Başbakan Ahmet Davutoğlu, hem mekan hem tarih hem de insan unsuru ahenk içinde buluştuğunda şehirlerin doğduğunu söyledi.
Davutoğlu, Topkapı Sarayı’nda düzenlenen “Şehir-İnsan Projesi”nin tanıtımında, şehir olmanın mekan bilinciyle, mekanla uyuma bağlı gelişen bir mimariyle kendini gösterdiğini ve o bütünlüğün insanları cezbederek, varoluşsal bir etki yaptığını anlattı.
Davutoğlu, İstanbul kadar bütün kaynakları bütünleşik olarak bulunduran herhangi bir şehir bulunmadığını ifade ederek, “Boğaziçi ile tarihi yarımadanın buluşması, toprakla suyun buluşması gibi. Yedi tepenin gökyüzüne doğru yükselişi, toprakla havanın buluşması. En güzel manzaraların şafak ve grup vaktinde olması da ateşle bütün tabiatın buluşması” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul’un korunması gereken bir şehir olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“İstanbul, tarihi merkez olması itibarıyla hiçbir zaman Gırnata ya da Agra’da gördüğümüz özelliklere sahip bir şehir değil. Tarihi akışın dışında kalamaz İstanbul, tarihi akışın içinde olacak. Tarihi akışın içinde olmak acaba tarihi yok ederek mi sağlanabilir ya da tarihi birikime zarar vererek mi sağlanabilir? İşte can alıcı soru bu. İstanbul üzerinde yaşanan her şey aslında bu can alıcı soruya negatif cevap verenlerin yaptığı tahribatla, ona karşı şehrin dokusunu, ruhunu korumaya çalışanlar arasındaki mücadeleyle geçti 100 yıl. İstanbul, dünyanın en büyük havalimanına sahip olmak durumunda çünkü tarihin aktığı merkezlerden biri. İstanbul, büyük bir ticaret ve finans merkezi olmak durumunda çünkü hep öyleydi. Osmanlı zamanında da öyleydi, Roma zamanında da öyleydi. Bütün yollar İstanbul’a çıkar, bütün yollar İstanbul’dan giderdi. Onun için Marmaray olacak ya da o günün teknolojisi neyse bugünkü teknolojide onun karşılıkları olacak. Acaba bunun olması, şehrin o tabiatla, mekanla ruhun buluştuğu mimariyi yok etmekle mi olur ya da şehrin tarih ve metafiziğin buluştuğu güzel eksenini tahrip etmekle mi olur? İşte bizim üzerimizde taşıdığımız en ağır sorumluluk bu.”
“Modern ya da küresel olmak için Boğaziçi ile yedi tepe ile şafağıyla grubuyla o güzel İstanbul’u muhafaza ederek neler yapabiliriz?” ve “Tarih ve metafiziği buluşturan bu güzel şehirde bu buluşmayı yok sayan bir modernite ya da küresel anlayışa karşı nasıl mücadele edebiliriz?” sorularını herkesin sorması gerektiğini belirten Davutoğlu,”Hem mekan hem tarih hem de insan unsuru bir yerde ahenk içinde buluştuğu zaman şehirler doğuyor, şehirler yükseliyor. Mekan ile o mekanın üzerindeki mimari çatışmaya, kavga etmeye başladığı zaman, yani yedi tepenin üzerindeki güzel mimariye şirk koşacak şekilde bir dikey mimariyi tarihi yarımadaya yaklaştırdığınız zaman, kim hangi gerekçeyle yaparsa yapsın, kabul edilemez” diye konuştu.
“İnsanın yaşadığı şehrin idrakini anlaması lazım”
“Eğer tarih ve mekan idrakimi bir tek hoca şekillendirmişse o hoca İstanbul” diyen Davutoğlu, modernitenin yıkmaya başladığı veya yıkmak sürecinde olduğu İstanbul’da büyüyen nesillerden olduğunu, şehirlerdeki kayıpların daha önceden başladığını aktardı.
Davutoğlu, “Şimdi o kayıpların izlerini silmek ve İstanbul’u gerçek ve kadim kimliğiyle yaşanan halini buluşturacak şekilde tanzim etmek hepimizin üzerinde büyük bir vecibe. Bu da insan unsuruyla sağlanabilir. Kendini tanımak için kentini tanımak lazım. Bir insanın kendi idrakini anlaması için içinde yaşadığı şehrin idrakini de anlamış olması ve onunla bütünleşmesi lazım. Bugün artık siyasi gelecekler de şehir geleceğiyle irtibatlandırılarak izah edilebilir hale geliyor. Onun için İstanbul’da yaşamanın büyük bahtiyarlığı ile ağır sorumluluğunu aynı anda hissetmedikçe bu şehrin hakkını veremeyiz” şeklinde konuştu.