Maliye Bakanı Naci Ağbal, İstanbul’u Uluslararası Finans Merkezi yapmayı istediklerini anımsatarak, “O zaman rekabet halinde olduğumuz ülkelerde finans piyasasının kurumsal yapısı, işleyiş mekanizması, kuralları, kaideleri neyse İstanbul’da bu sistemi kurarsak İstanbul Finans Merkezi olur. Cesaretle, çok agresif bir yasa çalışmamız var inşallah önümüzdeki dönemde getireceğiz.” dedi.
Ağbal, ”Uluslararası Ekonomik Gelişme Zirvesi-Çin ve Hindistan Üzerinden Global Krize Bakış ve Türkiye” konferansında yaptığı konuşmada, yeni açıklanan her ekonomik verinin yüzleri güldürdüğünü belirtti.
Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekte yüzde 5,1 büyüdüğünü anımsatan Ağbal, şunları kaydetti:
“Bu Türkiye’yi cesaretlendiren, umutlandıran, Türkiye ekonomisinin büyüme dinamiklerine güç veren bir açıklama oldu. Özellikle bu sene üretim, yatırım ve ihracat tarafı ekonominin güçlenmesine gösterge niteliği taşıyor. İkinci çeyrekte büyümenin daha fazla yatırım ve ihracattan gelmesi ekonominin sürdürülebilirliği açısından ileriye dönük olumlu bir gelişme. Tüketime dayalı büyümeyi kalıcı ve sürdürülebilir olarak görmedik. İkinci çeyrekteki veriler 2017 yılının tamamına ilişkin olmak üzere yüzde 5 ve üzerinde büyümeye işaret ediyor. Bundan tam bir yıl önce alçak bir darbe girişimi oldu. Birçok alanda yansıması olsa da ekonomi üzerinde derin etkiler meydana getirdi. 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye ekonomisi için testti. Türkiye ekonomisinin böyle içsel ekonomik şoktan çıkıp çıkamayacağına yönelik bir testti.”
Ağbal, Türkiye’nin 1994, 1998 ve 2001 ekonomik krizlerinin içsel ve yapısal sorunların doğurduğu krizler olduğunu aktararak, “AK Parti hükümetleri döneminde ise 2009 global ekonomik krizinin Türkiye ekonomisinin üzerinde oluşturduğu ekonomik şok. Bir de 15 Temmuz darbe girişiminin oluşturduğu ekonomik şok görüldü. 2002 sonrası yaşanan ekonomik şoklar karşısında Türkiye ekonomisinin dayanıklılığı ile 1990’lı yıllardaki şoklar karşısındaki dayanıklılığını teraziye koyduğumuz zaman olağanüstü gelişme var.” diye konuştu.
Ekonominin temellerini sağlamlaştıracak önemli adımların arka arkaya atıldığını ve yapısal dönüşüm gerçekleştirildiğini anlatan Ağbal, Türkiye ekonomisinin 2009 global krizinden en hızlı çıkış yakalayan ve kriz sonrası en hızlı şekilde büyüme momentumuna giren az sayıda gelişmekte olan ülkelerden biri olduğunu anımsattı.
Ağbal, 15 Temmuz alçak darbe girişiminden sonra girilen ekonomik şoka karşı bir yılda olağanüstü performansın gösterildiğini vurgulayarak, “15 Temmuz darbe girişimi sonrası dönemde de ağustos, eylül ve ekim aylarında hükümet olarak arka arkaya aldığımız kararlar sonucunda ekonomideki toparlanmayı hep birlikte görüp, yaşıyoruz. 2017 yılında yakaladığımız toparlanma 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin beklentileri de etkiledi.” dedi.
Orta Vadeli Program’ı (OVP) hazırladıkları bir dönemden geçtiklerini ve ekonomi yönetimi için zor bir dönem olduğunu belirten Ağbal, sözlerine şöyle devam etti:
“İçsel tutarlılığı olan, ayağı yere basan, öngörüler itibarıyla piyasa kabullerine uygun bir orta vadeli makro ekonomik parametre seti oluşturacaksınız, burada da kamu maliyesi dengelerini de orta vadeli görünümü olumluya çekecek şekilde yapacaksınız, bu da kolay bir şey değil. 2002 yılında AK Parti iktidara geldiğinde ülkemizde genel devlet bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 10’un üzerindeydi. AK Parti 2006 yılına gelindiğinde bütçe açıklarını genel devlette dengeye getirdi. Global kriz öncesi genel devlet bütçe dengesi yüzde 1 civarındaydı. Bütçede yakaladığımız güçlü momentum 2009 krizine girerken, bize ciddi manevra alanı ve güç verdi. Aynısını biz 15 Temmuz darbe girişiminin olduğu dönemde de yaşadık. Türkiye ekonomisi global kriz sonrasında 2010-2016 arasında Türkiye ekonomisi yüzde 6,7 büyüdü. Bizim son 5 yıldır ortalama bütçe açığımız yüzde 1.”
“Darbe girişiminin doğurduğu ilk tahribatları atlattık”
Ağbal, Türkiye ekonomisindeki gelişmelere de değinerek, “Borcun milli gelire oranı yüzde 28 civarında. Gerek 2009 global krizi gerek 15 Temmuz’un doğurduğu ekonomik şoklar karşısında kamu maliyesinde yakaladığımız imkanlar ekonomik şokları ve krizi atlatmamıza veya kamu maliyesini bu krizden çıkmak için bir araç olarak kullanmamıza fırsat sağladı. Biz eğer bütçe açıklarının yüksek olduğu seviyelerde bu ekonomik şoklarla karşılaşsaydık herhalde bu şoklardan çıkmamız kolay olmayacaktı. Biz 2016’da da aynı imkanı kullandık.” dedi.
2018-2020 OVP’yi hazırladıklarını hatırlatan Ağbal, “Darbe girişiminin doğurduğu ilk tahribatları atlattık. 2016 darbe öncesi ivmeden daha yüksek ivmeyi yakalayarak yolumuza devam ediyoruz. Türkiye inşallah bu sene aşağı yukarı herkesin konsensüs olarak ifade ettiği üzere yüzde 5 ve üzeri büyümeyi yakalayacak gibi görülüyor. Önümüzdeki 3 yılda da büyüme ivmesine devam edeceğini düşünüyoruz.” diye konuştu.
Ağbal, başta finans sistemi olmak üzere Türkiye’nin hala reform yapması gereken alanların olduğunu ifade ederek, “İstanbul’u Uluslararası Finans Merkezi yapmak istiyoruz. O zaman rekabet halinde olduğumuz ülkelerde finans piyasasının kurumsal yapısı, işleyiş mekanizması, kuralları, kaideleri neyse İstanbul’da bu sistemi kurarsak İstanbul Finans Merkezi olur. Cesaretle, çok agresif bir yasa çalışmamız var inşallah önümüzdeki dönemde getireceğiz.” şeklinde konuştu.
Türkiye’de gelecek dönemde özellikle yatırım ve üretimin önünü açacak Gelir Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunu reformları üzerine çalıştıklarını bildiren Ağbal, yakında bunun detaylarını paylaşacaklarını, bu anlamda yapacakları düzenlemelerin Türkiye’nin rekabetçiliğini artıracağını söyledi.
Ağbal, 2050-2100 dönemine bakıldığında Türkiye ekonomisinin bugünkü durumundan daha iyi bir noktaya geleceğini dile getirerek, Türkiye’nin politik ve ekonomik miksinin bu dünyadaki çeşitlenmeye ayak uydurmak zorunda olduğunu, dünya nereye gidiyorsa Türkiye’nin de bu gelişmeler içerisinde fırsatları yakalamak ve çekim merkezi olmak durumunda bulunduğunu kaydetti.