KKTC Dışişleri Bakanı Emine Çolak, Kıbrıs’ta Annan Planı’ndan bu yana hiç bu kadar yoğunlaşmış bir müzakere deneyimi olmadığını belirterek “Hiç bu kadar iki liderin uyum yakaladığı bir ortam, güven artırıcı girişimler olmamıştı. Dolayısıyla kesinlikle plandan bu yana daha önce görmediğimiz bir fırsat doğmuştur. Bunun gerçekleşmesini dileriz” dedi.
Çolak, Kıbrıs’taki müzakere sürecinde en üst düzey de dahil olmak üzere her kademede bir araya gelindiğini ve içeriğe yönelik, kapsamlı, çözüme götürecek bir müzakerenin devam etmesinin önemli bir gelişme olduğunu ifade etti.
Çolak, Kıbrıs Adası’nda 1963’ten bu yana ayrı olan iki toplumu iki kesimli tek devlet bünyesinde birleştirmek maksadıyla dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan ve 2004’te yapılan Annan Planı referandumunu Kıbrıs Türk tarafının kabul etmesine rağmen Rum tarafının reddettiğini hatırlattı. Buna rağmen Rumların Avrupa Birliği (AB) üyesi olmayı başardığını dile getiren Çolak, Rum tarafının yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle AB ile ilişkilerinde umduğunu bulamadığını vurguladı. Çolak, “O dönemde Kıbrıslı Rumların bu çözümü reddetmekle daha iyi bir çözüm beklentileri vardı ise bu gerçekleşmedi” diye konuştu.
Rum tarafı “evet”e daha yakın
“Rum tarafı, taleplerinin elde edilmesinin zaman geçtikçe daha da zorlaşacağını düşünmüş olabilir” görüşünü dile getiren Emine Çolak, müzakere sürecinde her iki tarafta gelinen umut vadeden noktada birçok faktörün etkili olduğunu söyledi. KKTC’li Bakan, bu faktörleri şöyle sıraladı:
“Çok önemli bir husus var, o da liderliktir. Nikos Anastasiadis zaten Annan Planı’na da ‘evet’ demişti ve şu anda da çözüme kararlı bir şekilde eğilip, bu konuda toplumuna liderlik yapıyor. Cumhurbaşkanımız Mustafa Akıncı bu konuda çok açık şekilde görüşünü ortaya koymuştur. Kıbrıs Türk toplumu tarafından yeniler büyük bir destekle seçildi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, bu süreçte çok pozitif ve uzlaşıcı bir tavır sergileyerek tarafların güvenini kazandı.
Öte yandan, 2003 yılında adada iki taraf arasında geçişler başladı. Belki iki toplum birbirini daha iyi anlamaya başladı. Son yapılan anketlere göre Kıbrıslı Rumlar 2004 yılına nazaran bugün muhtemel çözüm planına daha sıcak bakabiliyor ve bu bizi ümitlendiriyor açıkçası. Umarız Kıbrıslı Türkler de o zaman olduğu gibi şimdi de kalıcı çözüme destekçi olur. Toplumumuzun da kabul edebileceği en yüksek düzeyde kazanımlarla bir formül üretileceğine dair ümitliyiz.”
“Toprak ve garantiler konusu sona bırakılır”
Müzakere sürecine ilişkin olarak liderlerin açıkladıklarından bir fikir edinebildiklerini ancak gelinen noktayı bilmenin zor olduğunu belirten Çolak, “Örneğin güç paylaşımı gibi unsurlarda bayağı bir yakınlaşma ve örtüşme var. O konuda bölüm bölüm güzel neticeler alınarak başka zor bölümlere geçilebiliyor. Ekonomik konularda bir uyum olduğunu işitiyoruz” şeklinde konuştu.
Mülkiyet konusunda da bazı genel prensip ve kriterler hususunda tarafların uyuştuğunu söyleyen Çolak, bu konuda uluslararası hukuk ve insan haklarına ilişkin kuralların her iki tarafa ışık tutacağını ifade etti. Aynı konunun liderler görüşmesinin yapılacağı 1 Eylül’den sonra daha da detaylandırılacağını vurgulayan Emine Çolak, “Toprak ve garantiler konusunun, tarafların hem siyasi hem duygusal baktığı hem de kamuoyunun çok etkilendiği hususlar olduğundan sona bırakılması söz konusu. Kaldı ki sadece masadaki iki taraf arasında olacak bir husus değil. Üç garantör devletin de müzakeresiyle net bir hal alacak” dedi.
KKTC Dışişleri Bakanı, müzakere sürecinin en önemli prensibini “her şey anlaşılmadan hiçbir şey anlaşılmış değildir” şeklinde özetledi.
“Kıbrıslı Türkler, Türkiye ile kendini güvende hissediyor”
Emine Çolak, Kıbrıslı Türklerin adada şimdiye kadar kendini güvende hissetmesinin en önemli nedeninin Türkiye olduğunu ve halkın çoğunluğunun garantörlüğün geçmişteki halinin bazı unsurlarının devam etmesini istediğini söyledi. Buna karşılık, Kıbrıs Rum tarafının Türkiye’nin garantörlüğünden büyük endişe duyduğunu kaydeden Çolak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu iki endişe ve ihtiyacı dengeleyici bir formül lazım. Bu bence mümkündür ama AB ya da başka garantörlük mekanizmalarının Kıbrıslı Türklere aynı güveni vermeyeceğinin göz önünde bulundurulması lazım. Dolayısıyla sanırım çözümün nihai şeklinde Türkiye’nin özel bir konumu olacak. Bunun detayı sadece Kıbrıslı Rumlar ve Türkler değil aynı zamanda garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de söz hakkıyla formüle edilecek.”
“Bu fırsatı heba etmemek lazım”
Müzakere sürecinde birçok unsurun pozitif ve yapıcı bir iklim yarattığını belirten Çolak, yakalanan fırsatı heba etmemek gerektiğinin altını çizdi. Emine Çolak, “Bu çağrımı adada iki tarafa da yapmak istiyorum. Yapıcı iklimin daha da artırılması ve karşılaşılacak zorlukları da uzlaşı kültürü içinde neticeye götürme ihtiyacımız var artık” ifadelerini kullandı.
Annan Planı’ndan bu yana hiç bu kadar yoğunlaşmış bir müzakere deneyimi olmadığını vurgulayan Çolak, “Hiç bu kadar iki liderin bir uyum yakaladığı bir ortam, güven artırıcı girişimler olmamıştı. Dolayısıyla kesinlikle plandan bu yana daha önce görmediğimiz bir fırsat doğmuştur. Bunun gerçekleşmesini dileriz” dedi.
Türkiye’den güçlü destek
Müzakere sürecinde Türkiye’nin rolüne de değinen Çolak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 Temmuz’da adaya gelişinde güçlü desteğini açıkça tekrarladığını hatırlattı.
KKTC Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik yatırım ve desteklerinin devam ettiğine de işaret ederek hayata geçirilecek projelerin adada barışa katkı sağlayacağına inancını dile getirdi.