Ayşe Sıdıka Tulça (95), Cumhuriyet döneminin ilk Moskova Büyükelçisi Enis Akaygen’in kızı. Aynı zamanda Atatürk’ün silah arkadaşı Nuri Conker, yaveri Salih Bozok, gazeteci Falih Rıfkı Atay’ın da akrabası.
Genç yaşında Atatürk’le tanışma şansına erişmiş olan Ayşe Sıdıka Tulça, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki umudu ve heyecanı gözleri parıldayarak anlatıyor. Atatürk’ün öldüğü günkü matemi ise 79 yıldır hiç unutamamış.
HERKES UMUTLUYDU
“Mustafa Kemal halktan biriydi. Ona Dolmabahçe’den Taksim’e arabasıyla geçerken ya da Beyoğlu’nda bir handa tanıdıklarıyla sohbet ederken rastlayabilirdiniz. Mütevazı biriydi, her an her yerden çıkabilirdi” diyen Tulça, o günlerin savaş yorgunu, kalkınmaya çalışan Türkiye’sinin umut dolu olduğunu anlatıyor:
“Herkes geleceğe dair öylesine umutluydu ki… Sadece biz gençler değil, yeni ticari girişimler, yurtdışında okumaya karar verenler, sanatla uğraşanlar, fabrika açanlar… Herkesin bir arzusu ve gerçekleştirmek üzere motivasyonu vardı.”
Tulça, “Başımızı rahatça yastığa koyardık çünkü Atatürk, Çankaya’daydı, bilirdik” diyor ve Atatürk’ün hayatını kaybettiği 10 Kasım 1938 günü yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarına hâkim olamıyor:
“O gün ailecek arabalı vapurla Avrupa yakasına gidiyorduk. Ben oradan okula devam edecektim. Dolmabahçe yoluna girmeden tüm bayrakların yarıya indirildiğini gördük. ‘Eyvah’ dedim, ‘Atatürk öldü’. Dolmabahçe yolu trafiğe kapatılmıştı.
Okula gittiğimde ise herkes darmadağındı. Derse giremez haldeydik. Ağlayanlar, hıçkıranlar… Şehrin matemi aklımdan çıkmıyor.”
Tulça, Atatürk’ün cenazesinde de bulunmuş: “Önümüzden arabayla geçirdiler tabutu. Sessizlikte sadece hıçkırıklar duyuluyordu. Öyle bir uğultu vardı ki, kulaklarımda hâlâ. Herkes öylesine samimiydi ki, kimse birbirini avutmak için söyleyecek söz bulamıyordu.
Ben de şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi’nden gözyaşlarıyla gidişini izledim. Sonradan öğrendik ki, Ata’nın naaşının geçtiği her istasyonda insanlar ellerinde meşalelerle selamlamışlar.”