Erdoğan: BM’de hakkımızı kendimiz alacağız

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’de üye 56 İslam ülkesinden hiçbirinin sözünün geçmediğini belirterek, “Bu hakkı kimse bize vermeyecek, bunu istiyorsak kendimiz teslim alacağız” dedi.

Erdoğan: BM’de hakkımızı kendimiz alacağız

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hilton Bomonti Otel’de TBMM’nin ev sahipliğinde düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Üyesi Ülkeleri Parlamento Birliği (İSİPAB) 10. Konferansı’ndaki konuşmasına, konferansın, İslam coğrafyası, ülkeler, halklar ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyerek başladı.

Kur’an-ı Kerim’de Şura Suresi 38. ayette “Onlar, işlerini aralarında istişareyle yaparlar” denildiğini aktaran Erdoğan, “Meclis kavramı, işleri istişare ile birbirine danışarak yapma anlayışı, Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’dan bugüne kadar bizim iş yapma metodumuz olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920’de böyle bir anlayışla teşekkül ettiğini ve açıldığını vurgulamak isterim. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kürsünün arkasındaki duvarda işte bu ayet, Şura Suresi 38. ayeti yazılı duruyordu” diye konuştu.

Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ve Parlamento Birliği’nin de böyle bir anlayışla teşekkül etmesinin son derece manidar ve değerli olduğunu dile getirerek, oluşumun, tek tek ülkelere, bölgeye ve tüm dünyaya ilişkin meselelere çözüm arama aracı olarak önem taşıdığını söyledi.

İslam ülkelerinin, aynı zamanda Müslümanların temsilcilerinin geniş bir platformda, geniş bir zeminde bir araya gelmelerinin, gündemdeki konuları istişare etmelerinin, bugün ve gelecek adına eşi bulunmaz bir fırsat olduğunu söyleyen Erdoğan, bu fırsatın çok çok iyi değerlendirilmesi, gündemdeki konuları, ülkelerin, halkların ve İslam coğrafyasının sorunlarını hiçbir komplekse, hiçbir tereddüde ve korkuya kapılmadan açık yüreklilikle istişare etmek ve çözümler üretmek gerektiğini vurguladı.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Farklı dilleri konuşuyor olabiliriz, farklı coğrafyalardan gelmiş, farklı etnik kökenlerin mensupları olabiliriz. Mezheplerimiz de birbirinden farklı olabilir. Az önce dinlediğim konuşmaların hepsi gerçekten hemen hemen bir ortak aklın, bir kolektif düşüncenin ürünü konuşmalardı. Hepimiz, her birimiz, Kur’an-ı Kerim’in ilahi mesajı altında Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın o barış sancağı altında bir olmuş, beraber olmuş, birbirine kardeş olmuş bir ümmetin mensuplarıyız. Öyle meseleler vardır ki herkes susar, sadece ve sadece Kur’an-ı Kerim konuşur. Öyle sorunlar vardır ki herkes susar, sadece ve sadece Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın bugünlere kadar ulaşmış sahih hadisleri konuşur. Öyle can alıcı, can yakıcı hadiseler vardır ki orada ülkelerin çıkarları geri plana itilmek zorundadır, mezheplerin farklılıkları geri plana itilmek zorundadır, bütün anlaşmazlıklar, bütün yapay ayrımlar unutulup, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin ruhu diriltilmek zorundadır.”

“Müslüman kardeşlerini öldürenlere sahip çıkma hakkının İslami bir izahı var mıdır?”

İslam coğrafyasının, İslam dini mensuplarının olağanüstü bir süreçten geçtiğini belirten Erdoğan, “İslam dünyasının üzerinde ciddi operasyonlar yapılmaktadır. Müslümanlar birbirine kırdırılmaktadır, Müslümanlar birbirine vurdurulmaktadır. Akan kan, dikkat edelim, Müslüman kanıdır. Ölenler ve öldürenler Müslümanlardır. Bu, bir şeyi ortaya koymaktadır. Biz, demek ki değerlerimizden herhalde uzaklaşıyoruz. Aslında bütün farklılıkların, aramızdaki tüm tartışma konularının bir kenara bırakılarak, ortak aklın, ortak heyecanın, ortak çözüm araçlarının devreye alınmasının zorunlu olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin’de yaklaşık bir asırdır hemen her gün bir insanlık trajedisi yaşanırken, meseleye çıkar gözlüğüyle bakmanın, meseleyi ideolojik değerlendirmenin, hadiseye mezhep veya parti taassubuyla bakmanın insani ve İslami olmadığını ifade ederek, şöyle devam etti:

“Irak’ta hemen her gün camilerimize, türbelerimize, Ehli Beyt’in aziz hatırasını taşıyan kabirlerimize yapılan saldırılara bir insan, bir Müslüman gözlüğüyle değil de strateji, konjonktür, çıkar, mezhep gözlüğüyle bakmak vicdani de değildir, İslami de değildir. Aynı şekilde, burayı altını çizerek ifade ediyorum, Suriye’de 350 bin insan hayatını kaybetmişken, 7 milyondan fazla insan evinden, topraklarından göç etmişken, her gün onlarca insan, çocuklar, kadınlar hunharca öldürülürken, meseleye iktidar gözlüğüyle, çıkar ve mezhep gözlüğüyle bakmak insani, vicdani ve İslami değildir. Ölenler kim? Müslüman. Öldüren kim? ‘Ben de Müslümanım’ diyen bir devlet terörü. Şu anda ülkemde 1 milyon 700 bin muhacir var. Kim bunlar? Suriye’deki Müslüman kardeşlerimiz. Yaptığımız harcama şu ana kadar 5,5 milyar dolar. Dünyadan gelen herhangi bir destek var mı? 250 milyon dolar. Avrupa’nın tamamında acaba ne kadar Suriyeli sığınmacı var? 130 bin. Lübnan’da yaklaşık bizim kadar şu anda sığınmacı var, muhacir var. Ürdün’de 1 milyona yakın muhacir var. Tablo bu. Şimdi soruyorum: Bu şekilde kendi Müslüman kardeşlerini öldürenlere sahip çıkma hakkının İslami bir izahı var mıdır? Burada biz eğer bunun meşveresini, bu meşveret meclisinde yapacaksak çok açık net olarak yapmak ve bunu da ülkelerimizin yönetimlerine sonuç bildirgesiyle bildirmek durumundayız.”

Afganistan’da, Mısır’da, Libya’da durumun aynı olduğunu belirten Erdoğan, “Bütün bu sorun alanları, çatışmalar, terör, yoksulluk, ırkçılık ve ayrımcılık karşısında aramızdaki tüm farklılıkları, tüm anlaşmazlıkları bir kenara koyup, başımızı iki elimizin arasına alıp tekrar tekrar düşünmek zorunda olduğumuz bir gerçektir. Maalesef acı bir gerçektir. Bizler Müslümanlarız, bizler kıyamete, hesap gününe, din gününe inanan insanlarız. Ama unutmayalım ki Maliki Yevmiddin olan Allah’tır. O, bunun hesabını bize muhakkak soracaktır. Sünni ya da Şii olmamız bu kesin gerçeği değiştirmiyor. Türk, Arap, Kürt, siyahi ya da beyaz olmamız bu mutlak gerçeği değiştirmiyor. Hatırlatmak isterim ki yaptıklarımızdan olduğu kadar yapabilecekken yapmadıklarımızdan da er ya da geç sorguya çekilecek, hesaba çekileceğiz” diye konuştu.

Erdoğan, tüm dünyaya şöyle seslendi:

“Filistin’de masum çocuklar ölürken, bunun için sadece acı çekmek bizi sorumluluktan kurtarır mı? Hepimizin yanı başında olan Suriye’de yüz binlerce insanın ölümü, milyonlarca insanın hicreti karşısında, kamplarda soğukta donup ölen, açlıktan ölen çocukların karşısında sadece vicdanımızın sızlaması, bizleri kurtarır mı? Irak’ta kardeş kardeşi katlederken, hem de camilerde, türbelerde katlederken, ölenlerin ve öldürenlerin mezheplerine bakıp susmak bizi acaba hesaptan kurtarır mı?”

Sorunların çözümünü yabancılara bırakmamamız lazım

Erdoğan, şu anda DEAŞ diye bir terör örgütünün çıktığını ve İslam adına Müslüman öldürdüğünü belirterek, örgütün böyle bir yetkiyi nereden aldığını sormak gerektiğini söyledi.

İslam’ın içeriğinde olmayan ve bu şekilde Müslümanları katleden bir terör örgütünün çok açık net ortada dolaştığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

“İşte Irak’ta olanlar ortada. Şu anda Irak’ın yüzde 40’ı bunların işgali altında. Aynı şekilde Suriye’de yine bir terör estiriyor. Orada da yine binlerce insan öldürülmüş vaziyette. Şimdi bizler kendimizi önce çek etmemiz lazım. Kendimizi önce sorgulamaya çekmemiz lazım. Yabancılar geliyor bombalıyor, öldürüyor. Zaten sıkıntı burada, biz niçin sorunlarımızı onlara bırakıyoruz da kendi aramızda halledemiyoruz? Niçin onlara bırakıyoruz? Sorunlarımızı kendi aramızda, bu mecliste halletmemiz lazım, onlara bırakmamamız lazım. Afganistan’daki dram, Somali’deki açlık, Libya’daki fitne… Bakın Libya bölük pörçük. Libya’nın parası mı yok? Parası da var. Ama Libya’nın parası nerede? Maalesef Libya’nın parası batıda.”

Erdoğan, Libya’nın varlık içinde yokluk çektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:

“Şu anda bölük pörçük Libya’nın üzerinde hesabı olanlar Libya’nın petrolü için, Libya’yı düşündükleri için değil. Kardeşlerim hepimiz çok çok iyi biliyoruz ki eğer istersek, eğer arzu edersek, eğer Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın bize emrettiği istikamette bir elin parmakları gibi birbirimize kenetlenir ve kardeş olmanın gereğini yerine getirirsek, bölgemizdeki tüm sorunları kolayca aşabiliriz. Bunun için gerekli güce sahibiz, bunun için yeterli akla, birikime, tecrübeye sahibiz. Buhara’da, Semerkant’ta, İsfahan’da, Bağdat’ta, Kahire, Gırnata, Kurtuba ve İstanbul’da daha nice şehrimizde tarihte kurduğumuz o parlak medeniyetleri, o barış atmosferini eğer istersek, bir ve beraber olursak yeniden inşa edebiliriz.” 

“Biz gönül diliyle zaten konuşuyoruz”

“Bizim birbirimizle konuşmak için aracılara ihtiyacımız yok” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bizim birbirimizle konuşmak için tercümanlara ihtiyacımız yok. Biz gönül diliyle zaten konuşuyoruz. Biz aynı kıbleye dönen insanlar olarak gönül diliyle, kalp diliyle konuşabilir, aramızdaki, bölgemizdeki meselelere hatta yeryüzünde insanlığı ilgilendiren her soruna karşı ortak, etkili bir mücadele verebiliriz. İşte görüyorsunuz Müslümanlar sustuğunda, İslam dünyasının yöneticileri elleri kolları bağlı oturduğunda, her mezhep kendi taraftarının arkasında durup diğerine yapılan zulme tepkisiz kaldığında, işte o zaman devreye başkaları giriyor. İşte o zaman devreye fitneciler giriyor, devreye teröristler giriyor. Devreye modern Lawrance’lar giriyor. Suriye’de her gün altını çizerek söylüyorum, bizim özbeöz kardeşlerimiz öldürülüyor. Ama bunlarla ilgili kararları biz değil başkaları alıyor, başkaları veriyor. Suriye’nin geleceği adına burada şu salonda bulunan parlamenterler, sizlerin mensubu olduğu parlamentolar değil, başka güçler, başka gruplar, başka çevreler konuşuyor, karar veriyor.”

Artık dünya 1. Dünya Savaşı’nın şartlarını yaşamıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, milyarlarca Müslümanın arzusu, isteği, hissiyatının Birleşmiş Milletler’in ve BM Güvenlik Konseyi’nin karar mekanizmalarına etki edemediğinin altını çizerek, şunları kaydetti:

“Oralarda dikkate alınmıyor. İran’la, Irak’la, Filistin’le özellikle de Suriye ile ilgili karar alınacağı zaman bu kararı İslam coğrafyası, İslam ülkeleri değil, 5 üye alıyor. Geçici üyeleri konuşmuyorum, onların zaten buraya tesir etme yetkisi yok. Ya da 5 üyeden biri, alınacak doğru kararları veto edip süreci durdurabiliyor. Şimdi bugün burada ifade ediyorum, dünya 5’ten büyüktür. Kardeşlerim bu 5’in içinde bir tane İslam ülkesi var mı? Kıta olarak baktığımızda Avrupa, Asya ve Amerika kıtaları temsil ediliyor. Bunun dışında diğer kıtalardan temsilci var mı? Yok. Peki tüm dünya bu 5 üyeye teslim mi? Böyle bir adalet olabilir mi? Artık dünya, Birinci Dünya Savaşı’nın şartlarını yaşamıyor, artık farklı bir dünyadayız.”

BM’de 56 ülkenin sözü geçiyor mu?

Siyasetçinin sürekli olarak hayatı güncellemek durumunda olduğuna değinen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eğer hayatınızı güncelleyemiyorsanız siyasetçi olamazsınız ve o ülkeyi başarıya taşıyamazsınız. Öyleyse artık bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin reforme edilmesi şarttır. Dünyada Birleşmiş Milletler üyesi olarak 196 ülke, tamamı bu halden memnundur zannetmiyorum. Kimle konuştuysam ‘haklısınız’ diyorlar ama uygulamaya gelince de bakıyorsunuz emperyal, egemen güçlerin söyledikleri her an geçerli oluyor. Kardeşlerim, şu anda işte İslam İşbirliği Teşkilatı’nda 56 üyeyiz. Peki bir sözümüz orada geçiyor mu? Hayır. Peki biz ne işe yarıyoruz, bunu sormayacak mıyız? Bunu sorgulamayacak mıyız? Şu Birleşmiş Milletler’in neredeyse üçte birini İslam ülkeleri temsil ediyor. Bu alanda bir adım atmayacak mıyız? O zaman bu toplantıları yapmanın da bir anlamı kalmaz.”

Bu hakkı hiç kimse bize vermeyecek

Erdoğan, İranlıların, “Oturdular, konuştular ve dağıldılar” diye güzel bir sözü bulunduğunu belirterek, “Şimdi biz de oturup, konuşup, dağılacaksak bir anlamı yok ama oturup, konuşup karar alacak ve onu uygulayacaksak bu işin bir neticesi var, bunu yapmamız lazım” diye konuştu. 

Küresel ve bölgesel sorunların çözümünde adil, eşitlikçi, herkesi temsil eden bir mekanizmanın oluşturulmasının artık kaçınılmaz bir hal aldığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:

“Kardeşlerim, bu hakkı hiç kimse bize vermeyecek onu bilelim. Eğer gerçekten istiyorsak, bu hakkı biz kendimiz teslim alacağız. Yoksa biz oturalım, bu hakkı bize gelsinler teslim etsinler, bunu bekliyorsak daha çok bekleriz. Bu dünyada var olduğumuzu, bu dünyada adaletle muameleyi fazlasıyla hak ettiğimizi, kendi kararlarımızı kendimizin verebileceğini artık çok daha gür bir sesle bütün dünyaya ilan etmek, duyurmak zorundayız. Hiç kuşkusuz İslam dünyası yöneticileriyle, münevverleriyle, alimleriyle kendi öz eleştirisini yapmak zorundadır. Bizim öz eleştiri yapma şeklimizi, öz eleştiri metodumuzu, bu yöndeki istikameti altını çizerek söylüyorum başkaları değil, ancak hep beraber biz belirleriz, biz belirlemek zorundayız. Teröristler ve terör örgütleri, İslam coğrafyasının ve Müslümanların asla ve asla temsilcisi, sözcüsü değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Kim oldukları, neye hizmet ettikleri, kimin maşası oldukları bilinmeyen terör örgütü ve teröristlerin yaptıkları eylemler, kesinlikle ve kesinlikle Müslümanları bağlamaz, İslam ülkelerini bağlamaz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör ile İslam ve terörist ile Müslüman kavramlarını son derece kasıtlı biçimde yan yana kullanmanın İslam dinine yapılmış en büyük hakaret ve saldırı olduğuna vurgu yaparak, “İslam, silm kelimesinden gelmiş böyle bir kavram, böyle bir din hiçbir zaman barış dini olarak teröre müsaade etmez. Şu anda İslam ülkeleri içinde hem de Müslümanlara yönelik acımasızca katliamlar işleyen canilerin ya da İslam ülkeleri dışında cinayet işleyenlerin İslam diniyle ve Müslümanlarla uzaktan yakından alakası olamaz. Bunlar İslam’ın barış mesajını, rahmet, merhamet, şefkat duygusunu, yaradılmışların en şereflisi olan insana hürmeti tevarüs edemeyen zavallılardır” diye konuştu.

“Bunlar tahrik değil de nedir?”

Erdoğan, terörist saldırıların ardından İslam coğrafyasını ve Müslümanları öz eleştiriye davet edenlerin gerçekte öz eleştiri yapması, kendilerini sorguya ve hesaba çekmeleri gerektiğini söyledi.

İslamofobinin 11 Eylül 2001’deki saldırıdan bu yana Batı’daki gelişimine dikkati çeken Erdoğan, Nazi’lerin son dönemdeki temsilcilerinin Batı’daki camilere gamalı haçlar ve değişik hayvan resimleri çizerek Müslümanlara hakaret ettiklerini hatırlattı. Erdoğan, “Buralar bizim mabedimiz. Bizim mabetlerimize yönelik bu saldırı bununla kalmıyor, bir de kundaklıyorlar, yakıyorlar. Bunlar tahrik değil de nedir? Tabi ki bu bir netice oluyor ama bunun bir de sebebi var. Şimdi aynı sebep, bakıyorsunuz diğer dinler için de şu anda ortaya çıkmaya başladı. Ne oluyor? Yine ‘Biz Müslümanız diyenler de aynı şekilde gidip bu defa kiliseleri yakmaya başlıyor” ifadelerini kullandı. 

“Medeniyetler ittifakında başarılı olmaya mecburuz” 

İspanya ile Medeniyetler İttifakı süreci başlattıklarını hatırlatan Erdoğan, “İspanya ile bir Medeniyetler İttifakı süreci başlattık. Dedik ki Medeniyetler İttifakı’nda başarılı olamazsak ki şu ana kadar 150’ye yakın ülke ve uluslararası kuruluş buraya üye olmuştur, eğer burada başarılı olamazsak dünya medeniyetler çatışmasına gider ki bu bizim için bir felaket olur. Biz Medeniyetler İttifakı’nda başarılı olmaya mecburuz. Bunu başarmaya mecburuz. Bunu beraber başaracağız” diye konuştu. 

Fransa’da Charlie Hebdo dergisine yönelik saldırılara da değinen Erdoğan, şöyle devam etti: 

“Şimdi Fransa’daki olay ki bu malum dergi, bizim sevgili Peygamberimize yönelik hakaret içeren bu karikatürleri yapmak suretiyle bir tahrik unsuru oluşturmuştur. Bunu kimse fikir özgürlüğü kapsamında ifade edemez. Zira kalkıp da bir dinin önderine, rehberine kimsenin saldırma hakkı yoktur ve bunun fikir özgürlüğünde de yeri yoktur. Özgürlük, eğer bireyler arasındaysa bir bireyin diğer birey karşısında onun özgürlük alanının sınırına kadardır ondan öteye geçemezsiniz. Bunlar kaldı ki bireyden öte, bir dinin önderine, rehberine bu tür karikatürlerle defalarca bu saldırıyı yapmıştır.”

“Sizin istihbarat teşkilatınız çalışmıyor mu?” 

Saldırıyı gerçekleştirenlerin Fransız vatandaşı olduğunu kaydeden Erdoğan, “Öldürenler kim? Fransız vatandaşı ama Müslüman olduğu söyleniyor” ifadelerini kullandı. Erdoğan, “Bunlar 16-17 ay hapishanenizde yattı. Hapishaneden çıktıktan sonra siz bu insanları niye takip etmediniz? Sizin istihbarat teşkilatınız çalışmıyor mu?” sorularını yöneltti. 

Bu ülkelerin kendilerini çek etmeleri gerektiğini vurgulayan Erdoğan, “Sonunda bir Fransız vatandaşı veya vatandaşları olarak bu eylem işlenmiştir ama Müslümanmış. Bir Müslümandan böyle bir eylemi görmek bizim arzumuz olamaz fakat bunun bütün sebeplerini araştırmak bulmak, ortaya çıkarmak Fransa yönetiminin görevidir” diye konuştu. 

Türkiye’nin 30 yıldır sınırları dışından kendisine yönelik terör faaliyetleriyle mücadele ettiğini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Uluslararası toplumu, komşularımızı, Avrupa Birliğini bu teröre destek olmamaları, göz yummamaları, kol kanat germemeleri yönünde defalarca uyardık. 40 bine yakın insan kaybettik. Terör ateşinin belli sınırların içinde kalmayacağını, bu ateşe karşı uluslararası bir dayanışma sergilememiz gerektiğini hep söyledik. Bu ateşin büyüyüp tüm dünyayı tehdit eder hale geleceğini de defalarca ifade ettik. Şu anda bizdeki terör örgütünün ilişki halinde olduğu teröristlerin Avrupa tarafından beslendiğini, korunduğunu, hatta hatta Avrupa Parlamentosunda, buralarda konuşturulduklarını, oralarda toplantılar yaptıklarını görüyoruz. Oralarda para kaynakları olduğunu görüyoruz. Bunların hepsini belgeleriyle dosyalarla kendi hükümet başkanlarına, devlet başkanlarına teslim ettiğimiz halde en ufak bir gelişme yok.”

“Saldırılar sürpriz değil” 

Fransa’da yapılan saldırıların sürpriz olmadığını ifade eden Erdoğan, “Şiddetin bu kadar yaygınlaştığı, şiddetin içeriden ya da dışarıdan bu kadar taraftar, bu kadar sempatizan bulduğu bir ortamda dünyanın hiçbir ülkesi güvenli olamaz. İslam coğrafyasında her gün onlarca masum insanın katledilmesine seyirci kalınırken buna hiç ses çıkarılmazken hatta bu katliamlar desteklenirken hiçbir ülkede hiçbir şehirde güvenlikten söz edilemez” diye konuştu. 

Yalnızca 2014 yılında Gazze’de çoğu çocuk ve kadın olmak üzere yaklaşık 2 bin 500 kişinin “alçakça katledildiğini” aktaran Erdoğan, bu konuda Birleşmiş Milletler’den ve Avrupa Birliği’nden ses çıkmadığını, bunun görmezden gelindiğini, insanlığın bu devlet terörü karşısında susmayı tercih ettiğini belirtti. 

“İsrail’in katlettiği gazetecileri nereye koyacaksınız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Paris’teki yürüyüşe katılmasına da değinerek şunları kaydetti: 

“2014 yılında, 2 bin 500 kişiyi acımasızca katleden İsrail Başbakanı, hiç utanmadan, sıkılmadan, ar haya etmeden Paris’teki terör karşıtı yürüyüşe katılıyor ve bir de en ön safa geçiyor. Hatta hatta tribünler yok ama insanlar var, onlara da el sallıyor. Bu mudur terörle mücadele? Teröre karşı ortak duruş, ortak akıl bu mudur? Eğer Batı, 2 bin 500 insanı, çocukları, kadınları İsrail terörünün kurbanı olarak görmüyorsa onlara illa gazeteci, sanatçı, karikatürist lazımsa burada söylüyorum, İsrail’in katlettiği gazetecileri nereye koyacaksınız? Başta Türkiye olmak üzere İslam ülkelerini, basın özgürlüğü konusunda yargılayan uluslararası örgütler bu gazeteci katliamıyla ilgili çıtlarını dahi çıkarmadılar.”

Hanzala çizeri Naci el Ali suikasti

“Eğer onlar sadece karikatüristleri terör mağduru olarak kabul ediyorlarsa onlara da bir örnek vereceğim” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Naci el Ali, Hanzala’nın çizeri. Önce ülkesinden Filistin topraklarından kovuldu. Mülteci kamplarında yaşadı. İngiltere’ye gitti ama orada da rahat bırakmadılar? Sadece karikatür çizen Naci el Ali, Londra’nın ortasında suikastle katledildi. Hiç kimse çıkıp da buna İsrail terörü demedi. Hiç kimse çıkıp da buna sanata kurşun, basına kurşun, özgür düşünceye, ifade özgürlüğüne kurşun demedi. Naci el Ali’nin katillerini koruyanlar, kollayanlar o katillerin sırtını sıvazlayanlar şimdi çıkmışlar Paris’te katledilenler için yürüyüş yapıyorlar. El insaf. Biz bunu görüyoruz. Yapılsın. Eyvallah ama adil olalım. Bütün Müslümanlar bu adaletsizliği bu çifte standardı görür; görmelidir. Aklı olan, vicdanı olan herkes oynanan oyunu çok net bir şekilde görüyor.”

“Dünya samimi bir şekilde tavrını ortaya koymalıdır”

Erdoğan, Paris saldırılarının ardından terörü konuşmak yerine, Müslümanları, İslam coğrafyasını konuşmanın, şiddetin, adaletsizliğin, terörün üzerini örtmek olduğunu söyledi.

Paris saldırılarının ardından başta Avrupa Birliği olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde İslam düşmanlığını ve İslam karşıtlığını körüklemenin, insanlığın geleceği adına son derece tehlikeli bir girişim olduğunu vurgulayan Erdoğan, son dönemlerde Avrupa’da ortaya çıkan PEGIDA örgütünün, Almanya merkezli olarak İslam karşıtlığı noktasında yürüyüşler ve şiddete yönelik eylemler yaptığını anlattı.

Erdoğan, “Yönetimler ne yapıyor, bu önemli. Teröre ve farklı olana tahammülsüzlüğe karşı bütün dünya samimi bir şekilde tavrını ortaya koymalıdır. Bunu yapacak olan sadece Müslümanlar değildir, sadece İslam ülkeleri değildir, sadece Doğu değildir. Batı da artık bu şiddet sarmalındaki rolünü görmeli, analiz etmeli, anlamalı ve öz eleştirisini yapmalıdır” dedi.

İfade özgürlüğünün, her şeyi yapabilme, her şeyi yazabilme, her şeyi çizebilme özgürlüğü olmadığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:

“İfade özgürlüğü, kutsal değerlere saygısızlık hakkını hiç kimseye tanımaz. İfade özgürlüğü bahanesinin ardına saklanarak İslam Peygamberini resmeden çirkin karikatürler çizenler, aslında ne yaptıklarını, kimi nasıl incittiklerini, nasıl provokasyonların fitilini ateşlediklerini görmek zorundadır. Aslında bunu da biliyorlar. Musevilerin rencide olmasını ya da antisemitist yaftasına maruz kalma korkusunu hesaba katarak dikkatli davrananlar, aynı şekilde İslam Peygamberine ve tüm Müslümanlara karşı bu dikkati, bu hassasiyeti gözetmekle sorumludur. Çünkü o da tüm Müslümanların kırmızı çizgisidir. İnsanları karikatür çizdiler diye katletmek ne kadar terörse, insanların kutsallarına saldırmak, insanları galeyana getirecek, tahrik edecek eylemler yapmak da en az o kadar terördür. Silahlı terör kadar, ifade özgürlüğü maskesi altında yürütülen teröre karşı da insanlık gerekli tepkiyi göstermelidir. Batılı ülkelerin, Paris saldırılarının ardından ifade özgürlüğünün sınırlarını en üst düzeyde hatta Papalık düzeyinde tartışmaya açmış olması elbette olumludur, ancak yeterli değildir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle Batı’da, Avrupa’da İslam’a ve Müslümanlara yönelik tahammülsüzlüğün, ibadet yerlerine yönelik saldırıların bir an önce durdurulması, bununla ilgili tedbirlerin alınmasının aciliyet arz ettiğini belirterek, “İslamofobinin artık ciddi bir tehdit haline geldiğini Batılı dostlarımızın görmesini arzu ediyoruz. İslam ülkelerinin de Batı’ya karşı bu uyarılarını samimi bir şekilde yapmaları bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

“Gün, bir olma, beraber olma, kardeş olma günüdür”

Hiçbir sorunun çözümsüz olmadığını ve sorunları aşacak güce, tecrübeye, birikime sahip olduklarını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

“İhtiyacımız olan birliktir, istişare kültürünün gereklerini hakkıyla yerine getirebilmektir, kardeşlik hukukunun mesuliyetini taşımaktır. Gün, kişisel çıkarları, ülke çıkarlarını, mezhep çıkarlarını öne çıkarma günü değil, Kur’an’ın aydınlığında bir olma, beraber olma, kardeş olma günüdür. Aracıları kaldırdığımızda, aramızdaki yapay farklılıkları bir kenara koyduğumuzda, ülkelerimize ve bölgemize ilişkin her meseleyi kolayca aşabileceğimize ben yürekten inanıyorum. Fitneyi, fesadı, nifakı dışlayıp, mezhep farklılıklarını, etnik köken, dil, coğrafya farklılıklarını bir kenara bırakıp, kendimiz olduğumuzda her sorun suhuletle çözüme kavuşacaktır.”

Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bu noktada ağır bir sorumluluk taşıdığını, aynı zamanda çok önemli bir fırsat teşkil ettiğini, Parlamento Birliği’nin de Müslüman halkların en önemli temsilcisi olarak diyalog ve işbirliği için önemli bir imkan sağladığını ifade ederek, yeni dönemin başkanı olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in tüm İslam dünyasını derleyip toparlayan konuşmasının her şeyi ifade ettiğine değindi.

İslam dünyası üzerinde çok ciddi bir operasyon yapıldığını yineleyen Erdoğan, “Pakistan, Afganistan kan ağlıyor. Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Libya aynı şekilde. Bütün oyunlar buralarda. Myanmar’a gidiyorsunuz, aynı şekilde. Somali aynı şekilde” dedi.

Erdoğan, Etiyopya, Somali ve Cibuti’ye gitmek için bugün yola çıkacağını hatırlatarak, 4 gün bölgeyi ziyaret edeceğini, oralarda yapılan bazı yatırımların açılışlarını gerçekleştireceğini, ülke devlet başkanlarıyla görüşeceğini bildirdi.

Somali’de, Orta Afrika’da da oyunlar oynandığını dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:

“Bütün bunlara karşı ben şu topluluğu bir şura meclisi olarak görüyorum ve burası bunun çözümlerini üretmelidir diye düşünüyorum. Bu duygularla 10’uncu konferansın uyanışa, dirilişe, yeniden sarsılmaz bir kardeşliğe vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Parlamento Birliği toplantılarına başarılar diliyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun, Allah tüm Müslümanları, insanlığı korusun diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.”

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X