DİZİLERİ MECBUREN İZLEMESİNLER…
Yeni kitabı ‘Kırk Evin Delisi’nin tanıtımı için Bursa’ya gelen oyuncu Başak Daşman, Olay Çekirge’nin sorularını yanıtladı.
Şu sıralar ‘Yüz Yüze’ dizisiyle ekrana gelen Daşman, giderek büyüyen sektörde kalitenin artmasının en büyük kriterinin seyirci olduğunu söyledi. Daşman, ‘Bu noktada seyirciye çok iş düşüyor. Her önüne geleni mecburen izlemeye devam etmesinler, daha değişik denemelere şans versinler’ dedi.
HER ROLDEN BİRŞEY ÖĞRENİYORUM
Oyunculuk yapmaktan büyük keyif aldığını söyleyen Başak Daşman, başka hayatlara dokunmanın verdiği hazla bu mesleği seçtiğini söyledi.
Daşman, ‘Oyunculuk başka birinin ayakkabılarını giyip onunla dolaşmak aslında. O ayakkabıları giyersen hayatı o gözle görürsün. O yüzden de ne kadar farklı karekterlerde yer alırsam o kadar zevk alıyor ve bişeyler öğreniyorum’ dedi.
İŞTE O RÖPORTAJ
Başarılı oyuncu Başak Daşman, bu mesleği seçmesindeki en büyük sebebin farklı karakterlerin hayatlarına girmek olduğunu söylüyor.
Özellikle dizilerin vazgeçilmez karakter oynucularından biri olan Başak Daşman, Olay Çekirge’ye çok özel açıklamalarda bulundu.
Bugüne dek ne özel hayatı ne de sansasyonlarıyla değil yalnızca oyuncuğuyla tanınan ve bu sebeple adı popüler yıldızlar gibi hafızalara kazınmasa da canlandırdığı karakterlerle hatırlanan Daşman, oyunculuğu seçmesindeki en büyük nedenin başka hayatlara girmek olduğunu söylüyor.
Kendi tabiriyle bir başkasının ayakkabılarını giyip, dünyaya farklı biri olarak adım atmanın hayata karşı bakış açısını değşitirdiğini Daşman, oyunculuğun yanısıra yazarlık yapıyor.
Başak Hanım, sezonun en iddialı dizilerinden ‘Yüz Yüze’ ile ekrana geri döndünüz. Nasıl gidiyor çekimler?
“Oyuncu kadromuz gerçekten çok iyi. İçlerinden birtanesi de aynı zamanda bu sezon tiyatro oyunumda partnerim olan Merve Dizdar. Dışarıdan takip ettiğim ve beğendiğim oyuncularla yan yana geldim bu projede. Her zaman çok iyi oyuncular bir araya gelemiyor yapımlarda. Bu eksta bir keyif. Senaryoyu okuyunca evet dedim bu diğer dizilerden farklı ilerleyecek. Televizyon sektörü değişti, herşeyin alıcısı farklı. Bizimkisi sanki daha samimi ve daha gerçek. Günlük bir sahnem varsa saçlarımı fönletmeden oynuyorum, yani doğal olmayı tercih ediyoruz. Oyuncu ancak birşey gerçekçi olabildiğinde tatmin olup mutlu olabiliyor.”
Genellikle fevri ve asi karekterleri oynuyorsunuz. Rollerinizi seçerken nelere dikkat ediyorsunuz ?
“Zaman içerisinde bir değişiklik oldu, bunu bir süreç olarak ifade edebilirim. İlk işlerimde sadece rolün ne olduğuna dikkat ediyordum. Oyuncu açlığı diyoruz biz ona. Sonra bu iş büyük bir sektör olduğu için hangi yapım şirketiyle çalıştığına dikkat etmeye başlıyorsun. Büyük bir emek sarfediyorsun, canla başla çalışıyorsun. 3 ay çalışıyorsun ama 8 ay yattığın zamanlar da oluyor. Oyunculuğu seçmenin sebebi, başka birinin ayakkabılarını giyip onunla dolaşmak aslında. O ayakkabıları giyersen hayatı o gözle görürsün. O yüzden de ne kadar farklı karekterlerde yer alırsam o kadar zevk alıyor ve bişeyler öğreniyorum. Her seferinde birşeyler keşfetmek zorundasın. Şuanda oynadığım oyunda olduğu gibi. Hayatımda hiçbir benzerliği yok oynadığım karekterin şuan. Empati kurmanı sağlıyor. Karakterimle birbirimizi anlamak zorundayız.”
Son dönemde herkes dizilerin hikayelerinin birbirine benzerliğinden şikayetçi. Türkiye’deki senaristler yetersiz mi?
“Çok iyi ve başarılı senaryolar da çıkıyor. Ama sinema için söylüyorum özellikle seyircisiyle buluşmayan seyirciler var. Biraz kolaya kaçmak söz konusu. Bu bir para işi. Kimse risk almıyor. Risk almadan bir adım öteye gidemezsin. Bu işin sadece bir para olmadığını bir sanat dalı olduğunu idrak eden insanlar sektörde çoğalırlarsa daha doğru. O insanlar var ama onlar da çok tutunamıyorlar. Seyirciye çok iş düşüyor, her önüne geleni mecburen izlemeye devam etmesinler, izlemesinler, daha değişik denemelere şans versinler… Bizim patronumuz seyircidir.”
Geçen yıldan itibaren internet dizileri popülerleşmeye başladı. Bu değişim nasıl izliyorsunuz?
“Çok güzel işler yapılıyor. Bana daha sıcak geliyor; çünkü sansürsüz. Dışarıdan müdahele gelmese bile öyle bir hale geldi ki bu iş; yazan oto-sansür uygulamaya başlıyor. Böyle olunca sanatla ilgili vasat şeyler ortaya çıkıyor. İnternet ortamında bu sansürü uygulamak zorunda kalmadığı için daha iyi hikayeler ve projeler ortaya çıkıyor. 140 dakika dizi çekiyoruz. İnternet dizileri 40 dakika. İnternet dizilerinin çoğalmasını istiyorum.”
Yeni bir kitap yazdınız. ‘Kırk Evin Delisi’. Ondan da bahsedelim mi?
“Çok küşük yaştan beri yazıyorum ama hiç kitaba dönüştüreyim diye bir fikrim olmamıştı. Ben yazıyorum başkasını niye ilgilendirsin diye düşünüyordum. Gençken Dostoyesvki, Tolstoy yazmış ben mi yazacağım diye düşünürdüm. Sonra birgün tesadüfen bir kız arkadaşım tesadüfen yazdığım birşeyi okuduğunda neden kitap çıkarmıyorsun demişti. Ben de kim ne yapsın benim kitabımı demişti.m Bu yazdığını bir kitabın arkasında görsem bu kitabı alırdım dedi. Ordan içime bir acaba düştü. Arkadaşım teşvik etti gibi oldu. 1 buçuk sene önce yayıneviyle görüştük o zamandan bu yana çalıştık. İçinde 16 tane kısa öykü var, fantastik, realist ve günlük hayatlar başımızdan ve aklımızdan geçen hikayeler var.”
SERHAT HALLAÇ