 

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi John Boehner, Netanyahu’yu İran konusunda mart ayında Kongre’ye hitap etmek üzere davet ettiğini açıklamış, davet, kendilerine danışılmadığı ve diplomatik teamüllerin ihlal edildiği gerekçesiyle Beyaz Saray’ın tepkisini çekmişti. Obama’nın, İsrail’de mart ayında seçim yapılacak olması sebebiyle Netanyahu ile görüşmeyeceği belirtilmişti.

Güvenlik ön plana çıktı, ekonomi arka planda kaldı

İsrail’de kira fiyatlarının son 6 yıl içerisinde üçte bir oranında artması halkın en çok şikayet ettiği konuların başında geliyor. Zira, yapılan kamuoyu anketleri, özellikle bu konunun seçimden kimin galip çıkacağını belirleyebileceğini gösteriyor. 

Uzmanlar, kamu çalışanlarına ödenen maaşlar yerinde sayarken, fiyatlarda görülen hızlı artışın halk için daha da katlanılamaz hale geldiğini belirtiyor. Örneğin, yayımlanan son verilere göre, her iki İsrailliden birinin banka hesap bakiyesi eksilerden kurtulamıyor.

Netanyahu, koalisyonu dağılmadan önce, Maliye Bakanı Yair Lapid’in İsrail’de ev fiyatlarının aşırı yüksekliği nedeniyle ilk ev alacak evli çiftlere “sıfır KDV” ile ev almalarının önünü açacak yasayı 2015 bütçesinden geçirmek için yaptığı girişime önce destek vermesine rağmen, daha sonra bu desteğini geri çekmişti. Lapid ise Netanyahu’yu siyasi çıkarları uğruna hareket ederek, İsrail halkının çıkarlarına sekte vurmakla suçlamıştı. 

Herzog da Netanyahu’yu “özellikle güvenlik konularını ön plana çıkartması ancak ekonomiyi umursamaması” iddiasıyla sıkça eleştiriyor. Herzog, iktidara gelmesi halinde, “300 bin yeni konut inşası, sağlık, eğitim ve diğer temel ihtiyaçların masraflarını düşürme” vaadinde bulunuyor.

Koalisyon ortakları arasında, 2015 bütçesine ilişkin harcama kalemlerinde anlaşılamaması, ekonomik durgunluk gibi meselelerin, Netanyahu’nun prestij kaygısı ile birleşmesi sonucu Kasım 2017’de yapılması gereken seçimler, Mart 2015’e çekilmek zorunda kalındı.

Netanyahu ve Filistin-İsrail meselesi

Netanyahu’nun 2013’ün başından itibaren Filistin meselesine ilişkin en radikal adımı Gazze’ye düzenlenen “Koruyucu Hat Operasyonu” olarak gösteriliyor. 

Batı Şeria’da kaybolan üç Yahudi yerleşimcinin ölü bulunmasının ardından Gazze’ye saldıran İsrail, 7 Temmuz’da “Koruyucu Hat” adı altında hedef gözetmeksizin kenti 51 gün boyunca bombaladı. Saldırılarda 2 bin 145 kişi hayatını yitirdi, çoğu kadın ve çocuk, 11 binden fazla kişi yaralandı. Mısır’ın arabuluculuğunda gerçekleşen görüşmelerde, İsrail ile Filistinli gruplar arasında süresiz ateşkes imzalandı.

Dünya’nın birçok kentinde yüz binlerce insanın katıldığı protestolar dikkatlerin yeniden Gazze’ye çekilmesine yardımcı oldu. Bunun yanı sıra, İsveç’in Filistin’i bir devlet olarak tanıması ile başlayan süreç; Fransa, İngiltere, İspanya, İrlanda ve daha sonra da Belçika Parlamentolarının Filistin devletini tanıma çağrısında bulunan tavsiye kararları Filistin-İsrail sorununa yeni bir boyut kazandırdı.

Öte yandan Mahmud Abbas yönetimi konuyu bir adım ileri taşıyarak, Filistin’in Birleşmiş Milletler’de (BM) tanınması için girişimde bulundu. Ancak, İsrail’in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören BM Güvenlik Konseyi (BMGK) karar tasarısı veto edildi.

Bununla yetinmeyen Filistin yönetimi bir başka girişimde bulunarak, İsrail’in savaş suçlarını Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taşıma kararı aldı. Filistin yönetiminin 1 Nisan itibariyle UCM’ye üye devlet statüsü kazanması bekleniyor.

Netanyahu, Gazze savaşının yanı sıra, geçtiğimiz yıl içerisinde Mescid-i Aksa’nın “zamansal ve mekansal” olarak Müslümanlar ve Yahudiler arasında bölünmesi için bir takım girişimlerde de bulundu. Ancak, Aksa’ya yönelik söz konusu ihlaller dünyadan ve Filistinlilerden büyük tepkiyle karşılaştı. Bu ihlaller arasında tarihe geçeni ise tamamen ibadete kapatıldığı 30 Ekim olduğu belirtiliyor. Söz konusu 30 Ekim günü günde İsrail güvenlik güçleri, 1967’den bu yana ilk kez Müslümanların vakit namazlarını kılmasının yanı sıra imam ve müezzinin de camiye girişini engellemişti.

Ayrıca, 5 Kasım’da Mescid-i Aksa’ya postallarıyla giren İsrail askerleri, cami içerisinde plastik mermi ve gaz bombası kullanmıştı. Bunun üzerine Ürdün, İsrail’deki büyükelçisini geri çekmiş, Türkiye’den de konuyla ilgili yoğun tepki gelmişti.

Netanyahu’nun Batı Şeria ve Kudüs’teki Yahudi yerleşim birimi faaliyetlerine hız kazandırması, Filistinliler’in 175 milyon doları bulan vergi gelirlerini 3 aydır dondurması ve sürekli olarak “güvenlik kaygısı”nı ön plana çıkartması, ikili ilişkilere zarar veren diğer noktalar olarak ön plana çıkıyor.

Netanyahu’dan seçmene “güvenlik” vaadi

Seçim süreci boyunca yaptığı konuşmalarda ekonomiden ziyade güvenlik politikalarını ön plana çıkaran Netanyahu, “Hamas’ın tehdidinin devam etmesi”, “Abbas yönetiminin Hamas’ın ‘terör faaliyetlerine’ destek vermesi, “İsrail’in kuzeyindeki Hizbullahın faaliyetleri”, “İran’ın, İsrail’i nükleer silahlar vasıtasıyla yok etmeyi hedeflemesi” ve “Yahudi yerleşimcilerin güvenliği” gibi söylemleri sık sık gündeme getiriyor.

Netanyahu, seçim süreci boyunca yaptığı konuşmalarda, Filistin meselesi ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik duruma ilişkin somut adımlara pek değinmezken, rakibi Herzog ise özellikle Filistinliler ile yeniden masaya oturma niyetinde olduğunu açıklamış durumda. Anketler, iktidar mücadelesinde İşçi Partisi kökenli Herzog’u önde gösterse de seçim sonuçları Netanyahu’nun “güvenlik öncelikli politikası”nda halkta ne denli karşılık bulduğunu gösterecek.

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X