Dilek Atlı
Nilüfer Kütüphane tarafından her ay düzenlenen “Edebi Kazılar” söyleşisinin bu ayki konuğu, usta yazar Pınar Kür oldu. Son romanı “Sadık Bey”i değerlendiren Kür’e, Can Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Sırma Köksal eşlik etti. Akkılıç Kütüphanesi’ndeki etkinlikte Köksal’ın sorularını yanıtlayan yazar, “12 Mart’ı gençken yaşadım. O zamanlar umudum vardı. Ona göre de umut dolu kitaplar yazdım. Umutla kaleme aldığım Yarın Yarın kitabım ile umutsuzluk içerisinde yazdığım Sadık Bey romanım arasında 40 yıl var. Ülkedeki çalkantıların yaradılışım ve kişiliğim üzerinde yaptığı tahribat kitaplarıma yansıdı” diye konuştu.
Kitaplarındaki karamsarlık duygusuna işaret eden Köksal’ın, “Hayatı kuramamışlık üzerine bir hesaplaşma var. Karakterlerde karar alma ürkekliği gözlemleniyor” eleştirisine Pür, şöyle yanıt verdi:
“Bende mutlu son yoktur. Çünkü mutlu sonun bir hikâyesi yoktur. Hangisi daha çok akılda kalır? Mutlu biten bir hikâye mi? Hayır. Sinemada olsa kabul. Çünkü sinema tüketilebilir. Edebiyatın kalıcı bir özelliği vardır. Genellikle mutsuzlukla biter. Geleceği kurma çabasını, mutlu olduğum zamanlarda yazdım. Amerika ve Robert Kolej’inde okudum. Gençliğimde Paris’e gittim. Sorbonne’da doktora yaptım. Orada kendime bir hayat kurabilirdim. Ben, Türkiye’ye gelmeyi seçtim. Burada devrimci tiyatro yapmak istedim. Ama 12 Mart Darbesi oldu. Ardından 12 Eylül… Umutlarımızı kaybettik. 12 Mart’tan etkilenerek yazdığım Yarın Yarın, Küçük Oyuncu romanlarım ardı ardına geldi. Yazmak istedim çünkü. 12 Eylül’den sonra çıkan ilk kitabımsa Bir Deli Ağaç’tı. Umutlu gelecek kurgusundan, umutsuzluk kurgusuna düştük. Bu da benim edebiyatıma yansıdı elbette. Sadık Bey romanına kadar geldi.”
KAYBEDEN BİR İNSANIN HİKÂYESİ…
Sağlık problemleri nedeniyle çok zor günler geçirdiğine değinen Kür, “Sadık Bey romanını bu dönemde yazdım. Sadık Bey, aslında benim içinde bulunduğum duyguları anlatıyor. Kaybeden bir insanın hikâyesini yazmak istedim. Çünkü o dönem rahatsızlığım nedeniyle birçok şeyi kaybettiğime inanıyordum. Çok parlak bir gencin elindeki her şeyi kendi kararları nedeniyle kaybetmesini kurguladım. Türkiye’nin gitgide değişen düzeninden de ilham aldım. Sanatçı bir kişinin şirket hayatı içinde nasıl kaybolduğunu yazdım” dedi.
Söyleşi sonunda dinleyicilerin sorularını yanıtlayan Pür, Nilüfer Kütüphane tarafından katılımcılara armağan edilen Sadık Bey’i imzaladı. Dinleyiciler arasında bulunan Nilüfer Belediye Meclisi üyesi Pınar Göz de, Pınar Kür’e Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey adına teşekkür etti.
Asılık Kadın’ı anlattı
“Nilüfer’de Kadın Hayata Yakın” etkinliğinde dün kadınlarla bir araya gelen Pınar Kür, “Asılacak Kadın” kitabını nasıl yazdığını anlattı. Nilüfer Kütüphane’nin armağan ettiği bu romanı okuyan Nilüfer’in farklı mahallelerinden 530 kadın, Podyum Davet’te Pınar Kür ile buluştu. Yazar, kitabının hikâyesini şöyle özetledi:
“Paris’e gitmek üzere hazırlanırken yanıma birkaç aile fotoğrafı almak istedim. Babam fotoğraf çekmeye düşkündü. Bir bavul dolusu fotoğraf vardı. Aralarında meydanda asılmış bir kadının karesi vardı. Başında urgan, boynunda yafta, dili dışarı sarkmış bir kadın… Annem fotoğrafı ablasından aldığını söyledi. Teyzem, Kırklareli’nde bir kadının başına gelen olayı anlattı bana. Fotoğraf o kadına aitti. Kadını kendinden yaşça büyük kocası diğer erkeklere pazarlıyordu. Ona âşık olan bir genç, bu yaşlı kocayı öldürüyor ama 18 yaşından küçük olduğundan tüm suç kadına yıkılıyor. Teyzem, yardım etmeye çalışsa da kadın ölüm cezasına çarptırılıyor. Hikâyesi beni çok etkiledi…”
Yıllarca kafasında bu hikâyenin dönüp durduğunu vurgulayan Kür, “İlk önce bunu tiyatro metnine dönüştürdüm. Eşim de tiyatrocu olduğu için rejisör arkadaşlarına gösterdi. Tecavüz sahnesi nedeniyle sahnelenemedi. Sonra bunu romana çevirdim. Ardından sinemaya aktarıldı. Melek karakterini Müjde Ar oynadı” diye konuştu.