AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Beşir Atalay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, parti olarak en büyük meşguliyetlerinin il ve ilçe kongreleri olduğunu, Türkiye genelindeki il ve ilçe kongrelerini şubat ayında tamamlayacaklarını ifade etti.
Genel seçimlere yönelik çalışmalara da başladıklarını dile getiren Atalay, AK Parti’nin seçim kampanyasının Türkiye’yi demokrasi şölenine çevireceğini söyledi.
Atalay, seçimin öne alınması konusunda partilerinin bir tutumu olmadığını, çalışmalarını 7 Haziran 2015’e göre yürüttüklerini belirtti.
TBMM’nin yoğun bir bütçe maratonuna başlayacağına işaret eden Atalay, “2015 bütçesi, AK Partihükümetlerinin 13. bütçesi. Türkiye’de ilk defa bir partiye bütçeyi süreklilik içinde sunmak nasip oluyor. 2015 bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum” dedi.
“Çok kararlı ve samimi bir tutum içindeyiz”
Beşir Atalay, çözüm sürecinin millete mal olmuş bir proje olduğunu, parti ve hükümet olarak da bunu önlerindeki en önemli proje olarak değerlendirdiklerini vurguladı.
Çözüm süreci konusunda kararlı ve samimi bir tutum içinde olduklarına işaret eden Atalay, hükümetin de sorumluluklarını yerine getirdiğini söyledi.
Atalay, 6-7 Ekim olaylarının ardından diyalog sürecinin tekrar başlamasını önemsediklerini dile getirerek, şöyle devam etti:
“Kamu düzeni hassasiyetimizin altını hep çizdik. Her hükümet için en önemli görev, kendi ülkesinde bütün vatandaşlarının güvenlik içinde, huzur içinde yaşamasıdır. Kamu düzeninin sarsılmamasıdır, hukuk dışılıkların olmamasıdır. Bu konuda hükümetimiz çok ileri çalışmalar yapıyor, önemli tedbirler alıyor, bunları biz de kaçınılmaz görüyoruz. Çözüm süreci, bunun yol haritası ve gidişatıyla ilgili biz, gayet net bir politika ve tutum içindeyiz. Hiç bulanık bir boyut yok. Yol haritasının safhaları belli. Hedef, ülkemizin her yerinde bir daha şiddet olmasın, siyaset yoluyla her konu tartışılsın, konuşulsun ve çözüm üretilsin.”
Tabi bununla irtibatlı olarak, HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın çok tepki çeken bir açıklaması oldu. Güvenlik reform paketi ile ilgili yine insanları sokağa çağıran bir açıklama. Tabi bu kabul edilemez. Demokrasilerde bütün süreçler bellidir. HDP, TBMM’de grubu olan bir partidir, Meclis dışında değildir. Meclis’e bir tasarı, teklif geliyorsa, hükümetin gönderdiği, İçişleri Komisyonu’nda olan bir tasarıdır. Meclis içinde muhalefetini yapar ve mücadelesini orada verir. Meclis’te yasalarla ilgili muhalefet partilerine tanınan imkanlar çok fazladır. Bunun yerine, parlamentoyu bırakıp da tekrar vatandaşı, milleti sokağa çağırmak kabul edilemez. Bu siyasetçi tutumu değildir, demokrat bir siyasetçiye hiç yakışmaz. Bunlar yine eski alışkanlıklardır. Siyaseti şiddetin gölgesinde yürütme heveslerinin tezahürleridir. Dolayısıyla bu kabul edilemez. Dürüst ve açık bir siyaset yapmak lazım. Eğer bir yasa geliyorsa, molotofkokteyli vesaireyi cezalandıran veya gösterilerde tanınmayım diye yüzünü örten ve oralarda şiddet oluşturan kişileri cezalandıran tedbirlerin getirildiği bir yasa getiriliyorsa Sayın Demirtaş ‘bunlar olmasın mı’ diyor, ‘bunlar serbest mi olsun’ diyor. Bu tabii kendilerinin hem siyaset yapmaya çalışan hem de bir türlü sokaktan, şiddetten vazgeçmeyen tutumlarıdır. Biz, bu konuda herkesi daha demokrat tavra davet ediyoruz.”
“Nereden baksanız cehalet”
19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan tavsiye kararlarına yönelik eleştirileri de değerlendiren Atalay, eğitim şuralarının yasa gereği yapıldığını, kamu ve sivil kesimden çok katılım gösterilen toplantılar olduğunu, eğitimin bütün sorunlarının bu şuralarda tartışıldığını, bu toplantılarda aykırı görüşlerin bile gündeme gelebildiğini anlattı.
Atalay, son şurada da eğitimle ilgili pek çok konunun konuşulduğunu ve 200 tavsiye kararı alındığı anımsattı.
CHP’nin, alınan kararlardan sadece Osmanlıca ve din eğitimiyle ilgili tavsiye kararlarıyla ilgilendiğini ifade eden Atalay, CHP tarafından gösterilen tepkiyi “klişe” olarak nitelendirdi. Atalay, şu görüşleri dile getirdi:
“Anadolu imam hatip liselerinde Osmanlıca mecburi, düz liselerde seçmeli ders olsun’ diye bir tane tavsiye kararı var, bunu ‘Ortaçağ karanlığına dönüş’ gibi niteliyorlar. Bu başka bir ülkede olsa, bu insanlar sokağa çıkamaz. Bırakın Anamuhalefetin genel başkanı olmayı, ortalama bir aydın bile olamaz. Böyle bir konuda böyle bir teklifi hayretle karşılıyorum. Bu kadar cehalet olmaz. Bu büyük ülkenin, büyük tarihin mensubu olarak bundan utanıyorum. Siyaset kesiminde böyle bir temsili insan kabullenemiyor. Neresinden baksanız cehalet. Ortaçağ, Avrupa’ya mahsus bir dönemdir, bunu herkes bilir. Ama Oryantalistlerin bakışıyla İslam dünyasına, bu coğrafyaya, Ortadoğu’ya, bizim tarihimize baktığınızda, CHP kafası da o, Asr-ı Saadet’i de Osmanlı dönemini de Ortaçağ kabul ederler. Bunu şiddetle kınıyoruz, reddediyoruz.
Osmanlıca’nın Türkçe olduğunu da bilmezler. Osmanlıca Türkçe’dir ve farklı bir alfabeyle yazılan Türkçe’dir. Bunu herkes bilir. Bizim bütün klasiklerimiz, bütün birikimimiz Osmanlıca’dır. Kendimizi sadece Cumhuriyet dönemi eserlerle mi sanatla mı temsil ediyoruz. Şu an çok önemli olan, okullarda okunması tavsiye edilen kitaplar, edebiyat eserleri Osmanlıca’dır. Tercüme ediliyor ondan sonra faydalanılıyor. Yani Türkçe’dir. Arap alfabesiyle yazılmış eski Türkçe’dir. Bütün tarihimiz Osmanlıca’dır. O arşivler, Osmanlıca bilmeyen oradan faydalanamaz. 1. Meclis tutanakları Osmanlıca’dır. O zaman Osmanlı Türkçesi konuşuluyordu ve yazı dili oydu. Bu bir kültür meselesidir. Batı standartlarında ortalama bir aydın, bırakın kendi geçmişiyle ilgili bütün kaynaklara ulaşmasını Latince öğrenir, öğretiler. Latince, medeniyet kökenlerinin ayaklarından biridir. Günümüzde kullanılan bir dil değildir ama aydınlar bunu bilir genelde, okurlar, öğretilir. Kendi medeniyet kökünü daha iyi bilsin diye. Bunlar günlük siyasete malzeme yapılacak konular değil. Öyle bakıldığında kültür fukarası olursunuz.”
“Sığ ve dogmatik tepkiler”
Beşir Atalay, Anamuhalefet partisinin iktidarın yarısı olduğunu ve her açıklamasının adeta yönetimde gibi sorumluluk gerektirdiğini dile getirerek, “CHP’yi, son dönemlerde bazı tutumlarından dolayı, tarihimizle, tarihi değerlerimizle, toplumsal ve dini değerlerimizle giderek barışıyor gibi hissediyorsunuz bazen. Ama böyle bir durum geliyor, o zaman nafile diyorsunuz. Bunların kodları bu, genlerine işlemiş. Bu tür konular geldiğinde hemen o tabi olarak ortaya çıkıyor. Biraz düşünseler, anlasalar hemen klişe cevap vermeyebilirler belki ama onların kodları bu” diye konuştu.
Atalay, bu tepkileri “sığ ve dogmatik” bulduğunu, Türkiye gibi büyük bir ülkeye de yakışmadığını kaydetti.
“Bunlar KPSS ile atanmaz”
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Atalay, kamuya KPSS dışında atama yapıldığı iddialarına ilişkin bir soru üzerine de derinlemesine incelendiğinde iddiaların hepsinin “yalan ve düzmece” olduğunun görüleceğini söyledi.
Atalay, CHP’nin, paralel yapının sözcülüğünü yaptığını iddia ederek, “CHP klasiğidir bu, birisi eline bir dosya tutuşturur, içine de bakmaz, anlamaz da mal bulmuş mağribi gibi açıklar. Bu dosyanın içi boştur. Hiçbir politika üretemeyince, biryerlerden gelen doğru yanlış bilgilerle yıpratmaya çalışma olarak görüyorum” ifadelerini kullandı.
Bu dosyayı verenlerin asıl korkusunun, KPSS yolsuzlukları ile ilgili yargıda bulunan bir dosyanın sona yaklaşmasından kaynaklandığına dikkati çeken Atalay, “Korkunun ecele faydası yok onlar ortaya çıkacak” şeklinde konuştu.
Atalay, kendi dönemlerinde 600 bin memurun tamamının KPSS sonuçlarına göre atandığını anlattı.
Bunun yanı sıra kamuda istisnai kadrolar bulunduğunu ve bu kadrolara istisnai atamalar yapılmasının yasal olduğunu ifade eden Atalay, bunların bakanlıklara ve belediyelere yasayla verilen haklar olduğunu kaydetti.
Atalay, “Bunlar KPSS ile atanmaz. Bu belediye başkanları için de böyledir. CHP belediyeleri yeni dönemde 150 atama yapmış böyle. Buna birşey demiyorum, bir hak bu. Beraber, iyi çalışacağını getirecek. Milletvekillerimize 3 eleman istihdamı, danışman olarak verilmiştir. Bunlar KPSS ile alınmaz. Normal yürüyen yasal sistemi çarpıtarak verilen bu tür bilgiler kimseye yaramaz. Ne ona fayda sağlar ne bana zarar verir. Sadece milletin siyaset kurumuna inancını sarsar, bu da demokrasiye zarar verir” değerlendirmesinde bulundu.