İnsanoğlu insanoğlu olalı, yani soyut ve varsayımsal düşünebildiği dönemlerden beri, hep bir açıklama ihtiyacı duymuş.
Zira ancak böyle belirsizlik ve onun yarattığı korkuyla başa çıkabilmiş.
Gözlemlerinin yanında hayal gücünü kullanmış insanoğlu. Gözlemlerinin çoğu bugün de geçerli. sözgelimi bir meyveyi yerken görmüş türdaşını. Sonra yerlere yatıp kıvranırken görmüş. Bu tarz olaylarda yavaşça bir gözlem sonucuna ulaşmış: vücuda giren şeyler bizi hasta edebilir.
Bu tespit bugün de doğru ama buna bulduğu çözüm, bugünkü çözümlerimizden mantık olarak farklı olmasa da işe yararlık açısından farklı. Bu vücuda giren “şey”lere mikrop dememiş de, kötü ruh demiş mesela. Bir “öz”, bir “esans” görmüş vücut sıvılarında misal, yabancı esansları da o uyumu bozan ajanlar gibi düşünmüş. ee? nasıl engellemeli onları? varsayımsal düşünebilme yeteneğiyle bir de iyi ruhlar olduğunu, iyi güçler olduğunu ileri sürmüş. Hayatta kalmasına yardımcı olan ya da yardımcı olduğunu sandığı (tesadüfen bir kabuk görünce diyelim ki yemek buldu, bu ikisi arasında bir nedensellik kurgulayabilir.) cisimleri kutsamış, onları, onların yapıldığı malzemeyi, biçimleri onlara benzeyen şeyleri ve timsallerini kutsal görmüş.
Nihayet, vücut açıklıklarına bunları takarak ya da vücuda bunların suretlerini kazıyarak muska yapmış. Piercing ve dövme böyle doğmuş. en çok kadınlarda olmasının sebebi ise kadınların “kötü ruhlar”dan daha çok etkilenmesi.
Bugünün hijyen koşullarında bile erkeklere nazaran daha savunmasızlar, eskiden daha fazlaymış hastalıklar elbette. Cinsel organ, burun, kulak, dudak gibi bölgelere hep piercing yapmışlar bu yüzden, özellikle küpe ve bir dereceye kadar hızma binyılları aşıp bugün bile -kök nedeni unutulsa da- devam eden geleneksel bir kadın süsü oluvermiş.
Elbette vücudun herhangi bir organına takılacak piercingin “amacı” şahsi ve muhteremdir. kişiden kişiye değişiklik gösterir ama “asıl amaç” arıyorsak, bu konseptin evrimsel ortaya çıkış nedeninden daha asıl bir amaç olamaz.