RABİA DENİZ
“Böyle amaçsızca yüzmekten bıktım usandım. Başka yerlerde neler olduğunu öğrenmek istiyorum. Durmadan sızlanıp dururlar. Ben yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istiyorum…”
Çocukluk özgürlük, adaleti, eşitliği, hep birlikte bir olmayı, bin bir farklı rengi, bin bir farklı biçimde yaşayabilmektir. Dil, din, ırk, cinsiyet farkı gözetmeksizin adaletli olabilmektir çocukluk. Gökyüzü gibi birşeydir, hiç bir yere gitmeyen… Kalıplaşmış düşünceleri, dogmaları sorgulamayı ve tek gerçekliğin insanın insanca yaşamasını simgeleyendir.. Küçük Kara Balık’tır çoğu zaman… Yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek ister. İster de; bir günde büyüyen, büyümek zorunda kalan çocuklar da vardır bu topraklarda… Bu topraktan gelen, bu toprakların çocukları onlar… Bursa’nın Mustafakemalpaşa, Karacabey, Yenişehir ilçelerindeki çadır kamplarında yaşamayı unutmuş, adaleti bekleyen mevsimlik tarım işçileridir onlar… Toprağın çocuk işçileri!
İNSANLIĞA YAKIŞIYOR MU?
En kötü koşullarda, çok düşük ücretlerle, günde 14 saate varan sürelerde ve hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışmaya mecbur bırakılan milyonlarca tarım işçisinden söz ediyoruz. Her yıl Nisan- Mayıs aylarında tarımda çalışmak için Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır’dan gelen mevsimlik işçiler, Mustafakemalpaşa, Karacabey ve Yenişehir’de kurulan çadır kentlerde yaşıyor. Mevsimlik tarım işçileri Bursa’ya kiraladıkları minibüslerle kamyon kasasında tehlikeli bir yolculukla geliyor. Temiz su, çöp ve atık giderme, tuvalet ve kanalizasyon sistemlerinden yoksun, ilkel koşullarda yaşamak zorunda bırakılıyor. Kampta barındıkları çadırlara yakın şekilde kurulmuş üstü açık, dört yanı kapalı banyo, tuvalet için kullandıkları küçük odacıklar ile tandır fırınları ve açık mutfaklar dikkat çekiyor. Kamplar her türlü bulaşıcı hastalığa açık ve hijyenden yoksun. Kötü koşullarda yapılmış, yeterince suyu olmayan ve ortak kullandıkları tuvalet ve banyolar sağlık için risk içeriyor. Kamplarda çadırların yanında bulunan su birikintileri sineklerin ve haşerelerin oluşmasına neden oluyor.
ONLAR BİZİM ÇOCUKLARIMIZ
Bir çadır kentte 750 ila 500 arasında nüfus bulunuyor. Bu zincirin en zayıf halkasını ise çocuklar oluşturuyor. Bir ailenin en az 3 çocuğu var. Kamplarda bulunan çocuklarda bulaşıcı deri hastalıkları da görülüyor. Günde 50 liraya çalışan tarım işçilerinin yanlarında getirmek zorunda kaldığı çocuklar, eğitim sisteminin dışında kalıyor. Sosyal hayatları ise su birikintileri arasında yaşıtlarıyla oynamak… Bu çocukların çoğu okulu yarıda bırakmış, okuma yazma bilmiyor. Bazıları ise okuyup, ailesini “bu hayattan kurtarmanın” derdinde.
KINALI ABDULAZİZ: “ÇALIŞIRKEN ELLERİM ACIYOR”
Çadır kentlerin çoğunluğunu çocuklar oluşturuyor. Kimi annesinin karnında, kamyon kasasında geliyor Bursa’ya… Dünyaya bu çadırlarda gözünü açıyor. Kimi ise ilk kez 10 yıl önce tanışmış Bursa’yla, mevsimlik göçle birlikte 10 yıldır Bursa’nın yolunu tutuyor. Kimisi de 20 yıla yakın süredir her yaz Bursa’da… Abdulaziz Aydın, ilk kez 15 yıl önce bebek olarak gelmiş Yenişehir’in Çardak köyüne. O bebekken de barınma, sağlık sorunu varmış çadır kentlerde. Ailesiyle birlikte tarlada sabahtan akşama kadar çalışan Abdulaziz, yaraları acıtmasın diye ellerine kına yakmış, “Çalışırken ellerim acıyor, yaralarım artmasın diye kına yaktım” diyor.
“İNSAN DOKTORU OLACAĞIM”
Çardak köyündeki çadır kentin içi kıpır kıpır kızı Özge Boz, 7 yaşında. İkinci sınıfa geçmiş. Henüz okuma- yazması yeterli değil ancak şimdiden geleceğini planlamış. Hayal kurmuş. Doktor olacak Özge. Ne doktoru olacağını soruyorum. “İnsan doktoru” yanıtını veriyor. Ailesini muayene edecek. Çok para kazanıp, çocukları iyileştirecek.
BOMBALARDAN KAÇTI
Kobani saldısından canlarını zor kurtaran Hamad ailesinin en küçüğü 3 yaşındaki Talin… Anneannesi Emine Hamad ve annesi Nesrin Halil ile birlikte Yenişehir’deki Menteşe köyüne sığınmış. Ailenin büyüğü Emine Hamad, 6 çocuğunu ve torunlarını alıp yerleşmiş bu çadırlara. “Yaşamak için kaçtık, tabi yaşamak buysa” diyor.
KIZI DA AYNI KADERİ YAŞIYOR
Çadır kentteki çocukların kaderi annelerinin karnında çiziliyor. 27 yaşındaki Kübra Aydın’ın çocukluğu geçmiş bu çadır kentte. Evlenmiş, çocuk sahibi olmuş, aynı kaderi şimdi kendi kızı yaşıyor.
TARLADA ÇALIŞTI, ÜNİVERSİTEYİ KAZANDI
Mehmet Ali Erüç ise 6 kardeşi ve annesi ile birlikte gelmiş Yenişehir’e. Üniversiteyi kazanmış bu yıl. Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne kaydını yaptırmış. Ailenin umudu olmuş. Annesi “Oğlum okuyacak, bizi kurtaracak” diyor.