Kanadalı Müslüman sanatçı ve yazar Laurelie Rae, Müslüman kadın seyyahların hatıralarını, çizdiği minyatürlerle günümüze taşıyor.
Sanatçı bir aileden gelen Rae, 17 yaşında Müslüman olduktan sonra bir yandan İslam sanatının birçok dalıyla ilgili akademik araştırmalar yaparken bir yandan da birçok sanat eseri ortaya koydu.
Rae, İslam sanatındaki yolculuğunu ve minyatür projesinin detaylarını AA muhabirine anlattı.
İngiltere’deki The Prince’s Foundation School of Traditional Arts’ta yüksek lisansını bitirdikten sonra Türkiye’ye gelen ve 6 yıldır İstanbul’da yaşayan Rae, Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümü’nde geleneksel ve modern sanat dallarıyla ilgili akademik ve pratik çalışmalar yürütüyor.
Rae, seramik dersleri verdiği Balat’taki atölyesinde “tarihin sayfalarında unutulmuş” olarak tanımladığı Müslüman kadın seyyahların hikayelerine yer verdiği minyatür projesine başladı.
Yaptığı akademik çalışmalarda rastladığı Müslüman kadın seyyahları farklı isimlerle kodlayarak sembolize eden Rae, birçoğu altın işlemeli minyatürlerinden yeni bir kitap çıkarmak için kolları sıvadı.
“Kütüphanelerde Müslüman kadın seyyahların izini sürüyorum”
Müslüman olmaya karar verdikten sonra İslam’ın kültürel birikimini daha iyi anlamak için İslam sanatıyla ilgilenmeye başladığını söyleyen Rae, ailesinin bu süreçte etkili olduğunu belirtti.
Rae, “Annem seramik sanatçısı. Çocukken beraber çalışmalar yaptık. Sanat hayatım 4 yaşımda başladı. Annem ben ve kız kardeşim sürekli sanatla ilgilendik. Sanat hayatta sizi çok farklı bir yere getiriyor. İlhamınızı yaşamdan alıyorsunuz. Bitkiler, çiçekler, yapraklar, ağaçlar benim ilhamım ama sanatta herkes için ilham kaynakları farklı. Uzun yıllar seramik üzerine çalıştıktan sonra Fars minyatürü öğrenmeye başladım. ” diye konuştu.
Seramik sanatıyla uzun yıllar ilgilendikten sonra minyatür çizmeye başladığını ifade eden Rae, Müslüman kadın seyyahlarla ilgili projesini şöyle anlattı:
“Birçok sanat dalıyla ilgilendikten sonra şimdi minyatürün büyülü dünyasına adım attım. Kütüphanelerde Müslüman kadın seyyahların izini sürüyorum ve tarihin sayfalarında unutulmuş Müslüman kadınların hikayelerini okuyorum. Onlardan yeni karakterler çizerek günümüze taşıyorum. Kitaplarda onların keşfedilmemiş hayatını, yaptıklarını ve sırlarını ortaya çıkarıyorum. Hayatlarından önemli kesitleri sembolleştirerek minyatüre dönüştürüyorum. Başta Nur Begum and Farogh Farrokhazad gibi Müslüman gezginlerin otobiyografilerinde ve onlardan bahseden kitaplarda farklı hayat hikayelerine rastlıyorum. Araştırmalarımda edindiğim bilgilerin çoğunu hiç kimseye söylemedim ve bende sır olarak kalıyor. İranlı ve Hint kadınların keşfedilmeyi bekleyen birçok yolculuk hikayesi var. Müslüman kadınların her dönemde dünyayı keşfettiğini minyatürlerle ortaya koymaya çalışacağım. “
“Renkler yeni bir dünyaya açılmamızı sağlayan bir araç”
İslam sanatında renklerin ve kullanılan malzemenin doğal olmasına önem verildiğine dikkat çeken Rae, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Renkler bizim için yeni bir dünyaya açılmamızı sağlayan bir araç. Örneğin Lapis Lazuli özellikle Hristiyan geleneklerinde kullanılan bir taş ve bugün önceki dönemlere göre daha pahalı. Genellikle Hz. İsa ve Hz. Meryem figürlerinin kıyafet çizimlerinde kullanılıyor. İslam sanatında ise Turkuaz tonlarındaki renkler hakim. Bu taşın kutsal bir değeri olduğuna inanılıyor ve kullanılan tüm renkler doğal ürünlerden yapılıyordu. Örneğin hatlarda kullanılan mürekkebi yapmak için mumların yakılmasıyla ortaya çıkan isten faydalanılıyordu. Hiçbir şey israf edilmiyor ve sanatçılar elde edilen tüm doğal ürünleri sanat eserlerinin bir kısmında kullanıyorlardı. Şimdi ise kullanılan renkler 50 yıl sonra başka renklere dönüşüyor ve güzel gözükmüyor. Ama örneğin 600 yıl önce yapılan minyatürlerdeki renkler hala aynı canlılığını koruyor.”
Müslüman kadın seyyahların minyatürlerini bir kitapta toplayacağını dile getiren Rae, genç sanatçılara da geleneksel İslam sanatı alanında daha fazla çalışmaları çağrısını yaptı.