Ünal ÖZBAY
Kamera: Bircan ÖRSEL / Kurgu: Dilek ÖZYER
Türkiye depremin yaralarını sarmaya devam ederken, gerek büyük felakete direkt maruz kalanlar gerekse yaşananları ekranlardan anbean izleyen milyonlar büyük bir üzüntü yaşadı. Tüm Türkiye’nin el ele verip bölgeye büyük destek sağladığı süreçte deprem endişesi artık yerini hayatı normalleştirme çabalarına bırakırken Uzman Psikolog Şilan İmal, hâlâ aynı korkuyu yaşayanlar için önemli uyarılarda bulundu.
Bu endişenin 1 ay kadar sürmesinin doğal olduğunu belirten İmal, ancak endişe artık günlük yaşantınızı olumsuz yönde etkilemeye başlamışsa bir uzmana başvurulması gerektiğinin altını çiziyor.
Şilan Hanım röportajımıza başlamadan önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
‘Ben İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunuyum. Ankara Üniversitesi’nde de aile danışmanlığı üzerine yüksek lisans yaptım. Bu süreçte çocuk, ergen, yetişkin psikoterapi eğitimleri aldım. Şu anda da kendi kliniğimde ergen ve yetişkinlerle çalışıyorum.’
Türkiye’yi derinden üzen bir deprem felaketi yaşadık. Bununla başlayalım, neler söylemek isterseniz?
‘Tekrar tüm Türkiye’nin başı sağ olsun. Bu tür travmatik olaylarda travma sonrası stres tepkileri oluşuyor. Kişide titreme, irkilme, hissizlik, uyuşma gibi birçok tepkiler ortaya çıkıyor. Bunların 30 gün boyuncu görülmesini normal karşılıyoruz. Ancak 30 günü aşkın sürede görülüyor ve şiddeti artıyorsa biz burada travma sonrası stres bozukluğunu düşünebiliyoruz. Beraberinde de diğer psikolojik rahatsızlıklar görülüyor; depresyon, kaygı bozukluğu gibi…’
Peki bu durum depreme direkt maruz kalan mı yoksa medyadan izleyenler için mi geçerli?
‘Aslında iki kesim için de aynı durum geçerli. Buna seyirci kalanlarda da aynı etkileri sonradan görebiliyoruz. Belki bir ay sonra değil ama birkaç ay sonra da travma sonrası stres bozukluğu gibi belirtiler görebiliyoruz.’
Depremzedeler çok acı bir dönem yaşadılar. Birçok insan günlerce enkaz altında kalıp sonra kurtarıldı. Onların psikolojisini düşünmek bile acı verici…
‘Onların süreci çok daha ayrı ilerliyor. Öncelikle stabilizasyon sağlanması gerek güvenlik arayışı açısından. Yaşam koşulları iyileştirildikten sonra psikososyal destekler verilmeli.’
Bursa’ya da birçok depremzede aile geldi. Onlarla karşılaştığımızda diyaloğa girdiğimizde nasıl davranmamızı önerirsiniz?
‘Bu noktada onları anlayabilmek ve yanlarında olduklarını hissettirebilmek çok önemli. Duygularına eşlik edebilmek çok önemli…’
Peki çocuklar?
‘Bu süreçte çok fazla etkilenen çocuk var. Sürecin nasıl işlediğini anlatmakta güçlük çekiyorlar. Bu süreçte onların yanında olmak, güvende olduklarını hissettirmek çok önemli. Ama en önemlisi güvende olduklarının fark ettirilmesi.’
Bir de deprem bölgesinde olmayıp süreci anbean ekranlardan canlı olarak izleyip üzüntü yaşayan büyük bir kitle var. Deyim yerindeyse insanlar günlerce ağlamaktan helak oldu. Onlar bu üzüntü durumunu nasıl atlatacak?
‘Evet buna çok fazla maruz kalmak travmatize dediğimiz bir duruma neden oluyor. Evet çok merak ediyoruz. Sanki bir şeyler kaçırıyormuşuz gibi hissediyoruz. Ama bu süreçte diğer alanlarda kendimizi iyi hissettirecek bir şeyler yapmamız lazım. Ya sosyal çevreden o desteği alacağız veya kişisel anlamda bir soluklanıp neye ihtiyacım var? Bu süreci nasıl atlatabiliriz? Ya da ne iyi gelir bana? gibi sorular sorup birtakım şeyler yapılması gerekiyor. Aksi halde çok fazla maruz kalanlarda da bire bir travmaya maruz kalanla aynı etkileri görebiliyoruz.’
Kritik süre 1 ay dediniz. Ancak bu acıları atlatmak kolay olmayacak. Bu durumun bizde psikolojik rahatsızlıklara yol açtığını nasıl anlayabiliriz?
‘Depremle birlikte akut stres bozukluğu dediğimiz bir durum var. Bunun 30 gün sürmesini normal karşılıyoruz. Ama 30 günü aştığı halde hala aynı şiddette kişiler endişeleniyorsa, hala aynı çaresizliği hissedip, fiziksel tepkiler vermeye devam ediyorsa biz burada travma sonrası stres bozukluğu ve buna eşlik eden panik bozukluk, kaygı bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıklar görüyoruz. Bu durumlar eğer kişinin artık günlük yaşamını olumsuz yönde etkiliyorsa, konsantrasyon sorunu yaşıyor ve fiziksel tepkilere yol açıyorsa bu durumda bir uzmana başvurmak gerekiyor.’
Son zamanlarda kaygı bozukluğu terimini çok fazla duymaya başladık. Kaygı bozukluğu nedir?
‘Kaygı bozukluğu da aslında diğer olumlu duygular gibi hayatımızda olması gereken bir duygu. Ama genel olarak tanımlarsak kaygı kişinin stres ve tehlike olarak algıladığı durumlarda ortaya çıkıyor. Beraberinde hem fiziksel hem duygusal hem de davranışsal tepkiler ortaya çıkıyor. Bu şekilde tanımlayabiliriz.’
Peki kaygı bozukluğu hangi aşamada bize zarar vermeye başlar?
‘Kaygıyla bağlantılı olarak bizim bir sinir sistemimiz var. Bunun adı sempatik sinir sistemi. Savaş ya da kaç moduyla çalışıyor. Beyin tehlike olarak algıladığı durumda belli başlı tepkiler ortaya çıkartıyor. Terleme, uyuşma hissizlik mide bulantısı baş dönmesi gibi. Aslında bu kaygının belirtileri ancak mutlu bir anınızda ortaya çıkıyorsa ya da gerçekten kaygının olduğu durumlarda da orantısız bir şekilde var oluyorsa biz burada bir kaygı bozukluğu olabilir diye şüpheleniyoruz. Bu durumda da bir uzmana başvurmakta fayda var.’
Yıllardır bizim toplumumuzda psikoloğa danışmak utanılacak bir şey gibi algılanıyor. Bunu nasıl aşacağız?
‘Bizde ne yazık ki psikolojik rahatsızlıklar çok fazla kronikleştiğinde bir uzmana başvuruluyor. Oysa bunun çok öncesinde başvurmak gerekiyor. Bazen kriz anlarında bununla baş edemeyebiliyoruz. Böyle durumlarda profesyonel destek almakta fayda var.’
Peki size başvurmak isteyenlerin ne yapması gerekiyor?
‘Ofisim Mudanya Yolu üzeri İhsaniye metro istasyonu çıkışındaki Asya Plaza’da yer alıyor.’
Bu değerli bilgiler için size çok teşekkür ediyor ve son sözü size bırakmak istiyorum.
‘Ben teşekkür ederim. Son olarak; beden sağlının yanında ruh sağlığının da çok önemli olduğunu hatırlatmak isterim. Yaşam kalitemizin iyileşmesi adına psikoterapi desteğinin alınması son derece önemlidir.’